Ekmekçi'nin Ardından

Şeçkin Dağdelen Göloğlu

Sevgili Mustafa Abi,

Ne güç bir şey senin ardından senin için yazmak. Günlerdir başlıyorum, başlıyorum... Üçüncü bilemedin beşinci satırda ağlamaktan devam edemiyorum. Yazının zaman kipine karar veremiyorum. "Di'li" geçmiş zaman kullanmak bana seni tümden kaybetmişim hissini veriyor, oysaki bak ben hala konuşuyorum seninle uzun yolculuklarından birindeymişcesine... Yoksa dayanabilir miydim sensizliğe?

Mustafa Abi seni bugün Cumhuriyet gazetesi "Ankara Notları" ile tanıyan genç okurlar yıllar öncesini, "Yeni Ortam"  günlerini bilmezler. Oysa ben seni en çok da Yeni Ortam gazetesinde çalışırken sevmiştim. Kolay mıydı o yıllar gazetecilik yapmak? "Tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüsten..." diye başlayan cümlelerle "Fidanların"  tek tek kırıldıkları o karabasan yıllar!.. Herkesin birbirinden çekindiği, "güven" diye bir sözcüğün neredeyse unutulduğu o yıllar çalıştı senin kalemin cesurca. Kalemin mi yalnızca? Her içeri alınanın yanında oldun teslim oluşlarında, yalnız bilinmesinler, arkalarında arayanları var demek için. Senin meşhur "satır araları'n" o günlerde doğdu. Dışarıdakilerden, dışarıda yaşananlardan haberler aldı anlayanlar ustaca serpiştirdiğin satır aralarından...

Dürüst gazeteciliğin, ilerici gazeteciliğin en zorlu yılları... Sen o yıllar verdin en güzel uğraşı bana göre iki küçük çocuğun bir öğretmen karınla aylarca işsiz kalmaktan hiç çekinmeden... Basın-Yayın'dan para mı teklif edilmişti ne sana, "yazmaman(!)"  için?..

Seni tanısınlar istiyorum Mustafa Abi yeni kuşaklar, seni benim kadar olmasa da bilsinler. Söyleşilerde, imza günlerinde, Çağdaş Gazeteciler'in başında gördükleri ufak tefek, kara tenli, hareli gözlü (!), gevrek kahkası ile tanıdıkları Ekmekçi'nin nasıl bir insan olduğunu bilsinler. Bilsinler ki neden çabuk yorulduğunu anlasınlar yüreklerin!..

Hiç rahat günlerin gazetecisi olmadın ki sen Mustafa Abi. Nerede çetrefil bir konu var üstü açılmasından ürkülen, araladın usulca, deşeledin gittikçe... Boşuna "domuz yazar" ilan etmedi seni sağ basın. Tutturdun da tutturdun yoksul halk domuz eti yesin de bol protein alsın diye...

İnsan hakları ihlallerini, öğretmen yetiştiren kurumları olmayan bir ülkede eğitimin ilerlemesinin mümkün olamayacağını yılmadan, usanmadan yazdın!.. Köy Enstitülerinin "ne denli önemli bir işleve sahip olduklarını... kapatılmalarının nasıl büyük bir hata olduğunu..."  Çoğu okurun seni Köy Enstitüsü mezunu sanarmış ya bu yüzden!..

Yorulmak nedir bilmeden çalışırdın Mustafa Abi, işini senin kadar seven, önemseyen insan görmedim inan ki. Senin, önce gazeteciliğin, gazeten ve okurların vardı, sonra ailen:

Hastane günlerinde hepimiz, tüm ailen, dostların yanındayız, çok ağırlaştığın bir durumdu. Çırpınıyoruz, ne var ki hiçbir olumlu tepki alınamıyor senden, derken seslendi birimiz; "Bak Ekmekçi sen bir gazetecisin hatırlıyor musun Cumhuriyet gazetesinde yazdığını?"  Kafanı salladın.. "Bak işte aşağıda okurların seni bekliyorlar lütfen toparlan!" Gözlerini aralamaya çalışıp bir şeyler öylemek için kımıldattın dudaklarını, kalkmaya çabaladın...

O an çok önemli olan bu yaşamsal tepkiyi ancak okurlarını duyumsadığında gösterdin. Okurlarınla bağını bilenler bunun tipik bir Ekmekçi davranışı olduğunu da iyi bilirler.

Okurların da sana öylesine bağlıymışlar ki Mustafa Abi... Gerek hastalığın duyulunca gerekse seni uğurlarken... hiç yalnız bırakmadılar... bir insan seli oluşturdular ve bizler (ailen yani) gerilerde kaldık zaman zaman. Aldılar, kucakladılar sevgili Ekmekçilerini... ağladılar bizimle... kalemi satın alınmaz güçlü bir yürek daha sustu diye... Ne yapacaklardı bundan böyle? Gece yarıları çekinmeden her saatte seni arayanlar, senin dürüstlüğüne bel bağlayanlar... çocukları gözaltına alınan ana-babalar, kocaları işten çıkarılan kadınlar, evladını zar zor okutup bir işe koyamayan babalar... Sıcak gülüşünle yüreklerini ısıttığın dostların? İşte hepimiz ağlarken ölesiye, yaşlı bir bey geldi yanımıza: "Ne ağlıyorsunuz kızım, buraya, Ankara'ya geldiğinde Mustafa, bir ben karşılamıştım onu Ulus'ta; aldım bir otele yerleştirdim. Bakın şimdi bir kişi geldiği kentten binler eşliğinde ayrılıyor, kaç insana nasip olur bu hayatta?.."

Emekçi dostu, insan hakları savuncusu, sıcacık, insan yürekli Mustafa Abicim; toplumsal kimliğine çok uyan 1 Mayıs 1997'de girdiğin hastaneden 21 Mayıs 1997'de istenmedik şekilde ayrıldın. Dünya ve Türkiye tarihinde önemli iki tarih! Biz hiç unutmayacağız bu 21 günü Mustafa Abi, senin verdiğin yaşam mücadelesini, o arada bile bize kazandırdıklarını, o güzel hareli gözlerinle anlattıklarını.. Bir de bakışlarını bizde kalan... Nasıl isyan ediyor hala yüreğim bu zamansız, haksız ayrılışa... yapacağın onlarca iş varken hayatta... Bir tesellim var Mustafa Abi, yalnız değilsin orada... selam söyle Mumcu'ya, Turan Dursun'a, Muammer Aksoy'a, Bahriye Üçok'a, Metin Göktepe'ye ve diğerlerine... Teşekkür ediyorum bu ülke için yaptıklarınıza ve öyle utanıyorum ki siz yokken yaşamaya!

Türk Eczacılar Birliği Aylık Yayın Organı
TEB Haberler, Mayıs-Haziran 1997