Bizim kökten-ikiyüzlü basın geleneğinde "ben" demek, okuyucuya nezaketsizlik sayılır; ama sevgili okuyucular, sakın ciddiye almayın. Bugün bizim Bayram; onun için böyle söylüyorum. Benim, şöyle dönüp, 30 yıllık başkent Ankara yakın gözlemciliğimde gördüğüm en kepaze manzara, en kepaze siyasal tablo, en döküntü siyaset ve medya sahnesi güncel tabloda yansıyor...
Her zaman ya da çoğu zaman akla önce "iktidar" taraftarları gelir. Ve böyledir de nitekim...
NATÜRMORT
Ama benim vurgulamak istediğim şimdi öncelikle "muhalefet" tarafı. Celep Hacı'lı; Casus Bacı'lı demokratik natürmort muhalefet! Öncelikle de sistem-matik sol-solcu muhalefet değil; sistemin geviş getirdiği natürmort muhalefet...
Benim, af buyurun, bu gibi durumlarda artık, midem bulanıyor.
Eskiden, tepeniz atardı, kalbiniz çarpardı, tansiyonunuz yükselirdi falan da filan... Bu kez, bu muhalefete bakıp mideniz bulanıyor. Çok af buyurun; çıkartamıyorsunuz da... Gidip-gidip geliyor. Çıkartsanız belki rahatlayacaksınız. Ama olmuyor. Mide asiti, gırtlağınızı yakıyor...
Çok çok özür dilerim, bizim en azından demokratik natürmort muhalefet görünümlü basın geleneğinde niçin "ben" in nezaketsizlik sayıldığını anlatabildim mi biraz?..
İşte bunun için. Ve natürmort medya...
Durumu böyle göreceksiniz; ama yorumunuzda "ben", "bana göre" demeyeceksiniz!.. Oturma odalarında böyle anlatacaksınız ama yazarken böyle yazmayacaksınız...
Sanatsal sözlükteki anlamıyla "natürmort" hiç de kötü bir şey değildir.
Nedir?
"Çiçek, meyve v.s. gibi doğal ve hareketsiz varlıkları betimleyen resimsel yapıt..."
Türkçe'de, "Ölüdoğa" sözcüğü de anlama katılıyor.
Ölüdoğa; ama ne çiçek, ne meyve!
Ve size bir şey söyleyeyim mi? Ben, aslında natürmort resimi severim...
İşin hazin yanı, dert'i anlatmaya bir şey yetmiyor...
İyisi mi bırakalım bunları... Geçelim... Eğlenceli şeylerden konuşalım... (İşte size, geçerli basın mesleği!)
DOMUZ VE DOMUZUNA!
Babam (rahmetli) domuzu ilk kez askerliğini yaparken,
İstanbul'da görmüş. Halkalı'da mı, Çatalca'da mı, bir yerlerde, Kışla'nın yanında bir yerde domuz çiftliği varmış. Domuzu çok duymuş-işitmiş de, hiç görmemiş. İşte ilk kez orada görüyor... Hakkında hep kötü şeyler duymuş:
Şöyle kötüdür. Böyle kötüdür. Pistir. Murdardır. Çirkindir. Nefsi kötüdür. Dişisini kıskanmaz... Falan filan... Gavurlar da bunu yerler.
"Önce, baktığımda hayvana haksızlık etmişiz diye düşündüm" derdi babam.
"Her taraf tertemiz.... Yerde en ufak pislik yok...
Hani bu hayvana 'pistir', derlerdi?.. Aşkolsun... Demeye kalmadı;
birisi yaparken öteki yemeye başlamasın mı?.."
Babam güle-güle anlatırdı!
"Tüh!" demiş; "dedikleri az bile..."
Babam anlattığında, ben daha görmemiştim domuzu. Çok sonra Mustafa Ekmekçi, domuzun "fazileti" üzerine esaslı bir cephe açtı...
Hep de gülüşürdük... Aziz Bey (Nesin) her şeye karşın, ne domuzu severdi; ne de yerdi... Yiyene bir şey demezdi ama asla yemezdi...
Neden? Çünkü o da, babamın gördüğünü görmüştü...
Sevgili, hem de pek sevgili Ekmekçi'nin de, aslında pek sevdiğini, sevdiği için savunduğunu sanmıyorum...
Peki ya niçin savunurdu?
Sanıyorum (hatta biraz da biliyorum) mağdur' u sevdiği için!.. Ve hep de mazlum'dan yana olduğu için!..
Ve bunun için de, yazılarını "Domuzuna Yazılar" adlı kitabında topladı... "Aklını domuzla bozmuş" diyenler oldu...
BUGÜN 24 TEMMUZ; "BASIN BAYRAMI!"
Eksik olmasınlar; yurt içinde-yurt dışında okuyucu, dinleyici dostlar zaman zaman bana iltifat ederler;
"Yahu!" derler, "sen TRT'de olacak adamsın. Sen Hürriyet'te yazacak adam olmalıydın..." (İçimden, gel de akıllı bir adama anlat, diye düşünürüm.)
Kendimden bahsediyorum, ama bugün 24 Temmuz. Sansürün kaldırılışının 89'uncu yıldönümü. Bizim meslek bugünü bu ülkede Bayram bilmiş. Her yıl bugün kutlar. Aslında her gün kutlasa yeridir. Bunun için ben bu yazıya "bayram günümüz" olduğu için başladım; sürdüreceğim. Domuzluk olsun diye değil...
Eksik olmasınlar bizim "bayram" ı her gün seyreden dostlar, "iyi gazeteci" liğimizi yüzümüze vurmak için böyle derler...
"Ah! öyle olmalıydı ki, sen TRT'de olmalıydın. Ah! keşke sen Hürriyet'te yazmalıydın..."
Simgesel olarak bu kurumlardan söz ederler ve benim iyiliğime sorarlar.
Sözlü olarak verdiğim yanıtları bugün, bu "bayram" gününde sizlere de duyurayım. Olur ki, merak eden olur. Merak etmeyenler de bugün olsun, "bayram"a versinler, dişlerini sıksınlar...
* * *
"Ben TRT'de çalıştım."
"Aaa! Ne zaman? N'oldu peki?"
"Otuz yıl önce. Dört yıl çalıştım. 12 Mart'ta atıldım."
"Haaa!... Gerekçe neydi?"
"Milli Güvenlik!"
Gelelim öbür soruya:
"Ben Hürriyet gazetesinde de çalıştım."
"Allah-Allah! Oradan da mı atıldın"
"Hayır atılmadım. Ayrıldım."
"Nasıl?"
"Kendi isteğimle. Hürriyet tarihinde ilk kez kendi isteğiyle istifa edip ayrılan ben'im."
"Peki niçin? Gene 'milli güvenlik' gerekçesiyle mi?"
"Hayır, bu kez 'onursal güvenlik' açısındandı... Yirmi üç yıl önce..."
Benim aklımın sadece 24 Temmuz'luk değil, her gün 24 saatlik bir keyfiyette gözden geçirilmesini zorlayan esas neden, belki de bir bölümü ile bundan sonraki soru ve yanıtlarda saklıdır.
Şöyle ki:
"Aah! Sen, doğru dürüst bir sol gazete olacaktı ki, orada olacaktın..."
"Orada da olduk. Olmadı."
İşler sarpa sarmaya başlamadı mı?
"Hangi sol gazete, ne zaman?"
"Yirmi yıl önce, 'Politika' gazetesinde çalışıyordum.
Vedat Dalokay çıkarıyordu. DİSK satın aldı gazeteyi.
Onlar da o gün, benim işime son verdiler."
"Peki, gerekçe neydi?"
(Kolay kolay inanmayacaksınız ama..)
"'İdeolojik güvenlik' bakımından!"
* * *
Yazıyı uzattım, başınızı ağrıttım... 24 Temmuz'a verin... Vedat Dalokay (rahmetli) çok sonra anlattı. Genel Başkanı Bülent Ecevit, gazeteyi DİSK'e satması için baskı yapmış. Gazeteyi DİSK satın alınca, Genel Yayın Yönetmenliğine İsmail Cem'i getirdi. DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) gazete patronu olunca, gazeteyi TİP'lilerden temizlediler. İsmail Cem; "bugüne kadar sermaye sınıfına hizmet ettim, bırakın bu kez işçi sınıfına hizmet edeyim" demiş. Onu başa getirdiler... (Şimdi Dışişleri Bakanı)
Artık sabrınızın tükendiğini biliyorum sevgili okuyucular.
Milli Güvenlik-Onursal Güvenlik-İdeolojik Güvenlik...
derken, bugünlere geldik.
Bugün 24 Temmuz... Aklınıza esenlik...
Daha anlatayım mı?
Ülkede Gündem, 24 Temmuz 1997
Ankara Notları