Ekmekçi yüreğimizi yakıp gitti, o günden bu yana başsağlığı mektuplarının ardı arkası kesilmiyor; bu gösterişsiz büyük insan ne çok seviliyormuş!.. Ekmekçi'ye özlem, yaşlı gözümüzde rahmet damlası gibi...
"Türkçe'nin ses bayrağı" Fazıl Hüsnü Dağlarca "Mustafa Ekmekçi İçin Ağıt" yazmış:
Yayınlamıştı dergisinde
"İkili Anlaşma Anıtı"nı
Çağrıldı yargılandı kim bilir kaçıncı kez
Suç adamEsmiş yıkık evlerle dolu bir yel
Konya bozkırından
Basının başkentini yaşar
Köy adamNe olmuştur nerde olmuştur niye olmuştur arar o
Bulur ulaştırır çabucak
Karanlıktaki okuyucusuna
Bütün gizlere dönük duyum kulesi adamGünlük olay saysanız bile siz
Ne yazsa
Geleceğin kapılarını omuzlar gibidir
Devrime adanmış adamYayın saraylarında değil
Tek soğanı eşitçe bölünmüş sofralarda
Toplumun eline sımsıcak değer
Ekmek adam
* * *
"Şiir" sözcüğü, kimi çağrıştırır?..
Dağlarca'yı.
Bizim insanımız, Türkçe'nin ufuklarına şairiyle birlikte yürür...
Fazıl Hüsnü "Konya bozkırından" Mustafa Ekmekçi'yi şiirleştirmiş:
"Ekmek adam!.."
Gerçekten de sımsıcak bir has insandı Ekmekçi...
Adamdı!..
Yaşadığımız kirlenme ve çürüme sürecinde tertemiz ve pırıl pırıldı...
* * *
Cemal Süreya, Dağlarca için yazmış:
"Fazıl Hüsnü'nün şiiri benzersiz bir yaratığın soluk alıp vermesi gibi bir şeydir. Başka bir özneye geçirilemez. Geçirilince hiçbir değeri kalmaz. Ne Fazıl Hüsnü başka türlü şiir yazabilir, ne başkası Fazıl Hüsnü gibi şiir yazabilir. Tek örnekten ibaret bir tür söz konusudur burada. Varlık olarak tutarlılığını, değerini 'tek' olmaktan alıyor Fazıl Hüsnü..."
"Benzersiz yaratık soluk alıp verirken" Ekmekçi'den yansıyan insanca ısıyı duyumsamış...
Evet, bu dünyadan Ekmekçi de geçti gitti...
Dağlarca'nın "Geçen Şey" adlı şiirinden dizelerle yazımızı bağlayalım:
Kocaman yıldızlar altında ufacık dünyamız,
Ve minnacık bir hane;
Kokar kır çiçekleri gün ağarmadan,
Hatırasız, uykusuz,
Kokar nane......
Farkında değil gönül,
Sanki hepten divane;
İçimizden dışımızdan geçer vakit
Zalim, zalimane.
Cumhuriyet, 15 Haziran 1997
Pencere