Herkesin Dostu Ekmekçi

Talip Apaydın

Her zaman verici, içtenli, kendini adamış, tanıdık olsun olmasın başkalarının işi için koşturur. Çoğunu çözümler. Tanımadığı kimse yok. Kırk yıllık dost. Bulamadığın bir ilacı bulur. Aylardır alamadığın pasaportu ne yapar eder alır. Bir eli hep telefondadır. Kimlerle nasıl yakın ilişki içindedir, şaşarsın. İnsan sıcaklığı yazılarına da yansır. Kendine özgü bir gazete yazarlığı biçemi yaratmıştır. Neyi nerede söyleyeceği belli olmaz. Satır aralarına pat diye yerleştirir. İlhan Selçuk'un deyişi ile "Ankara'da tek başına bir ajans gibi çalışır."

Köyden getirdiği o saf ve özverili kişiliği sonuna kadar korudu Ekmekçi. Yakından tanıyıp da sevmemenin olanağı yoktu. Ufak tefek karşılıklı kırgınlığımız oldu, ama içimden hep sevdim onu. Demiri sağlam bir halk çocuğuydu. Art niyetsiz, halktan ve ezilmişten yana tavrını hiç bozmadan sonuna kadar sürdürdü. Asıl özelliği içtenli bir tutarlılıktı. Sevimliliği oradan gelirdi. Böyle bir toplumda ve dönemde nasıl yetişir bu insanlar ve nasıl ayakta dururlar. İnsan şaşar kalır...

Kırk yıldır ne çok anılarımız var! Birlikte yolculuklarımız, açık oturumlara çıkmalarımız. Tatlı sert tartışmalarımız. Telefonda kulağıma patlattığı kahkahaları. "Ulan yavaş, kulağımı sağır edeceksin." Arkasından birbirine uladığı zincirleme gülüşleri. Nasıl kızılır bu Ekmekçi'ye, hiç beceremezdim. Öyle sevimli bir arkadaştı. Londra'da Köy Enstitüleri üstüne bir açık oturuma çağrılmıştık. Konuşmacılar, herkes kendi açısından uzun uzun Köy Enstitülerini anlattık. İçlerinde Köy Enstitülü yalnız ben varım. Söz en sonunda Ekmekçi'ye verildi. "Benim çok iki konudaki yazılarım ilgi çeker" diye başladı. "Köy Enstitüleri ve domuz..." Salonda bir kahkaha koptu. Herkes bana bakıyor. Kendimi domuz gibi duyumsadım. Ya da izleyicilerin o gözle baktıklarını sandım. Çok kötü bozuldum. Garip hareketler yapmışım ki, izleyiciler daha çok güldüler. Gelirken uçakta öcümü aldım. Yakasına yapışıp seni uçaktan aşağı atacağım diye tutturdum. Epey itiştik, şakalaştık. Hostes hanım kavga ediyoruz sanmış. Size birer viski getireyim de sakinleşin, dedi. Ne doyulmaz gezilerdi onunla yaptığımız yolculuklar...

Köy Enstitüsü'nde okumamıştı, ama en candan Köy Enstitülüydü. Biz onu hep öyle saydık. Bilmediğimiz nice belgeleri, ayrıntıları bulup çıkardı. Düzinelerle yazı yazdı. İkide bir telefonu açar, takıldığı bir şeyi sorardı. Çoğu bizim hiç duymadığımız ayrıntılardı. O yazıları son kitabı "Öksüz Yamalığı" nda topladı. Nasıl buldun diye sordu sık sık. İyi iyi, zaten okuduğum yazılar deyip geçiştirdim. Şimdi pişmanım, keşke imzalayıp verdiği günlerde hakkında bir yazı yazsaydım.

Ama bu bizim arkadaşların kitapları için yazı yazmak bana hep ters gelir. Kendi kitabım hakkında yazmak gibi bir duyguya kapılırım.

Sevgili Ekmekçi yok artık. Dünya biraz daha eksildi. Biraz daha tatsızlaştı. Kalp merkezinde yoğun bakımda yatarken Halise ile ziyaretine gittik. Odasına kimseyi almıyorlardı. Kart yazıp doktorlarından birine bıraktık. Sonradan okuyabildi mi kim bilir? Çankaya Belediyesi'nin 17 Nisan yemeğindeki birlikteliğimiz son görüşmemiz oldu. Süzülmüştü. Yüzünde, bakışlarında anlatılmaz bir hüzün vardı. Yiyemiyor, içemiyordu. Kadehini herkes için kaldırıyor, dudaklarına değdirip masaya bırakıyordu. Hoşçakalın der gibiydi. İşini, görevini fazlası ile yapmış bir insan Mustafa Ekmekçi.

Güle güle dostum Mustafa Ekmekçi...

Cumhuriyet, 6 Haziran 1997
Olaylar ve Görüşler