En İyi, Onun Yazabilecekleri

Altan Öymen

Dün benim için bir cenaze günüydü. Mustafa Ekmekçi'yi toprağa verdik. Bir süre başka işlerde çalıştıktan sonra, gazeteciliğe geçtiği günleri hatırlıyorum: Muhabirliği zamanında, en çok, eğitim konularında uzmanlaşmıştı. Zamanının o alandaki en bilgili -ve bilgi edinmesini bilen- gazetecisiydi. Sonra, başarılarını başka alanlarda sürdürdü.

Hele, devamlı yazarlığa başladıktan sonra, kendine özgü bir üslup yarattı. Olayların içindeki veya etrafındaki insanların insan yanlarını da izliyor, onları sevecenlikle yansıtıyordu. Gazetelerin haber kalıpları içinde yer alamayan pek çok konu, onun sütununda ilgiyle izlenen birer "haber" haline geliyordu. Yorumlarının doğrultusunda sapmalar olmazdı. Kendi doğrultusu gibi... Zaten kendi kişisel hayatı neyse, yazıları da öyleydi. İkisi, birbiriyle iç içeydi, özdeş gibiydi.

Çağdaş Gazeteciler Derneği önünde başlayıp, Cumhuriyet gazetesi önünden Maltepe Camisi'ne uzanan son yolculuğu, toplumun her kesiminden ne kadar çok seveni - sayanı olduğunu gösterdi. Böylece orası, bir cenaze yeri olmasının yanında, duygu ve düşüncelerini paylaşan "insan manzaraları" nın dalgalandığı büyük bir forum haline geldi. Öyle ki, Maltepe Camisi'ndeki topluluğun bir ucundan ötekine dolaşan usta bir gazeteci, gördüklerini işittiklerini bir araya getirse, bunlardan sadece bir yazı değil, büyük ilgiyle okunacak bir yazı dizisi oluşturabilirdi. Ama bu işi, en iyi yapabilecek gazeteci - yazarımız, Mustafa Ekmekçi'ydi. Onun da bu törende bulunduğu yer, artık bunu yapmaya müsait değildi.

Dilerim, basınımız, Ekmekçi'den sonra, yeni Ekmekçi'ler yetiştirebilsin…

19 MAYIS

Ekmekçi, 19 Mayıs günü Ankara Hipodromu'ndaki "Güneşle Geliyoruz" törenine de yetişemedi. Hastanedeydi. Oysa o şöleni de en iyi o anlatabilirdi.

Televizyonlarda, gazetelerde herkes gördü. Tekrar gibi olacak; ama ben de birkaç cümle ekleyeyim: Siyasal - toplumsal olayları, neredeyse 50 yıldan beri izliyorum. Çok büyük toplantılar gördüm. Ama böylesini ilk defa gördüm. Katılanların, yarım milyon civarında olduğu, sadece metrekare hesabıyla değil, gözle de görülebilen bir gerçekti. O bir yana, o yarım milyon insanın "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganı etrafında yükselen coşkusu, her türlü ölçünün üstündeydi.

Bu şölene ve onun coşkusuna katılan herkesi kutlarız. Tabii en başta bunun gerçekleşmesine en büyük katkıyı yapan Zülfü Livaneli'yle Doğan Taşdelen'i, kürsüdeki konuşmaları ve dayanışmalarıyla bir güçbirliği hareketinin ilk adımlarını atan Deniz Baykal'ı, Bayram Meral'i, Rıdvan Budak'ı, Derviş Günday'ı, Fuat Miras'ı ve diğer örgütler temsilcilerini, sanatçıları, siyasetçileri...

Evet, 19 Mayıs günü Ankara Hipodromu'ndaki "Güneşle Geliyoruz" toplantısı, mükemmel bir müzik şöleni olmasıyla birlikte, siyasal hayatımızdaki karanlık bulutları dağıtmaya başlayan bir dönüm noktasıydı. Gerisi, bana ayrıntı gibi geliyor... Gensoru önergesinin dört oyla reddedilmesi... İktidar gruplarının, kendi içlerindeki daha sonraki gelişmeleri de gözardı ederek, hükümeti sürdürmekte ısrar etmesi... v.s. Bütün bunlar, artık gelip geçici birer ayrıntıdır. Kalıcı olan ve gitgide daha güçleneceği besbelli olan şey, halkımızın ezici çoğunluğunu temsil eden yarım milyon insanın, Ankara Hipodromu'nda ifadesini bulan iradesidir. Demokratik, laik Cumhuriyetimizi her türlü tasalluttan koruma iradesi...

Milliyet, 24 Mayıs 1997
Bu Köşeden