"Yazar Mustafa Ekmekçi zatürree ve solunum yetmezliği sonucu üç haftadır tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi."
Mustafa Ekmekçi'nin ölüm haberini televizyondan öğrenince, bir hafta öncesine gitti belleğim. 14 Mayıs tarihine yani. Bağımsızlık Yürüyüşü'ne katkı sağlamak amacıyla bazı öğretim üyelerini, politikacıları dolaşıp Öncü Gençlik satıyoruz bağış karşılığında. Musa'yla eski konservatuvar, yeni Mamak belediye binası olan yapının bahçesinde oturmuş, hem dinleniyor hem söyleşiyoruz. Işık Kansu, her ay düzenli olarak edinmek istiyormuş Öncü Gençlik' i. "İyi" diyorum, "gitmişken Ekmekçi'ye de bırakırız bir tane. Okurlarla da, gençlerle de arası iyidir." "Umarım bırakabiliriz" diyor Musa. Bir an, ikimiz de susuyoruz. Ekmekçi'nin hasta olduğunu, hastanede yattığını biliyoruz çünkü. Yine de o kötü olasılığı getirmek istemiyoruz aklımıza.
"BEN GAZETECİ DEĞİL MİYİM?"
Mustafa Ekmekçi, 1927 yılında Konya'nın Hadim ilçesinde doğdu. Gazeteciliğe de Konya'da başladı. 1959'da Ulus' ta yazarken Mehmed Kemal'in kendisini "Gel, seni gazeteci yapalım" diye Yeni İstanbul' a çağırmasına çok şaşırır. "Ben gazeteci değil miyim?" sorusuna, "Hayır, sen yazarsın" yanıtını verir, Mehmed Kemal. Ama Yeni İstanbul' daki "gazetecilik" yaşamı sadece 15 gün sürer. İstanbul'dan gelen bir yöneticinin Ankara bürosunda Mahmut Makal'ın Ekmekçi'nin konuğu olduğunu görmesi üzerine, işine son verilir.
Yine 1959'da girdiği Vatan gazetesinde. "Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'in izin alıp İzmir'e çekildiğini" yazması üzerine bu kez Vatan' ın Ankara bürosu uyarılır. "Bu arkadaşın haberlerine dikkat edin, tehlikeli haberler yazıyor." 27 Mayıs yaklaşırken eylemleri izlemesi yasaklanır. Zamanın Emniyet Şube Müdürü, "Ekmekçi'yi kalabalık içinde görürsek götüreceğiz." demiş. Ama Ekmekçi önlemini almış: "Atatürk Bulvarı üzerindeki dairelerden birinin kapısını çalar, sorardım: 'Affedersiniz, ben gazeteciyim. Dışardaki olayları izlemek istiyorum. Pencerenizden bakabilir miyim?' 'Tabii' derlerdi, onlar da pencereden bakıyorlardı."
Bir süre Milleyet' te çalışır. Daha sonra Abdi İpekçi'nin yardımıyla Türk Haberler Ajansı'na geçer. Burada kendi deyimiyle "fırtına gibi gazetecilik" yapar. Bir gün, Vehbi Koç'un Türkiye güzeli olmuş bir bayanla evlendiğini öğrenince dayanamayıp yazar. "Kızılca kıyamet de koptu. Efendim, nasıl yazılırdı böyle bir haber. Vehbi Koç yazılmasını istese söylerdi, basın da yazardı. Yapmamalıydım bir daha böyle şeyler." Fırtına gibi gazeteciliğin bedelini burada da öder Ekmekçi. 12 Mart döneminde zamanın bakanlarından Ali ihsan Göğüş, kendisine yazdırılmaması koşuluyla Ekmekçi'nin maaşının 3 katını önerir ajansa.
1972 yılının 11 Kasım'ında Yeni Ortam gazetesinin Ankara Temsilciliği'ne başlar. Yeni Ortam' da başladığı "Ankara Notları" nı 1975'ten yaşamını yitirdiği 1997 yılına kadar Cumhuriyet' te yazmayı sürdürür.
ASLA "BOND ÇANTALI AYDIN" OLMADI
Ardından yazılanlara, hatta onun için verilen gazete ilanlarına baktığımızda Mustafa Ekmekçi hakkında yapılan değerlendirmeler belli başlı bir kaç noktada ağırlık kazanıyor: Cumhuriyet Devrimi'nin aydını olması, emekçi karakteri, gazeteciliği. Cahit Külebi'leri, Mahmut Makal'ları, Fakir Baykurt'ları yetiştiren o devrimin Türkiye'ye bir armağanıydı Ekmekçi. Son anına kadar da bunun bilincinde olarak yaşadı. Yayımlatamadığı son yazısı yargıda 'dinci ayak oyunları' üzerine. Cumhuriyet Devrimi Yasaları'nı "antidemokratik bulup değiştirilmesini öneren, beyinleri emperyalizmin iğfaline uğramış" kimi aydınların yanında, şimdi bir anıt gibi duruyor. "Üretimden kopan aydın halktan da kopuyor. Emeğe saygısı kalmıyor" diyordu, Talip Apaydın. O hiçbir zaman böyle bir aydın, Selim Uslu'nun deyimiyle, "Bond çantalı" bir aydın olmadı. Halkına bağlıydı, sosyalistti. Ekmekçi'yi simgeleyecek bir eşya aransa, bu, herhalde yaz kış başından çıkarmadığı kasketi olurdu. Türkiye Bayrağı'na sarılı tabutunun ucuna iliştirilen kasketi, gazeteciliği de; bu iki özelliğiyle, Cumhuriyet Devrimi'nin emekçi karakterli aydını olmasıyla birleştiğinde bir anlam kazanıyor aslında. Medya Plaza'larda emperyalizmin haber ajanslığını gazetecilik sananları anlamakta hep güçlük çekti. "Gazeteciler, günümüzde 'paragöz' oldular. Para, köşk isteyen-sözde-gazeteciler olduğunu duyarım" diyor, Tilkiyle Kuyruğu kitabının önsözünde. "Para için oradan oraya göçenleri hiç anlamadım. Bana, öyle öneri de hiç gelmedi. Biliyorlar onlar da bilmezler mi?"
"Ne güç şey insanın sevdiklerinin ölümü üstüne yazı yazması!" demiş 8 Şubat 1990 tarihli Ankara Notları' nda. Ruhi Su'nun "ses kızı" Sümeyra'nın ardından yazdığı yazıda. Ama, işte, Ekmekçi de 21 Mayıs 1997'de ayrıldı aramızdan. Bize bağımsızlık aşkını, halka ve emeğe bağlılığı ve onuru miras bırakarak.
Öncü Gençlik, Haziran 1997
Portre