Benim için çok zor bir yazı...
Günlerdir yoğun bakımdaydı. Ölüm haberini bekliyorduk...
Dostluğumuz yıllar önceye dayanıyordu...
Cumhuriyet' in Kızılay'daki o eski bürosunda başlayan dostluğumuz bugünlere kadar gelmişti.
Bir yıl önce Ege'nin mavi sularında birbirimizle şakalaşıyorduk...
1996 yazıydı, sabahın köründe bir sesle uyandım...
Balkona çıktım, baktım Cahit Angın'la birlikte gülümsüyor:
"Hala uyuyor musun?"
Saat sabahın yedisinde Mustafa Ekmekçi, beyaz kasketi, mavi şortuyla denizden dönerken benimle dalga geçiyor...
Ege'nin bir kıyı kasabasında ikimizin de 20 yılda biten kooperatif evi vardı...
Mustafa Ekmekçi artık yüreklerimizde yaşıyor...
O bir sevgi adamıydı, o bir insandı...
Benim Ekmekçi'yle ilgili anılarım bir hayli fazla...
Ekmekçi, dinamikti ve dolaşmak, okurlarıyla buluşmak onun için vazgeçilmez bir tutkuydu...
Yıllar önce İskenderun'a gitmiş...
Sabah otobüsten inince gazete bayiine uğrayıp kendisini tanıtmış ve şöyle demiş:
"Benim İskenderun'a geldiğimi Cumhuriyet okurlarına haber verin!.."
Ekmekçi, 2-3 saat sonra 200-300 kişilik bir grupla İskenderun caddelerinde dolaşmaya başlamış...
Geçen yaz Ege kıyılarında sohbet ederken Mustafa Ekmekçi'ye takılırdım:
"Ağabey, eski formunda değilsin, hayranların da peşinde değil artık..."
Gülümserdi...
* * *
Benim için çok zor bir yazı...
Sevecenliğini bir bozkır güneşinden devşiren yanık buğday tenli o güzel insan artık yok...
Coşkuyu içinde yaşatan, özlemlerini, sevinçlerini ve hüzünlerini yüreğinde çoğaltan Ekmekçi, bir mayıs sabahında ölüme yenik düştü...
Yaşamın derinliğinde bunca güzellikleri yeşerten, onurlu o yiğit kalem savaşçısının yüreği artık çarpmıyor...
O, sevginin buram buram koktuğu, arkadan vurmanın ne olduğunu bilmediği Anadolu toprağının kokusunu yaşadı hep...
O, Kemalist bir devrimci, insan haklarının savunucusuydu...
O, laik, demokratik hukuk devletinin daha çağdaş, daha aydınlık olması için mücadele etti yaşamı boyunca...
O, yılmadı, kimseye boyun eğmedi, kalemini üç-beş kuruş için hiç satmadı...
O yalnızlığın o ince çizgisi içinde dostluğun, sevginin çiçeklerini büyüttü...
Hep dimdik ayakta kaldı, özgürlüğün masmavi rüzgarında soldu... 12 Mart, 12 Eylül döneminde işkencecilerden hesap sordu. Baş düşmanı işkenceciler, hırsızlar, çeteler ve şeriatçılardı.
Bu yaz, Ege kıyılarında 10 gün de olsa birlikte olamayacağız...
Sabahın bir saatinde o bana şöyle seslenmeyecek artık:
"Uyan oğlum, akşam oldu!.."
* * *
Benim için çok zor bir yazı...
Bir eski albümden seçtiğim soluk fotoğraflara bakıyorum...
Dikili şenliklerinde çekilmiş fotoğraflar bunlar...
İlhan Selçuk, Mustafa Ekmekçi, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Ali Sirmen ve ben...
Deniz kıyısında bir masa, bir büyük yeni rakı ve mezeler...
Koyu bir sohbet, bölük pörçük anılar, takılmalar, sıcak bir yaz akşamında dalga dalga yayılacak...
10 yıl, 20 yıl öncesinin anıları geçiyor gözümün önünden...
İçimde tarifsiz bir sıkıntı giderek büyüyor...
Telefon çalıyor, Mustafa Balbay "Biz hastaneden geldik, şimdi Aldoğan Abla'ya gidiyoruz" deyip ekliyor:
"Mustafa Ekmekçi'yi cuma günü toprağa vereceğiz, Almanya'dan ve Türkiye'nin dört bir yanından dostları cenaze törenine katılmak istiyorlar..."
İlhan Selçuk'u arıyorum telefonla...
İlhan Ağabey'in sesi titriyor...
Müşerref Hekimoğlu, Ankara'dan sesleniyor:
"Başımız sağolsun..."
Gözlerimi yumuyorum...
Ahşap binaya, bahçedeki ağaçlara bakıyorum...
O güzel insanın, sevgi dolu yaşamı, onuru karşısında saygıyla eğiliyorum!..Güle güle Ekmekçi, güle güle yiğit kalem savaşçısı!..
Cumhuriyet, 22 Mayıs 1997
Politika Günlüğü