Mustafa Ekmekçi, İ. Hakkı Tonguç ve Köy Enstitüleri

Engin Tonguç (Doktor - Yazar)

Güneşli bir mayıs günü Ekmekçi'yi toprağa verirken 1960 yılının 23 Haziran'ını, İ. Hakkı Tonguç'un yaşamını yitirdiği günü anımsadım: Öğrencileri onun başı ucunda beni genç bir gazeteci ile tanıştırmışlardı. O günden başlayarak, 37 yıl boyunca, benim için bir baba yadigarı olan Ekmekçi, bunun da ötesinde, en candan, en yakın dostlarımdan, arkadaşlarımdan biri olacaktı.

1946-1960'ların düşün terörü ortamında neredeyse tüm gazete yöneticilerinin ve en kodaman gazetecilerin Köy Enstitüleri konusundan ve kurucularından bucak bucak kaçtıkları bir ortamda, konuya ve onlara yaklaşmaktan çekinmeyen mesleğe yeni atılmış bu genç gazeteci ile Hakkı Tonguç arasında içtenlikli bir dostluk bulunduğu anlatılanlardan anlaşılıyordu; birçok anı ile de doğrulanacaktı. Çok gerekmedikçe kamuoyu önüne çıkmayan, gündelik gazetelere oldum olasıya çok güvenemeyen Tonguç'a, Ekmekçi'de çekici gelen ne tür nitelikler vardı ki onu birçok kez evinde ağırlamış, bürosuna gitmiş, birlikte gezmiş, onunla içtenlikli bir dostluk kurmuştu? Ekmekçi ciddi bir konuşmamızın ortasında, o her zamanki şakacılığı ile sormuştu: "Neden baban bana sık sık dondurma ısmarlardı?" "Bilmem"  demiştim, "herhalde köy çocuklarının dondurma yemelerini istiyormuş olmalı, bana hiç ısmarlamadı."

Ekmekçi'de Tonguç'u bu denli çeken özellikler nelerdi? Öyle sanıyorum ki, bunların başında Ekmekçi'nin Anadolulu bozulmamışlığı geliyor. Ekmekçi, en zorlu sınavlardan geçmiş, yine de yaşam sevgisini, iyimserliğini, insancıllığını, hoşgörüsünü yitirmemiş halkının en başat niteliklerini taşıyan Anadolu çocuğu idi. Bu ortak nitelikler onları birbirlerine yaklaştırmış olmalıydı. Tonguç'un yaşamı boyunca savaştığı o yanlış eğitim Ekmekçi'yi bozamamıştı, bozma olanağı olmamıştı. Dursun Kut ona sık sık takılırdı: "İyi ki yüksek öğrenimini tamamlayamamışsın, yoksa sen de o ayağı yere basmayanlara benzerdin, Ekmekçi olamazdın!"  Doğruydu; Ekmekçi hiçbir zaman o Bizans artığı kentin çürümüşlüğünde, sırtını Anadolu'ya dönmüş, halkına yabancılaşmış, kötümser, dirençsiz, kaypak, ama ukala entel zübbelerden olmayacaktı. Meyhane enteli ise hiç değildi. Tonguç'un idealindeki nitelikleri kişiliğinde taşıyan gerçek aydındı. Dostlukları bu temel üzerine oturmuş olmalıydı. Herhalde Tonguç, tabanın en elverişsiz koşullarından, zorluklarla savaşa savaşa gelmiş, kişiliğindeki öz değerlerin bozulmasına izin vermeden doruğa ulaşacağını sezdiği bu halk çocuğunun yaşamında kendisininkiyle koşutluklar da bulmuştu.

Ekmekçi Tonguç'un ideallerini hiç unutmadı, bunlara içtenlikle inandı ve yaşamı boyunca savundu. Köy Enstitülerinin ve ileri eğitim ilkelerinin 1960'dan sonra su yüzüne çıkarılmasında, tanıtılmasında, unutturulmamasında, canlı tutulmasında en büyük çaba ile çalışan basın emekçisi oydu. Köy Enstitüleri tutkusuydu Ekmekçi'nin. "Köy Enstitülerinin adını anamayan devlet adamlarına ben devlet adamı demem." Yaşamını yitirmeden önceki birkaç ay içinde diline dolamıştı bu sözleri.

Çok iyi bildiği halde, bu konuda yazı hazırlarken, o "yazı günleri" nde, gece gündüz demeden birkaç kez aradığı çok olurdu. Bilinen titizliği ile yeniden, yeniden sorar, yazacaklarını iyice doğrulattıktan sonra kağıda dökerdi. "Yazının çatısını çattım."  Artık yazacaklarına güveni gelmiş, rahatlamış demekti bu. Köy Enstitüleri ile ilgili birçok tarihsel gerçek onun kalemi ile unutulmaktan kurtarılmıştır. Bizler için Ekmekçi, Köy Enstitüleri konusunun yaşatılması, canlı tutulması, geleceğe aktarılması  çabalarımızda, basında açabildiğimiz en değerli, verimli pencereydi. Güncel gazetecilik anlayışına göre haber değerleri sınırlı sayılan, ama tarihsel açıdan önemli açıklamalara, konuşmalara gazetedeki köşesinde günlerce yer veren odur. "Öksüz Yamalığı" nda bunun birçok örnekleri vardır. Konuya Ekmekçi'nin katkısı büyüktür.

Dikkatimi çeken bir başka özelliği, Türkçe'ye olan saygısıydı. Yazısını hazırlarken başucundan sözlüklerini, ansiklopedilerini ayırmayan ender gazetecilerdendi. Bir sözcüğü, bir yabancı deyimi, birçok kez telefonla arayarak sorduğu, hecelettirdiği, doğru yazmak için titizlendiği çok olmuştur.

Kendi yazıları dışında, yine Köy Enstitüleri konusunda, birçok yazının ve kitabın yayımlanmasını Ekmekçi sağlamıştır. Örneğin, 1970'de "Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç"  kitabımı bastırmak için, güncellik ve kazanç dışında pek az değeri önemseyen yayımcılık piyasasında umarsız dolaşıp dururken, Doğan Özgüden gibi bunları aşmış bir düşün adamı yayımcı ile beni tanıştırıp kitabımın basılmasını sağlayan yine sevgili Ekmekçi'dir.

Çok iyi bir yazar olan Ekmekçi, çok iyi bir muhabirdi de. Mesleğinin bu temel işlevini hiç küçümsemedi, gözardı etmedi. Önemli bulduğu toplantılara kendisi gelirdi. Eğer konu Köy Enstitüleri ise, neredeyse dinleyicilerin konuşmacılardan daha az olduğu küçük toplantılarda bile, Ekmekçi tüm alçakgönüllülüğü ile kucağında teybi, not defteri, fotoğraf makinası, dinleyici sıralarında hazır olurdu. Konuşmaların deneyimsiz muhabirlerin yakalayamayacakları en can alıcı noktalarını ertesi günü Ekmekçi'nin köşesinde okumak olanağı doğardı böylece. Ve o esprili, güleç, şakacı, iyimser anlatım. Bunlar da o bozulmamış Anadolu insanının iletişim biçemi değil mi?

Gazeteci ve yazar olarak Ekmekçi'nin yeri doldurulamayacak, zamanla daha büyüyecek, aranacaktır.

Ya özel arkadaşlık ilişkilerimizdeki Ekmekçi? O kadar sıcak anılar var ki! Bunları şimdilik kendime saklıyorum.

* * *

Bana göre Ankara'da Cebeci gömütlüğündeki en görkemli ağaç, o mayıs günü altında toplandığımız akağaçtır. Anadolu toprağının can çocuğunu, Mustafa Ekmekçi'yi toprağa verirken o güzel ağaçtan onun üstüne, üstümüze birdenbire ağacın taze ilkbahar çiçekleri, çiçektozları yağmaya başladı. Sanki toprak ana bu has evladını bağrına geri alırken ona "hoş geldin, hoş geldin" der gibiydi. Ekmekçi biz ölümlüler arasındaki işlevini, eylemini onurla bitirmiş, ana kucağına geri dönüyordu. Anadolu toprağı ve o, birbirleriyle o kadar özdeşleşmiş gibiydiler ki! Bir yaşam sonu değildi bu, bir "TÜM"leşmeydi!

Yaşadığımız sürece her Mayıs Ayı' nda o güzel akağacın altında buluşacağız ve biz Ekmekçi'li günlerimizi bir kez daha anımsarken, akağacın bembeyaz çiçekleri bir kez, bir kez daha üzerimize yağarak bizlere dostumuz, arkadaşımız, kardeşimiz Ekmekçi'den sevgiler, selamlar getirecekler!