O, Benim İçin Ölmedi

Aysel Bayramoğlu (Aile Dostu)

Ekmekçi'yi 1962 yılında tanıdım. Annemin komşusu idi. Tandoğan'da üç katlı apartmanın zemin katında karşılıklı dairelerde oturuyorlardı. Milliyet gazetesinde çalıştığını ve annemle aralarında güzel bir dostluk kurulduğunu yine annemden dinliyordum. Ben annemle beraber oturmadığımdan ve çalıştığım için bir türlü rastlaşamıyorduk.

Nihayet bir bayram günü anneme tebriğe geldiğinde tanıştık. Annemle bir anne- oğul gibi yakındılar. Benim o gün bayram kutlamaları ve komşu ilişkileri hakkındaki ukalalığımı güler yüzle fakat, dikkatle dinlediğini farketmiştim. İki gün sonra anneme, elinde Milliyet gazetesi ile uğramış, "kendi köşeme Aysel Hanımın fikirlerini aldım, lütfen okusun"  demiş.

Ben Cumhuriyet okuru idim. İlerki yıllarda o da Cumhuriyet gazetesine geçecek ve dostluğumuz ölünceye kadar devam edecekti.

Annemle beraber 1967 yılında Çankaya'ya taşındığımızdan, istemeyerek ikinci bir buluşmaya kadar araya yıllar girecekti. Aldoğan'la evlendiği zaman yanında bulunamadım. Ta ki 1976'da kaybettiğim ve yakın dostum olan Şevket Süreyya Aydemir'in vasiyetini bildirmek üzere ona rastlayıncaya kadar buluşamadık.

Şevket Süreyya Aydemir, "ben öldükten sonra bu önemli bilgiyi zamanı geldiğinde, Ekmekçi'ye anlat, o yazar"  demişti. Hoca, Ekmekçi'nin vefasını keşfetmiş mi idi bilmiyorum. Sadece Cumhuriyet gazetesine uğradığı zaman hatır sorduğu Ekmekçi'yi nasıl bu kadar iyi tanıdığını bir türlü çözemedim. Ekmekçi, Şevket Süreyya Aydemir'le karşılıklı, uzun uzun konuşma imkanının olamadığına üzüldüğünü hep söylemiştir. İlerde bunlara değineceğim.

1978 yılında annemi kaybettiğim zaman dostluğumuz devam ediyordu. Annem sabah 11.45'te ölmüştü. Bana, çalıştığım bankaya bildirdiler. Ben annemin yanına geldiğimde, başucunda Ekmekçi oturuyordu. Tesadüfen telefon etmiş ve benden önce koşmuştu. Büyük acılarda robotlaşan ben, Ekmekçi'nin "annemin cenazesine gidemedim. Lütfen bir vasiyeti varsa ben yardımcı olayım" sözlerinin değerini hep içimde yaşadım. Hiç düşünmeden "vasiyeti yoktu"  dedim. İçi rahat etmedi. Belediye başkanını telefonla arayarak, Asri Mezarlık'ta yer ayırttı. Cenazeyi mezara indirmede yardımcı oldu. Tanıştıklarında bekar olan ve tek bir odada kalan Ekmekçi'ye, pişirdiklerinden, "ev yemeğidir, dışarda yiyemez"  diyerek,  içine sevgisini de koyup veren annemi o da sevmiş, belki de içindeki hiç unutamadığı annesiyle birleştirmişti!.. Bir süre sonra, annemin gerçekten Asri Mezarlığa gömülmek istediğini hatırlamıştım. Bu vefalı insanın, bana yaptığı bu iyiliği, ödemem mümkün değildi...

Anasını, Cumhuriyet' teki köşesine, anılarıyla, söylediği, güzel değimlerle misafir eden Ekmekçi, sanıyorum hem Anadolu kadınına hem de tüm kadınlara saygılı idi. İnsanları sevdi ve değer verdi. Onları yukarda anlattığım gibi mezarda, hastanede, mahpusta, yalnız bırakmadı. Tabii sevinçleri de paylaştı.

1980 yılında Esat Bayramoğlu ile evlendiğim zaman çok sevindi. Eşimi zaman içinde benden hatta daha çok sevdi. Bunu benim yüzüme tabii nazik bir şekilde söylemişti. Ankara'da oturduğumuz süre içinde Şiar Yalçın, Ekmekçi, Esat ve bir arkadaşları briç oynarlardı. Tabii hoca Şiar Yalçın'dı.

İzmir'e yerleşmeğe karar verdiğimiz zaman, hemen oradan bana, anlaşabileceğim dostlar buldu. Bunlar güzel insanlardı ve ben İzmir'de, Ekmekçi'nin gayreti ile yalnız kalmadım.

Devamlı telefonla arar ve Ankara'daki önemli olayları aktarırdı. Ben de onu her saatte çekinmeden arar, gerek Aldoğan'dan gerekse, nazik ve samimi olan o güzel kızlarından özür dileyerek babalarını isterdim. Sağolsunlar...

Ekmekçi'nin, gazeteciliği ile ilgili çok önemli bir yönünü anlatmadan geçemiyeceğim. Tandoğan'da annemle komşu oldukları sırada, annemin telefonu yoktu. Anneme "ne zaman isterseniz, size odanın anahtarını vereyim telefon edin" demiş... Annem, sanıyorum bunu hiç kullanmadı. Fakat ben, o zamanın reisicumhuru Gürsel Paşa'yı, bana verdiği direk telefonundan, aramak zorunda kaldım. Geç bir saatti, annemde idim. Beni 6 yaşımdan beri tanıyan baba dostum rahmetli Gürsel Paşa'yı, çok ciddi bir konuda aramam icabetti. Kapısını çaldım ve özür diledim. Müsaadesiyle Gürsel Paşa'yı arayacağımı ve bunun aramızda kalmasını rica ettim. Dışarı çıkmadı, telefonu dinledi. Fakat ne o direk telefonu ne de o önemli haberi hiçbir zaman kullanmadı. Bu onun gazetecilik ahlakının güzel bir örneği idi. Bu olay, dostluğumuzdaki güvenin başlangıcı oldu. Ona her şeyi anlatabilirdim. Öyle de oldu, bunu yazma dediğimde, her zaman sözünde durdu. Onun için ona saygım vardır.

Şevket Süreyya Aydemir'in, yakında okura sunulan, çeşitli yayın organlarında yayınlanmış yazılarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi kütüphanesinden izin alıp, bir dostuna tarih sırasına göre ayıklatıp hazırlatan Mustafa Ekmekçi'dir. "Lider ve Demagog"  kitabının önsözünde oğlu Ertuğrul Aydemir, Ekmekçi'ye teşekkür etmeyi unutmamıştır. Zaten Ekmekçi'yi, Ertuğrul Aydemir'e tanıştırmak için götürdüğüm zaman Ulaştırma Bakanlığı Hukuk Müşaviri idi. Bize çok sıcak davrandı. Uzun süre görüşmemiştik. Rahmetli babasının hayatta iken bana yazdığı mektupları, Ekmekçi yayımlamayı düşündüğü için müsaade istedim. Memnun oldu. "Babam sizi kızı gibi severdi niye olmasın"  dedi. Bir süre sonra yine Ekmekçi'nin ısrarı ile, kendi yazdığı Çarıklıklar  kitabında "Dost Mektupları" olarak mektupların bir kısmı yayınlandı. Bütün dostluğumuzun devamında benden Şevket Süreyya Aydemir ile olan anılarımı dinledi. Cumhuriyet' teki köşesinde, O'na sık yer verdi. Hele ölümünden üç gün önce yazdığı (22 Mart 1976) yani 21 yıl önce bugünlere hitap eden yazısını olduğu gibi köşesine aldı.

Bu güzel insan benim için ölmedi.