Sevgili Mustafa Ekmekçi

Mehmet Başaran

Beni, 28 Nisan'da toplanacak Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Kurultayı'na çağıran sesin kulağımda henüz. Acılı olduğumu biliyordun, birlikte yaşamıştık sanki o korkunç umarsızlığı. "Gelde toplantıdan sonra bir yerlere gider, dertleşiriz biraz" diyordun. Gelemedim. Ama biliyordum "Zor Bir Yazı Denemesi" nin ardından, ölümü anlatmıştın, kardeşin Meryem'in ölümünü. (Biliyor musun benim kardeşimin adı da Meryem.) Yunan klasiklerindeki gibi yalın, sade bir dille. İç yakıcı bir yazıydı o. Bir yandan da kimlerin nerelerde Köy Enstitüleri üstüne konuştuklarını duyuruyordun köşende. 17 Nisan'ı, halk bayramını yaşıyordun tüm boyutlarıyla; her yüreğe o bayramdan bir ışık düşürmeye çalışıyordun. Kanal E'nin düzenlediği açık oturuma, ne güzel katılmıştın telefonla Ankara'dan...

3 Mayıs'ta Mahmut Makal'la Kocaeli'ndeydik: Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği'nin düzenlediği toplantıda. Orada olmalı da görmeliydin; bir yanda ak perdeye yansıtılan enstitülerle ilgili görünümler, bir yanda televizyonda konuşan kalpaksız Kuvayı Milliyeci Uğur Mumcu (Mumcu'nun 50. yıl kutlamasında, Spor ve Sergi Sarayı'nda yaptığı konuşma kasetini götürmüştüm oraya).

Diyordu ki Mumcu: "Şu gerçek bugün daha iyi kanıtlanıyor ki hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır.

CHP, iktidarı, 1949'da din derslerini kabul etti; yıkıldı. Kurtaramadı bu ödün onu. DP 1957'de Saidi Nursi'nin cüppesini bayrak yaptı, ne oldu? Yıkıldı.

Süleyman Demirel 1960'ların ortasında Nurcuların, tarikatçıların, Süleymancıların sakallarını okşadı. Ne oldu, yıkıldı...

Her kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararlı olur belki, ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar. Din sömürüsünü affetmiyor halk..."

Günümüzü karartmaya çalışanlara yanıt gibi patlayan alkışları dinlemeliydin güzel dost. "Ekmekçi Köy Enstitülü mü" diye sordular yine bana. Elbet dedim, hem de en has Köy Enstitülü. Okuyun yeni çıkan "Öksüz Yamalığı, Köy Enstitüleri" adlı yapıtını. Kafasıyla, yüreğiyle nasıl bir Köy Enstitülü olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Ülkeyi Kurtuluş Savaşı coşkusuyla saran toprağı uyandırma, insanımızı canlandırma imecesinde sırtıyla taş taşıyandı, harç karandı o. Enstitüler kapatılırken Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlar çavuş çıkarılırken köy öğretmenleri kıyılıp yürülürken hep yanımızdaydı. Uğur Mumcu gibi: "İdeolojide Kuvayı Milliye, tam bağımsızlık ilkesi, eğitimde Kurtuluş Savaşı'nı sürdüren Köy Enstitüleri" diyordu o da...

Dediklerim doğru değil mi sevgili Ekmekçi, Cumhuriyet fırınında aydınlanarak ekmeği pişiren bir halk çocuğu, her dönemde haksızlıkların kötülüklerin karşısına dikilen bir gazeteci, dumanı tüten usta bir yazardın sen. Güzel inadını, olmazları olduran direncini biliyorum sevgili dost. Dayan. Erdoğan Kantürür, Sabahattin Ali Günleri'ne bekliyor seni Kırklareli'nde. Okurlar, mahzun mahzun seni arıyor köşende Gülperi Ceylan Hanım "Bu keder nasıl susar Ekmekçi'  diyor.

Unutma Cumhuriyet fırını, Ekmekçi' sini bekliyor.

Not: Bu yazı sana ulaşamadan acı haberin geldi. Kaçıncı vurgun yiyişim bu benim. Eşinin, kızlarının, tüm yakınlarının, dostlarının başları sağ olsun.

Cumhuriyet, 24 Mayıs 1997
Olaylar ve Görüşler