Yaşamı Yitirmeden

Müşerref Hekimoğlu

Karar verdim, dostlarıma, sevdiklerime daha çok vakit ayıracağım artık.

Olayların akışına, güncelliğe kapılmış gidiyoruz, aylar, yıllar, on yıllar geçiyor, özlem dinmeden yaşam sona eriyor.

Ekmekçi ile köşe komşuyuz gazetede. Evlerimiz de aynı tepede Çankaya'da. Ama son yıllarda çok az gördük birbirimizi. Başka dostlarla da öyle. Olmaz böyle şey, özlemi dindirmeye, birbirine yaslanmaya, aldatmacalara direnmeye, yalnızlığı aşmaya da vakit bulmak gerekiyor. Selanik Caddesi'nde Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin önünde, Atatürk Bulvarı'nda Cumhuriyet' in önünde, Maltepe Camisi'nin avlusunda her daldan, her kuşaktan dostlarımı selamlarken çok derinden duydum bu özlemi. Sevdiğim kişilerle, tüm dostlarla daha çok buluşacağım artık. Arabaya atlayıp İstanbul'a gideceğim, İzmir'e, Eskişehir'e, Muğla'ya, Sıvas'a.

Yalnız İda'yı tırmanıyorsun, bizim dağlara da gel, diye çağıran dostlarıma, okurlarıma da ulaşacağım. Kiminin ablasıyım, kimin bacısı, kiminin yoldaşıyım, ama cancana olsak da yan yana olamıyoruz hiç. Sevgimizi, saygımızı da son yolculukta söylüyoruz nerdeyse! Yaşamını yitirmeden söylemeliyiz bence. Sevginin soluğunu duymalı, sevgiyle yeşermeli tüm ilişkiler.

Ekmekçi, mutlu bir ölü bence, sevildiğini bilerek, dostluğun güzelliğini hissederek yaşadı, sevgiyle uğurlandı, dostlukla kocaman yüreğinin sıcak çarpıntısıyla...

Gazetenin önündeki kalabalıkta Profesör Doktor Türkan ve Turhan Akyol'u gördüm bir aralık. Ekmekçi ilk kalp krizini onların ilgisiyle anlattı yıllarca önce. Türkan Akyol, doktorluğun güç bir meslek olduğunu söylüyor gözleri yaşararak. Güç ama ölümü erteliyor, yaşamı uzatıyor o meslek. Kimi dostlar da Mustafa'nın sağlığına özen göstermediğini söylüyor, ama bitki gibi yaşayamaz insan. Dilediği gibi oluşur yaşam biçimi, tekleri çiftleyerek içer rakıyı, özünden başka söz dinlemez! Rakı içerseniz, bir de Ekmekçi için kaldırın kadehinizi, biz kaldırdık, sonra anılarla sürdürdük söyleşimizi. Maltepe Camisi'nin avlusunda Tavukçu da var, adını bilmiyorum, ama Tavukçu diye tanıyor gazeteciler. Güzel içilir, uzun söyleşiler yapılır köşesinde. Gelecek hafta bir akşam gideceğiz, belki Ekmekçi de katılır bize. Bence her şeyi bilerek, hissederek yaşıyor akağacın altında. Ne ekerse onu biçiyor insan, sevgi ekenler de sevgi biçiyor! Kimi artık dünyamızda değil, kimi Ankara'da değil; ama 27 Mayısçılar'dan Suphi Karaman'ı, Orhan Kabibay ve Ekrem Acuner'i de gördüm cenaze töreninde. Kalabalık içinde gözüme çarpıverdiler. Sonra eski milletvekillerini, çoğu CHP'liler ama başka partililer de var, emekli öğretmenler, Köy Enstitüsü kökenliler, yazarlar, sanatçılar, değişik üniversitelerden öğretim üyeleri, vaktiyle asistan ya da doçent, şimdi emekli olan profesörler... Saçları ağarmış, başları kelleşmiş biraz, kimi göbekli, kimi hala incecik, yüzleri soluk ama gözleri parlıyor. Yaşlansalar da yorgun savaşçı değiller, tersine toplumdaki duyarlılığı hissetmenin sevinciyle dikiliyorlar. 1990'ların sonunda 1960'ların başına dönüyorum birden. 27 Mayıs Devrimi'nden sonra oluşan ortamı düşünüyorum. 1961 Anayasası'nı, o anayasayla kazanılan hakları, özgürlükleri, sola açılan aydınları, örgütleri, partileri, sonra da kapananları!

O günleri yaşayanlar karşılaşınca birbirine hüzünle gülümsüyor şimdi. Enfarktüslü kalpleri de umutla çarpıyor hala. Çünkü hiçbir şey boşuna değil, tohum yeşeriyor, birikim boy veriyor eninde sonunda.

Artık biliyorsunuz, üzüntüyü, gerilimi sanat olaylarıyla aşarım ben. Ekmekçi'yi toprağa verdiğimiz akşam CSO salonunda bahar konserini dinledim. Bir süre önce kurulan CSO Dostları Derneği, Cumhurbaşkanı Demirel'e bir teşekkür plaketi sundu konser mevsimi sona ererken. Dernek Başkanı Güneş Gürseler de teşekkürle seslendi. Yalnız dernek adına değil, çalgıcılarımız, orkestralarımız, bestecilerimiz, Atatürk'ün müzik devrimini yaşatmaya kararlı müzikseverlerimiz, piyanoya yeni kavuşan Anadolu liselerimiz, çağdaşlık bir konser salonuna sığmaz, diye çoksesli klasik batı müziğini küçümseyen politikacılara üzülen her kuşaktan insanlarımız, çağdaş yaşamı amaçlayanlarımız adına hayli uzun, anlamlı bir teşekkür.

Cumhurbaşkanı elbet çok duygulandı. Konserlere çok az vakit buluyor, ama sıcak bir bakışı var. Halkın coşkusunu paylaşmaktan da hoşlanıyor sanırım. Özellikle Refahyol döneminde geçmişe özlem, bu özlem doğrultusunda eylemler ve söylemlerle çağdışılığı sergileyen olayların karamsarlığına düşenler, Cumhurbaşkanı ve eşini bir konserde ya da balede görmekten çok hoşlanıyor. Zamanlama açısından önemli buluyor bu ilgiyi. Teşekkür plaketini yanıtlarken söylediklerini de bahar konserinin en güzel çiçeği diye algıladı başkentliler...

Çağdaşlık bir konser salonunda başlayabilir, diyor Sayın Demirel. Çağdaşlığı yeğleyenlere daha güzel uyarı olur mu? Bir konser salonunda en azından orkestrayı, değişik çalgılar arasındaki uyumu, çoksesliliğin gizemini hisseder dinleyenler. Sevgili Ekmekçi'nin de bu konseri ve de Cumhurbaşkanını dinlemesini isterdim.

Cumhuriyet/Dergi , 1 Haziran 1997
Başkent Günleri