Alkışlarla

İlhan Selçuk

Kaç günden beri uğursuz bir atsineği başıma musallat olmuştu; kovuyorum, yine geliyordu; gitti sanıyordum, olmadık yerde vızıltısını duyuyordum; yapışkan atsineğinden kurtulmak olanaksızdı:

Ekmekçi ölecek miydi?..

Ah, Ekmekçi...

Meğer seni ne çok seviyormuşum; yaşamının alçakgönüllü doğallığında yeterince duyumsayamadığım büyük anlamını, seni yitirmenin acısından mı algılayacaktım!..

Telefonun her çalışında yüreğim hopluyordu...

Sonunda telefon çaldı:

"Başımız sağolsun!.."

* * *

Kimi zaman hastane yatağının üç boyutu uzayıp genişler, derinleşir; gök uzaylaşır, hastamız kozmonota dönüşür; son dönüş noktasını geride bırakıp yoluna devam eder.

Son dönüş noktası nedir?..

Son dönüş noktasını aşan, artık üssüne geri dönmek olanağını yitirir.

Ekmekçi hasta yatağında son geri dönüş noktasını aşmıştı; ama, ben onu bekliyordum.

Ne saçma bir düşünce!..

Ama siz bu dünyayı zaten saçma bulmuyor musunuz?.. Yaşam, kimi zaman öyle anlamsızlaşıyor ki!..

* * *

Osmanlı'nın son dönemlerinde parlayan aydınlar, yazarlar, gazeteciler seçkin çevrelerin iyi yetişmiş çocuklarıydı; Cumhuriyetçiliğin halkçılık ilkesi, Anadolu çocuklarına olanaklar tanıdı.

Ekmekçi "1923 Aydınlanma Devrimi" nin Türkiye'ye armağanı sayılır.

İşin güzel yanı, o ülkesine devrimin bir armağanı olduğunun bilincindeydi; ne aldığını ve ne verdiğini bilen kişinin insancıl dengesinde tüm ömrünü soylulukla yaşadı; ölüm, kapısını çaldığında, eriştiği bilincin aydınlığı göz kamaştırıyordu.

Acısı da bu yüzden büyüyor.

* * *

Her insan bir heykeltıraştır.

Ekmekçi sağ olsaydı, "heykeltıraş"  ya da "heykelci"  demez, "yontucu"  diye yazardı; ama, ben üç sözcüğü de anımsatıyorum. Her insan, tüm yaşamında, kendi kişiliğini kendi elleriyle yoğurur; yıllar geçtikçe insanın kimliği yontulur; ortaya bir heykel çıkar. Kimisi bir hırsızın heykelidir, kimisi bir üçkağıtçının, kimisi bir namussuzun, kimisi bir korkağın, kimisi bir hamamböceğinin; kimisi de erdemin, namusun, tutarlılığın, aydınlığın, alın terinin heykelidir.

Ekmekçi'nin tüm yaşamında kendi elleriyle yaptığı kendi heykeli bir anıttır.

* * *

Ekmekçi, gazeteciden öte bir yazı adamı, halk adamıydı; devrimci bir kişilikti. Ülkemizin yaşadığı devrim-karşıdevrim gelgitleri içinde, doğruları kılını kıpırdatmadan yazmasını bilen bir kalemi yitirdik...

Kimi zaman dünyaya gözyaşının merceğinden bakmak, hayatın gerçeğini durulayıp saydamlaştırır...

Güle güle Ekmekçi...

Sen güle güle...

Biz ağlaya ağlaya...

Alkışlarla....

Cumhuriyet, 22 Mayıs 1997
Pencere