Ekmekçi'yi Anımsarken

Engin Aşkın

Ekmekçi'yle olan arkadaşlığım 40 yıl öncesine uzanıyordu. yazarlığa başlamadan önce Esenboğa Havaalanı'nda, kule görevlisi olduğu sıralar, ben Türk Hava Yolları'nda steward-kabin memurluğu yapıyordum. Önce Ulus gazetesinde sütun yazarlığına başlayan Ekmekçi, kişisel saygınlığın öz kaynağı olan ödün vermezliğiyle tüm bağnazlıkların karşısına dikildi.

Menderes döneminin acımasız baskılarıyla sindirilmesi öngörülenler listesindeydi hep. Daha sonra kendi yaşamına son veren bir içişleri bakanının kinciliğiyle, aylarca mahkemelerde sürünmüştü. Onu susturmayı uğraş edinenler, yenilgiye uğradılar sonunda. Bekarlık günlerinde, Kızılay'a yakın bir bölümdeki küçümen bir otelde, romanla, şiirle, öyküyle, sanat ve edebiyatla örgülü olan söyleşilere dalardık. Ben o günlerin gizemli İstanbulundan, alıntılar getirir, o bana Ankara'yı tanımlardı.

Daha sonra girdiği Milliyet gazetesinde, Abdi İpekçi ile yıldızı barışmadığı için görevini bırakmış ve Cumhuriyet' e girmişti. Bir kez İstanbul'da konuğum oldu. Beyoğlu'nun "Beyoğlu olduğu" yıllarda, beton vahşetiyle, hantallığın egemenliğine tutsak düşmemiş bir İstanbul vardı. Caddebostan'daki kızlı-erkekli o uygar gençliğin bir kesitinde, konuk olarak Ekmekçi'yi bağrımıza basmıştık. Çıktığımız sandal sefalarında, o sıcak kimliğiyle tüm bireylerin dostu olmuştu iki günde. 1965'te Kanada'ya göç edişim ardından Milliyet muhabirliğine başlamıştım. Bir yandan da edebiyat serüvenimi sürdürüyor, şiirler, öyküler yazıyor, özellikle şiir çevirmenliği yapıyordum. İlk yıllar yazışmayla daha sonra telefonla olan bağlantımızda, kendi pathos'larımızın bilançosunu derledik Ekmekçi'yle.

Hiç eksilmeyen insancıllığı ve umut severliğiyle, dile getirdiğim karamsarlığı aşar, "bir gün mutlaka" diye yanıtlar dururdu. Yeteneksizliğin, değer bilmezliğin, bağnazlık ve hoşgörüsüzlüğün depremine "asla yenilmeyeceğiz" derdi. Bizi nedenlerin katına indiren, arınmış Türkçe'nin en saygın simge adlarından biriydi o. Ta "anıt-gömütten" esinlenen o güzelim dili, bir mücevher ustalığıyla yazardı. Yenesiye savaşın her bölümünde, ılımlı sesiyle sağduyunun ve adaletin yanında yer aldı.

Yapaylığın en görkemli çağını yaşadığı ülkemizde, gösterişi reddeden, hep olduğu gibi görünen bir insandı Ekmekçi. Ölümünü, Toronto'daki eski bir okuru haber verdi bana. Ekmekçi'nin okuru "Hepimiz biraz daha eksildik" diyordu telefonda.

Cumhuriyet, 15 Haziran 1997