Has Ekmekten Anlayan Adam

Aydın Çubukçu (Gazeteci-Yazar)

Gazetecilikte haber, okuyucuyu ilgilendirir; okuyucu kimi ilgilendirir? Günümüzün egemen medyasında, okuyucu, yalnızca gazeteye sermaye yatıranı ilgilendiriyor. Okuyucu, artık "müşteri" dir. Böylece, gazete üzerinden kurulan haber-okuyucu ilişkisi, gazete patronunun eliyle kesilmiştir. Gazete müşterisi esasen artık, haber okuyucusu olmaktan çıkmıştır. Haber, artık onun hayatını doğrudan doğruya ilgilendiren olayları, kendi gerçeğini kurmasını sağlayacak bilgileri içermediği için, bundan fazla kaybı da olmuyor.

Ekmekçi okuyucusunu haber yapan bir gazeteciydi. Okuyucu, "Ankara Notları"nda da, Ekmekçi'nin diğer haberlerinde de, dolaysız olarak kendi gerçeğini ve mücadelesini görebiliyor, bu yüzden de onu, bir gazeteciden daha çok, hemen yanı başındaki dostlarından birisi olarak biliyordu.

Kimdi okuyucuları? Önce, kıyıma uğramış kamu emekçileri, öğretmenler, sağlıkçılar, memurlar, emekliler, öğrenciler ve işçiler, her türden politikacı ve cezaevlerindeki devrimciler... Siyasal iktidarla, düzenin devleriyle başı dertte olan herkes onun köşesinin yazarıydı, haberiydi, habercisiydi.

Ekmekçi, yazılarının ya da yayınladığı mektupların görünürdeki içeriklerinden daha önemli bir gizli içerik taşıdığını iddia ederdi. Eğer "satır aralarını" okumayı biliyorsanız, o, domuzlardan söz ederken, siz cuntanın faaliyetlerine, gericilerin planlarına ilişkin neler öğrenirdiniz, neler! Sanki, okuyucuları, radyolarına kulaklarını dayamış direnişçiler, Ekmekçi de, şifreli yayınlar yapan yeraltı radyolarından biriydi!

Tutuklu biri, karısının da gözaltına alındığını Ekmekçi'den öğrenebilirdi; Adalet Bakanlığı koridorlarındaki dedikodular arasında bir "umumi af" ihtimali dolaşıp dolaşmadığını, ya da cezaevleri ile ilgili yine ne gibi "düzenlemelerin" düşünüldüğünü öğrenebileceği gibi... İlerici, demokrat öğretmenler, sürgüne  gönderilen bir eğitim emekçisine ilişkin mektuba bakarak, genel bir kıyımın kokusunu alabilirler, hiç olmazsa ona göre yol hazırlıklarına erkenden başlarlardı.

Ekmekçi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni özel bir dikkatle ve "müvekkiller adına" izlerdi. Hassas konularda kim nasıl oy kullanacak ve kullandı, kuliste neler dönüyor, siyasi partiler içinde neler kaynatılıyor... '74 genel af oylamasında, siyasi tutsakların cezaevlerinden çıkmasına karşı olanlar kimlerdi, Ekmekçi'nin okuyucusu, bunları bilirdi.

12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, Mustafa Ekmekçi tarzı gazeteciliğin "toplumsal bir ihtiyaç" haline gelmesine yol açan koşulları yaratmıştı. Toplumsal ve siyasal yaşamla ilişkileri tamamen kesilmiş yüz binlerce insan, olup bitenler hakkında tam olmasa da "doğru" bilgi alarak, hem kendi güncel konumunu değerlendirebilmek olanağı buluyordu, hem de geleceğe ilişkin kestirim yapmak için veri elde ediyordu.

Ekmekçi, özellikle 1974'te çıkarılan "Af Yasası"na kadar, 12 Mart "mağdurları"  nın sürekli sesi ve dostu oldu. Can Yücel, "Bir Siyasinin Şiirleri"nde, "özgürlük ekmeği"ne yazdığı dizeleri, boşuna ona adamamıştı.

Aftan sonra "içeride kalan siyasiler" de, onun ilgisinin ve dostluğunun değişmez konusu olmaya devam ettiler.

Cinayetler, katliamlar ve provokasyonlarla dolu 70'li yıllar boyunca, Ekmekçi, yalnızca uzaktan selamlaştığımız bir dost olmakla kalmadı, aynı zamanda sürüp giden sorunlarımızın, taleplerimizin takipçisi, avukatı oldu.

Ona en son, bir açlık grevinin henüz başlarında, altıncı gün, elden bir pusula göndermiş, karşı karşıya olduğumuz baskıları anlatmış, taleplerimizi özetleyerek yardım ve desteğini istemiştim. Pelür kağıda yazılmış not, birkaç gün sonra Ekmekçi'nin köşesinden herkese seslendi. Ondan sonra basının ilgisi Antep Özel Tip Cezaevi'ne yöneldi ve hepsi hepsi, biraz daha fazla hava almak, kitap ve dergiler üzerindeki kural dışı kısıtlamalarla karşılaşmamak gibi taleplerimiz kabul edildi.

Tahliye edildikten sonra, "en uzun yatmış siyasi" olmam hasebiyle, pek çok gazete benimle konuşmak istedi. Ben, yine Can Yücel'in dediği gibi, "bu işlerden anlar diye", her ne söylenecekse, Ekmekçi'nin köşesinden söylemeyi seçtim.

Bir gazete köşesinde, her ne zaman başınız sıkışırsa sesinizi duyurabileceğiniz bir dostunuzun olduğunu bilmek, şu çivisi çıkmış dünyada, güven vericiydi.

Kamu emekçileri, sayıları giderek azalan eğitmenler, eğitimciler, öğretmenler, sendikasız sigortasız işçiler, öğrenciler ve mahkumlar, tutuklusu, hükümlüsü, siyasisi, "adli" si, başlarına gelenleri yalansız dolaysız aktaracak köşelerini, Ekmekçi'yle birlikte, belki de sonsuza dek kaybettiler.

Onun ölümü, okuyucunun ve haberin bir bütün olduğu köşe yazarlığı döneminin sona erdiğini bildiren bir çan oldu.

Kimin için çaldı çan, derseniz, o ünlü cevabı alacaksınız: Hepimiz için!