Öksüz Kaldık

Selçuk Altan

Ekmekçi'nin ölümü ile, öğretmenler öksüz kaldı... Köy Enstitüleri öksüz kaldı.

Bu sözleri, öğretmen arkadaşımız Muzaffer Adıgüzel, Ekmekçi'nin evinin önünde söyledi.

Sonra, hep birlikte, kapsamını genişlettik:

Sadece öğretmenler değil, işçiler, köylüler, memurlar da öksüz kaldı...

Çağdaş Gazeteciler öksüz kaldı... Mühendisler... Mimarlar... Saymakla bitmez öksüz kalanlar...

Bir arkadaş özetledi:

Namuslu yürekleri, aydınlık kafaları ile onur duyan, haksızlığa uğrayıp acı çeken kim varsa, hepsi öksüz kaldı.

* * *

Mustafa Ekmekçi'yle, 1959 yılında, İsmet İnönü, Kızılay'a, bir bankaya geldiğinde, vatandaşlar sevgi gösterileri yaparken tanıştık.

İkimiz de genç birer muhabirdik. Sanki uzun zamandır tanışıyorduk; ama bir süredir birbirimizi görmemiştik. Sonrası... Sonrası, hep aynı içtenlikli Mustafa... Aynı namuslu Mustafa...

Ekmekçi'yi 38 yıldır, acıları paylaşarak azaltan, sevinçleri paylaşarak çoğaltan bir meslektaş olarak tanıyorum.

* * *

Kapısı ve telefonu herkese açıktı.

Gazetedeki odasında, beş sandalye varsa, diyelim birinde bir tanışı oturuyorsa, dördünde, derdine derman arayanlar otururdu.

Ona bir telefon yetmez, iki elinde iki telefon, sürgün edilmiş bir öğretmen için bakanlığı, işten haksız yere çıkarılmış bir işçi için sendikayı, hastane kapısında kalmış bir köylü için başhekimi arar durur, onları bulamazsa, dertlileri yanına alır, bakanlığın, sendikanın ya da hastanenin yolunu tutardı.

Mustafa Ekmekçi'nin odasında anlatılan ve çare bulunması istenilen dertler, hiçbir zaman "ithalat" ya da "ihracat" dertleri olmadı! Anlatılan dertler, "Sermaye Piyasası Kurulu" ya da "İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'yla hiç ilgili olmadı."

* * *

Eşine ve iki kızına, çok önemli bir kalıt bıraktı.

Bana sonsuz bir arkadaşlık bıraktı. İçindeki telefon numaralarını yenisine aktardıktan sonra atmayıp bana verdiği, neredeyse otuz yıl öncesinin bir telefon defterini -ki bir gazeteci için hazine değerindedir- kutsal bir anı olarak çocuklarına vereceğim. Onun telefon defteri, titizliğinin, araştırıcılığının bir simgesidir. Bir haberin peşine düştü müydü, sonuna dek izler, ilgili herkesle konuşur, ne olur ne olmaz diye, neredeyse hiç ilgisiz kişilerin de görüşlerini alır, ondan sonra otururdu daktilonun başına.

Benim bildiğim Mustafa Ekmekçi, kırk yılı aşkın meslek yaşamında hiç "tekzip" almadı. Çünkü hiç yalan yazmadı.

Anısı, hem meslektaşlara, hem onurlu tüm insanlara ışık tutacak.

ÇGD/Çağdaş Basın, 21 Mayıs 1997