Keşke Ekmekçi de Görüp Dinleyebilseydi, Keşke

Şefik Kahramankaptan

Elbette raslantı değil, karşımıza sıkça Kuvayı Milliye kavramının çıkması... Böylesine bunaltılmış bir toplum, ulusal yakın tarihimizin bu çarpıcı kavramına her fırsatta "dahili bedhahlar" dan kurtuluş umudunu yükleyerek ses veriyor.

Atatürkçü Düşünce Derneği'nin 1997 Tiyatro Ödülleri'nin dağıtım töreninde de öyle oldu. Tek kişilik oyunların başarılı ismi Dilek Türker, başta yazarı Nezihe Araz ve kendisi olmak üzere toplam sekiz ödül birden alan Kuvayı Milliye Kadınları oyununun Ankara galasında sık sık bu duygularla alkışlandı.

Galanın sponsoru Barış Partisi Genel Başkanı Ali Haydar Veziroğlu, en ilginç siması ise, "Anadolu kadını"  olarak takdim edilen Şahizar Aydın'dı.

 

DUYGUSAL BİR RÜZGAR

Başında "yazma yemeni", sırtında "elörgüsü yelek", jüri özel ödülünü, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü bildirisini kaleme alan Dinçer Sümer'e vermek üzere sahneye çağrıldığında, kimse Şahizar Aydın'dan salonda duygusal bir rüzgar estirecek olan heyecanlı bir söylev beklemiyordu.

Ödülü alan Sümer'e ekleyecek söz kalmamıştı. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç'un "ne hikmettense!"  sahnelerde okutmadığı o güzelim bildiriyi kaleme alan Sümer için bu alkışlardan daha büyük ödül ne olabilirdi?

Eğitmenliği, yönetmenliği ve yazarlığıyla bu "yetkin" tiyatro adamımız elinde heykelcik sahneden inerken "Aslında alkışları sadece Köşk'deki mesaisiyle hak ediyor" diye düşünmekten kendimi alamadım. Çünkü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in kültür-sanat alanındaki çağdaş, olumlu çizgisinin uygulamalarında, danışmanları, Dinçer Sümer'le Prof. Dr. Bozkurt Güvenç'in önemli katkıları var.

 

BİLKENT'TE DURU BİR SU

Hipodromda yarım milyona yakın insan "Güneşle geliyoruz" çağrısına uyup toplandı. Açık havada, toplumun yüreğine su serpen mesajlar topluca verildi. Ya salonlara ne demeli?

Bahar geldi mi salonlar dolmaz diye düşünenlerin salı akşamı Bilkent'teki "Gençlik konseri"  ne tanık olmalarını isterdim.

Gürer Aykal yönetimindeki Bilkent Senfoni, belki de sezonun en coşkulu saatlerini yaşadı. Başkentin genç dinleyicisi, Avrupa'nın ünlü operalarında rahatlıkla söyleyebilecek "billur"  gibi "duru"  bir sopranoyla coştular. İzmir'den Birgül Su Ariç, adı gibi güleç yüzü ve pürüzsüz sesiyle hoş biri "gençlik haftası" armağanı verdi salonu dolduranlara…

Sağlığı yerinde olsaydı, sanatçılara ödüllerinden birini Mustafa Ekmekçi verecek, belki gençlik konserinden gözleri parlayarak ayrılan topluluğun arasında, kızlarından birinin kolunda O da yeralacaktı. Yankı dergisinden mesai arkadaşım, ağabeyim, kültürün, sanatın, güzelliklerin dostu sevgili Ekmekçi, seni hiç unutmayacağız…

Hürriyet, 23 Mayıs 1997
Kültür Başkenti