Oldu mu Ekmekçi?

Gülşen Karakadıoğlu

Biz şimdi kimin köşesinden haberleşeceğiz… Oldu mu? Ekmekçi, siz öyle farklı, lekesiz, özel bir örneksiniz ki. Herkes sizden sözetti o gün. Denildi ki "İşte o bir Atatürk çocuğu. Köy Enstitüleri'nin Türkiye'ye kazandırdığı örnek bir aydın insan. Halktan, emekten, özgürlükten yana."

Sizi ilk gördüğümde Ankara Kapalı Cezaevi'nde Yılmaz Güney'i ziyarete gelmiştiniz. Yılmaz Güney'le ben görüşüyordum, Fatoş Güney her zamanki gibi bekliyordu orada. Fatoş Güney de gelmişti sizi uğurlamaya cuma günü. Tarık Akan da Ankara'daydı. Sizi, çok sevdiğiniz Nebahat Pohlreich ve Akın Birdal'la birlikte uğurladık Cebeci'den. Bütün dostlarınız oradaydı, sizi seven insanlar yollarda selamladılar alkışlayarak, evlerinden çiçekler attılar…

Siz, çevrenizde yetişen nice gazeteci dolarlı aylıklara kapılıp giderken, o son derece alçakgönüllü koşullarda yaşamayı yeğlediniz. Türkiye'de dürüst olmanın bedeli ağırdır. Bulunduğunuz yer size başka "olanaklar"  vaat ediyor ve siz o olanakları kullanmıyorsanız, bedelini ödüyorsunuz. İşte o şerefli insanlardan, hem de çok az olan o güzelim insanlardan biriydiniz. Ödünsüz tavrınızla öyle bir itibara sahiptiniz ve sahipsiniz ki hangi olanaklarla sağlanır bu? Size güzel haberler vermeye hazırlanıyorduk. Zülfü Livaneli'nin 19 Mayıs konserini anlatacaktım size. Öyle coşkulu, güzel bir kalabalık vardı ki çok mutlu olurdunuz eminim. Zamanında gittiğim halde, Nur Başnur'a gelirim dediğim yere geçemedim. Arkadaşım öne geçip "Beni takip et Gülşen" dedi… O'nu takip etmeye çalıştım, ama kalabalık ne 7 yaşındaki arkadaşım Kazım'a, ne de bana yol veremeyecek kadar yoğundu. Aslında böylesi daha iyi oldu. Sahneye hayli uzak, üzerindeki insanları seçemeyecek kadar uzak bir mesafede, bir yanımızda Ostim'de bir yemek fabrikasında çalışan Neşe Hanım'la kızı, diğer yandan ise SSK'da çalışan üç genç kızla birlikte izledik konseri. Kızlar, Doğan Taşdelen'in karanfilleri gökyüzünden düştükçe çığlıklar atıyorlardı.

Biliyormusunuz Ekmekçi, biz birlikte türkü söylemeyi unutuyorduk neredeyse. Zülfü Livaneli, konser sonrası "Toplananlar aslında konser için gelmemişlerdi" dedi. Ona katılmıyorum. "Güneşle Geliyorum"  diye yapıldı bu konserin çağrısı. Bu önemli, ama biz aslında konuşmalar dinlemeye gitmekten yorulduk. Türkü dinlemeyi ve özellikle de birlikte söylemeyi özlemişiz. Bence, Zülfü Livaneli'nin, birlikte düşünce üretemeyen, siyaset yapamayan bunca insanı bir araya getirebilmesinin altında onun türkülerinin güzelliği, yani sanatın gücü var ağırlıklı olarak…

Konser çok güzel tasarlanmıştı. Zülfü Livaneli'nint dost, yürekli türküleri, havai fişekler, karanfiller. Doğan Taşdelen katılanlara, iyi şeylere lâyık olduklarını duyumsatıyordu. Daha güzel haberlerimiz de olacak yakında umuyoruz… Sizi uğurlamak için Almanya'dan gelen Nebahat Pohlreich ve Aldoğan Ekmekçi'yle konuştuk; sizi sevenler, köşenizde buluşturduğunuz dostlar belli zamanlarda sizi konuşmak üzere buluşacağız. Sizi yaşatacak projeler geliştireceğiz.

Siz'siz biraz yalnız kaldık, biraz eksik. Güle güle değerli büyüğümüz Mustafa Ekmekçi…

Radikal, 27 Mayıs 1997
Değinmeler