Mustafa Ekmekçi ile Fransa'da On Gün "Denize Girdiğimi Evdekiler Duymasın!"

Kemal Yalçın (Türkçe Öğretmeni)

O bizi anlatacaktı! Gezi boyunca kasetler dolusu söyleşi yapmış, ayrıntılı notlar almıştı. "Almanya'da yaşayan aydınları, işçileri yani sizleri yazacağım Cumhuriyet'e!" diyordu; her resim çekişimde "ama resimleri isterim" diye gülümsüyor; çok beğendiği pozları bir de kendi emektar makinasıyla çektiriyordu. İstediği resimlerden birer tane göndermiştim. Şimdi iki saatlik söyleşinin kopyası ve onlarca resim kaldı elimde...

Geçen yıl Almanya'da, Kuzey Ren Westfalya Eyaleti okullarında sonbahar tatili 11-20 Ekim 1996 günlerindeydi. Bielefeld Belediyesi Sosyal Demokrat Parti (SPD) Meclis Üyesi Nebahat Pohlreich, bu tatilde on günlük Güney Fransa gezisi düzenlemişti. Gezi duyurusunu yaparken telefonda "Mustafa Ekmekçi de katılacak geziye, ona göre!" diyordu. Elli kişilik kontenjan çabuk doldu. Geç kalıp; yer bulamayanlar üzüldü.

Otobüsle yirmi saatlik bir yolculuktan sonra, Güney Fransa'daki Golf Juan kentine ulaştık. Ekmekçi en önde oturuyor; anlattığı fıkralarla, anılarla etrafındakileri gülmekten kırıp geçiyordu. Arka taraftakiler öndekileri kıskandı. Mikrofonla anlatmaya başladı, hepimiz gülmeye başladık.

Gezi programına göre Cannes, Nice, St. Tropez, Monaco, Monte Carlo, Menton, parfümeri merkezi Fragonard'ı gezip dolaştık. Bir araya geldiğimizde, grup halinde yürüyüşlerde yaşamından, gazetecilik deneyimlerinden anlatıyordu.

Kaldığımız "Résidence du Golf" adlı otelin havuz başında akşamları toplandığmızda o bize Almanya'yı; biz ona Türkiye'yi soruyorduk. Cumhuriyet gazetesinin Almanya'da günlük yayına başlaması gündemdeydi. Ekmekçi bu girişimi örgütlemeye çalışıyor, herkesin bu girişime katkıda bulunmasını istiyordu.

Her gün Türkiye ile telefon bağlantısı kuruyor, aldığı haberleri anında etrafındakilere ulaştırıyordu. Radikal gazetesinin yüksek bir tirajla yayına başladığı haberini sabah erkenden almış. Heyecanla kapımızı çaldı. "Duydunuz mu Radikal yayıma  başlamış"   dedi.  Uzun  uzun Radikal' in  yayımının  yorumunu  yaptı; Cumhuriyet' in Almanya'da bir an önce günlük yayına başlamasının öneminden sözetti.

Hastaydı. Ama hastalığa teslim olmak istemiyor; gezi günlerini bile okuyarak, yazarak, yeni bir yazı dizisi hazırlamakla dolduruyordu. Grubumuzda bulunan, Almanya'daki Türkiyeliler ve Alman toplumu içinde emeğiyle yer edinmiş doktor, öğretmen, araştırmacı, çevirmen, yazar, sendikacı, işçi, sosyal danışman arkadaşlarla uzun söyleşiler yaptı. Özellikle Bielefeldli işçi kadınlarla, emeklilerle ilgilendi. Onlarla uzun görüşmeler yaptı. Hep alçakgönüllü, hep içtendi...

Rahatsızlığını öğrenen oda arkadaşları geceleri sezdirmeden onu kontrol ediyordu.

17 Ekim 1996 günü çevre gezisine katılmadık. Pırıl pırıl güneşli bir Akdeniz sabahıydı. Hava erkenden ısınıverdi. Bir grup arkadaşla Golf Juan sahiline yürüdük. Denize girdik. Deniz suyu biraz serindi. Sonbahar deniz suyuna da gelmişti. Denizin içinde "aman ha, denize girdiğimi Türkiye'dekiler, kızlarım duymasın dünyayı başıma yıkarlar. Kalp hastalığı varken neden denize giriyorsun derler" dedi.

"Haklılar" dedim, "madem hastasınız, madem deniz size zararlı, niçin giriyorsunuz? Hemen çıkalım."

"Boşver sen! Böyle güzel bir havayı bir daha nerde bulacağız? Tadını çıkaralım şu güneşin!"

"Günler bitmiyor ya! Önemli olan sağlığınız. Çıkalım..."

Çıktık. Güneşlenmek üzere uzandı. Dedesi Frenk Mustafa'yı, gazeteciliğe başlayışını, Fakir Baykurt'la dostluklarını, Nazım Hikmet'in kaçışını anlattı uzun uzun. Sonra kalktı, giyindi. Oğlum Şafak'la kumdan bir kale yaptılar. Başında bir resim çektirdi. Otele dönerken:

"Gördün mü deniz ve güneş iyi geldi; yaşamı sonuna kadar doya doya yaşamak gerek!"  diyordu.

Öğle yemeğini odamızın balkonunda beraber yedik. Yemek sırasında sohbetimiz koyulaştı.

"Dün Doğan Görsev ve hanımı Nesrin Görsev ile yaptım, bugün de seninle konuşma yapayım" dedi. Teybini, fotoğraf makinasını getirdi.

"Klasik bir konuşma olmasın. Dışardan Türkiye nasıl görünüyor? Bu sorudan başlayalım."

Akşam otelin toplantı salonunda grubumuz bir araya geldi. Fuat Bultan, Nebahat Pohlreich, Ekmekçi kendilerine yöneltilen soruları yanıtladılar. Fuat Bultan, Köln Radyosu'ndaki yayın yaşamından, Ekmekçi gazetecilik yıllarından unutamadığı olayları anlattı. Nebahat Pohlreich kahkahalarıyla ortalığı çınlatıyordu. Unutulmaz saatlerdi...

20 Ekim 1996'da Almanya'ya döndük. Ayrılırken "Cumhuriyet'e mutlaka yazın! Onlar yayınlamazlarsa, ben kendi köşemde sizin yazılarınızı yayınlayacağım!" diye söz veriyor, şevklendiriyordu...