Cumhuriyet Ankara bürosuna adım attığınızda salonda bekleyenlere şöyle bir göz gezdirince, "kimin Ekmekçi'yi görmek istediğini" hemen anlamak mümkündü... En saf, en temiz, en kendi halinde, biraz meraklı, ama merakını belli etmekten çekinen kim varsa, "o Ekmekçi'yi" bekliyor demekti!..
1970'lerin ikinci yarısında Cumhuriyet Ankara bürosunda ben göreve başladıktan yaklaşık bir yıl kadar sonra aramıza Mustafa Ekmekçi de katılmıştı. Ben çiçeği burnunda bir gazeteci, o yıllarını gazeteciliğe adamış, Ankara'nın neresinde, ne olduğunu hiç sektirmeyen, müthiş bir bilgi ağı kurmuş ünlü ve deneyli bir gazeteci.
Aramızda yaklaşık yirmi yaş vardı, ama "çok iyi bir dostluk" kurulmuştu. Günlük sıkıntılardan tutun da dönemin siyasal olaylarına kadar her olayı rahat rahat konuşur, karşı karşıya bulunan masalarımızdan birbirimize laf atardık. Gazetecilik gereği mutlaka ulaşılması gereken bir kişi ya da olay varsa, hiç kimsenin zerre kadar kuşkusu yoktu, "Ekmekçi'ye havale edildi mi", haberi hemen söküp çıkartırdı. Önemli bir bilgi yayınlandığında, "rapor gizli mi" diye bıyık altından güler ve birlikte çalıştığı insanların başarılarını kutlar, üzüntülerinde onlara omuz verirdi.
Onca yıllık köşe yazarlığına rağmen, "gazeteciliğin temeli olan muhabirliği" hiç elden bırakmadı. Mesleğe yeni başlayan bir genç gibi, yıllar yılı haber peşinde koştu. Çelebi ve saf haliyle, en olmadık kişilere en olmadık soruları sorar, karşısındakiler de, hangi makamda olursa olsunlar, Ekmekçi'nin temiz halini bildiklerinden, ellerindeki bilgiyi açıkça ona aktarırlardı.
TEVAZU, MESLEK AŞKI
Hep ezilenlerden yana oldu. Ama, bunun "gürültüsünü hiç çıkarmadı." Sadece yaptığı gazetecilikle, sessizce onlara yardım etmeye çalıştı.
Dün Mustafa Ekmekçi'nin aramızdan ayrıldığını duyduğumda, binlerce anı gözlerimin önünden şerit gibi aktı, gitti. En olmadık anlarda yaptığı şakalardan biri sandım bu acı haberi duyduğumda. Büroyu çınlatan, herkesi ayağa kaldıran kahkahalarından birini daha atıyor sandım bir an. O temiz ve babacan tavrıyla...
"Tevazu" Ekmekçi'nin ikinci adı gibiydi. Bir başarıya imza attı mı, "şimdi ne yapmamız gerekir" diyerek, örnek gazetecilik tepkisini geleceğe taşımasını çok iyi bilen, bunu "insan" olarak yüreğinde hisseden, "insanlığı ile birleştiren" iyi bir dosttu Ekmekçi...
En son geçen ilkbaharda İstanbul'da görüştük. Rengi sararmış, gözlerinin feri kaçmış, güleç yüzünü hüzün kaplamıştı. "Hastayım" dedi, ardından yine de bildik kahkahalarından birini attı. Ama, o kahkaha benim alıştığım türde değildi. Beni korkutan bir gülümseme yayıldı yüzüne.
Sonra dün acı haber... Tevazu, meslek aşkı, insanlık bir darbe daha aldı. Geriye ondan alabileceğimiz dersler kaldı. Ruhun şad olsun Ekmekçi!..
Milliyet, 22 Mayıs 1997
Günlük