Basın Emekçisi Ekmekçi'nin Ardından

Faruk Güçlü

Birkaç yıl önce yitirdiğimiz Ozan Mihneti'nin "Karaoğlan" dediği Cumhuriyet gazetesi yazarı dürüst insan Mustafa Ekmekçi'yi yitirdik. Ekmekçi'nin ardından söylenecek çok şey var. Anılar, işler, icraatlar...

Onu ilk kez 1982 yılında tanıdım, hani şu 12 Eylül askeri darbesinin solu silindir gibi ezdiği günlerde. Üniversitede öğrenimi sürdürürken Mahmut Talî Öngören'in referansı ve Mustafa Ekmekçi'nin aracılığıyla Cumhuriyet gazetesi Nevşehir Temsilciliğine atandım.

O günlerde sık sık gidip geldiğim Cumhuriyet  gazetesi Ankara Temsilciliğindeki odası her zaman kum gibi insan kaynıyordu. Herkesin bir derdi vardı. Kimi oğlunu arıyor kimi kocasının işkence gördüğünü anlatıyordu. Hani şu partilerin kapatıldığı dönemde adeta tek başına bir siyasi parti gibi çalışıyordu Ekmekçi. Her gelenin dert babası Marko Paşa gibi...

80'li yıllarda Cumhuriyet gazetesini ele geçiren muhafazakar kanat nedeniyle Uğur Mumcu, İlhan Selçuk ve diğer arkadaşlarıyla birlikte bir süre gazetesinden, okurlarından ayrı kaldı. Ama onurunu kalemini asla satmadı Şimdilerde türeyen yalak ve salak gazeteci tipini hiç sevmezdi Ekmekçi.

12 Eylül öncesi toplumun en sorunlu kesimi olan öğretmenlerin sorunlarını yansıttı sık sık sütunlarına. Onun için öğretmenler, onu hep kendi içlerinden biri olarak gördüler...

Onu en son Muzaffer İlhan Erdost'un resim sergisinde gördüm. Adeta çökmüş gibiydi. Zaten son yazılarında nedense hep sayrılarevinden ve hekimlerden söz eder olmuştu.

Cumhuriyet  gazetesi ve rejimi güçlü bir kalemini dürüst bir evladını daha yitirdi. Okurları onu şimdi daha iyi anlayacaklar ve özlemle anacaklar.

Ekmekçi gibi basın çınarları kolay yetişmiyor. Mayın dolu kaygan bir zeminde aynı çizgide aynı tutarlılıkta kalabilmek her babayiğidin harcı mı?

Geride en ufak bir kir ve leke bırakmadan giden Ekmekçi için sevenleri gözyaşı döküyorlar. Sanırım şimdi onu bir kez daha iyi anlamak günü değil mi?

Hürses, 24 Mayıs 1997