Ekmekçi'siz

Cüneyt Arcayürek

Mustafa Ekmekçi öldü.

Sapına kadar laik,

Sapına kadar cumhuriyetçi,

Sapına kadar Mustafa Kemal.

Sapına kadar Atatürkçü,

Sapına kadar demokrat,

Sapına kadar emeğin insanıydı Mustafa Ekmekçi!

Ekmeğini taştan çıkaranların, yaşam boyu yanındaydı.

Hastane sözcüğünü sevmez, "sayrıevi" derdi. Böyle söylemeyenleri -örneğin beni- tatlı sert azarlardı Ekmekçi.

Sayrılarevine götürdüğümüz ilk gündü. Odasına yerleşirken son yazısını, son yazıyı tamamlayacak yazıları konuşuyordu...

Çoğu zaman yaptığım gibi "Gel, kelini seveyim" dedim.

"Sev" dedi. Uzattı başını. Okşadım, okşadım.

Kaldırdı başını, baktı yüzüme.

Birkaç gün önce büronun koridorundaki son konuşmamızı, daha önceleri Basın Sitesi'nden Kızılay'a inerken söylediklerini anımsatır gibi... Baktı yüzüme:

"Bitti!.. Bittim!.."

Sayrı odasında bakışları ile yinelediği bu iki sözcük iki hançer darbesi gibi yüreğime indi.

Kapının önünde duruyordum. Birkaç metre uzakta. Bir öpücük gönderdim, "Öpüyorum seni" dedim.

Öyle duruyordu, suskun: "Sen de beni öpsene" dedim.

"Öpüyorum" dedi. Dudakları kıpırdadı, öpücük gönderiyordu.

Ekmekçi, işte öyle, yatağının kenarına oturmuş, bakıyor bana...

Belleğimde canlı kalan son fotoğrafı Mustafa'nın.

Sesi geliyor arkamdan:

"Hadi, gidin. Yazı zamanı."

Evet. Yazı zamanı. Mustafa morgda, bizler yazı makinesinin başında.

Bildiği gibi: Konu, sorun çokkk. Sonuç yok!

 

SANCI DEDİĞİN

Gerici hükümetten kurtulma gereğini savunanların, ant içip günlerdir tafra satanların hazin akıbeti. Gensoruya ret oyu verdiler Mustafa.

Söyleştiğimiz gibi siyaset ve siyasetçi yozlaşıyor, çirkinleşiyor giderek.

İnce ve duyarlı bir noktada ülke. Laik, demokrat, sosyal hukuk devletini temelinden yıkmaya çalışanlarla karşı çıkanlar... Bir arada.

Bu ikilik ve beraberliği ne kadar yadsırsak yadsıyalım; bir gerçek hem de önümüzde, yanı başımızda, içimizde.

Gericiliğin, şeriat çığlıklarının bugün sokağa dökülmesine, kadrolaşıp devleti ele geçirme girişimlerine yol veren kimler? Siyasetçisi, bürokratı?.. Evet, kimler?

İşte örnek. İki ayrı cumhuriyet başsavcısı. İki ayrı görev anlayışını simgeleyen Yargıtay başsavcıları.

Takkeli, "RP iktidara kanlı mı gelecek kansız mı" diyor. Eski Başsavcı Haluk Yardımcı'da ses yok!

Şevki Yılmaz adında biri, hacdan Rize'ye kadar her fırsatta her sokak başında şeriat tellalı. Hasan Hüseyin Ceylan şeriat borazanı.

Eski başsavcıda tık yok!

Yeni Başsavcı, Vural Savaş ise gerçek anlamıyla Atatürk devrimlerinin ve laik cumhuriyetin başsavcısı.

Yeni başsavcı, eski başsavcının dosyalarda çürümeye bıraktığı bilgilerle belgeleri yeni olgularla yoğurarak; RP'yi kapatma istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor.

Yüksek mahkeme, RP'yi kapatırsa, Anayasa uyarınca 5 yıl süreyle takkeliler; hiçbir partiye giremeyecek, yeni bir parti kuramayacak, aday olamayacaklar.

İki haber... RP'ye hem de bir iktidar partisine hukuksal yoldan kapatma istemi. Siyasete düşen bomba.

Öteki bomba, yüreğimizi parçalayan ölüm haberi!

Başkalarını bilmem ama: Seni hiç unutmayacağım dostum, kardeşim, arkadaşım Ekmekçi!

Hiçliğe talim ettiğimiz bu dünyada.

Ne çare, "Ölüm Allah'ın emri, ayrılık olmasaydı."

Cumhuriyet, 22 Mayıs 1997
Güncel