Ekmekçi İmecesi

Yakup Kepenek (ODTÜ Öğretim Üyesi)

Bilen bilir, imece bir sorunu çözmek ya da işi başarmak için birlikte uğraş vermektir. Daha çok kırsal kesimde, isterseniz buna köylüler arasında deyin, insanların dayanışma içinde olmaları ve çalışmaları, imece anlamına geliyor. Ekmekçi'nin gerçekten özel ilgi alanı olan Köy Enstitüleri, imece kavramının somut sonuçlarıdır.

İmecenin bir başka özelliği var. İmeceye katılanlar verdikleri emeklerinin karşılığını almazlar. İmecede ödeme yoktur. Aylar, yıllar sonra, katılanlardan birinin ortaklaşa yapılacak bir işi olduğunda, yeniden imece yapılır. İş başarılır.

Ekmekçi ile imecenin ilişkisi nedir? Bu sorunun yanıtını, Ekmekçi, yaşamıyla, yazdıkları ve yaptıklarıyla, kısaca ürünleriyle verdi. Ekmekçi'de yaşam üretim ile özdeştir, bu bir. İkincisi ve daha önemlisi de üretilenin parasal karşılığının hiç ama hiç önemi yoktur.

Ekmekçi ürünlerini satmadı. Aslında, imece biçimi çalışmada, satış amacı değil, işin başarılması önem taşır. Ekmekçi'nin ürünlerinin satışı için uğraşması bir yana, tam tersine bundan kaçınmak onun için kuraldı; yaptığını büyük bir özveriyle yapmak, daha doğrusu toplumsal görev saymak, Ekmekçi'nin iş anlayışının tam karşılığıdır. İmecede kendisi için çalışan komşunun, arkadaşın, dostun yerini,  Ekmekçi'de toplum almaktadır.

Ekmekçi, yaşamıyla toplumu, özellikle de sorunlarıyla toplumu kucaklar.

Bunu yaparken kuşkusuz en üst düzeyde geliştirdiği bilincini kullanır. Bu bilinç, çağdaş değerlerin bir bileşimidir; insan hak ve özgürlüklerinin egemen kılınması; tüm dünyada, ancak öncelikle burada, ülkemizde sömürünün sona erdirilmesi için uğraş verilmesi ve de tutucu, gerici bağnazlıkların kırılması için tek başına da kalınsa, domuzuna çalışılması.

Kimi dönemlerde yaşamak ve üretmek ne kadar da kolaydır. Ama kimi dönemlerde fırtınanın odağındasınız; orada doğruluğu, dürüstlüğü; özgürlükçü, dayanışmacı ve özellikle de sömürüye karşı tutumunuzu sürdürmenize olanak verilmez. Ekmekçi, bir değil üç fırtına yaşadı.

Türkiye'nin tarihini yazacak olan geleceğin araştırmacıları, hiç kuşkusuz, 1957-1982 çeyrek ya da 1947-1997 yarım yüzyılına özel bir yer vereceklerdir. Nedir bu dönemlerin, özellikle de ikincisinin özelliği? Daha ne olsun, tamı tamına üç askeri darbe ve bunların yaşanan sonuçlarının doğurduğu çalkantılar. Bunlardan biri bile, Ekmekçi nitelikleri taşıyan kişinin yaşamını, alt-üst etmek için yeter de artardı; Ekmekçi üçünü de,  ilkelerinden hiç ama hiç ödün vermeden, imecesel uğraşısını sürdürerek, yaşadı.

Bunu sağlayan neydi? Ekmekçi gücünü imece anlayışından almaktaydı. Ancak Ekmekçi olgusunu açıklamak için imece kavramı yeterli değildir. Ekmekçi'de bir başka özellik vardı.

Ekmekçi, yazılarında, bir üçlü ile çalışırdı; düşünmeyi, gülmeceyi ve biçemi bir araya getirirdi. Ekmekçi'yi anlamak için düşünce, güldürü ve bunların  kendine özgü bir biçem ile, el örgüsü gibi işlenmesi Ekmekçi'yi anlamanın kilitleridir.

Ancak Ekmekçi'nin yazdıklarında bu üçlüyü  ayrı ayrı yakalamaya  çalışmayınız; başarılı olmazsanız. Çünkü bu üçlünün kimyasal bileşimi Ekmekçi düşüncesini  verir.

Sonucundan başlayalım. Biliyorsunuz, biçem,  "üslup, tarz" anlamına gelir. Bu bakımdan Ekmekçi'nin eşi-benzeri yoktur. Alıntılar karşılıklı konuşmalarla kesilir, yorumlar fıkralara karışır. Bunu yapmak ise başlı başına ustalık ister. Ekmekçi, biçem ustasıydı.

Kalanı kolay. Ekmekçi için gülmece, yalnızca her gün olağanüstü çarpıklıklarıyla yaşanan güncel olay ve olguların sıralanması değildi, buna ek olarak, günceli kalıcı kılacak bir yorumla yakalaması gerektiğinin bilincindeydi. Bunun yolu da olguların gülmece yönünü, toplumsal ya da tarihsel bir noktaya bağlamaktan geçerdi. Ekmekçi, bunu yapıyordu.

Ya düşünce. Ekmekçi'de düşünce, yazılarının  ilk görünüşünde çok açık ortaya çıkmasa da işin temelidir. Her şey ona dayanır ve de onun içindir. Tıpkı, tek başına, ancak bir imecenin yapabileceği ölçüde iş başarırken olduğu gibi, yani kendisi için gösterişe nasıl hiç ama hiç başvurmazsa, düşüncesini satış için de hiçbir reklama yönelmez.

Düşünce bağlamında iki noktanın daha üzerinde durulmalıdır.

Önce Ekmekçi düşüncesi dayatmacı değildir. Ekmekçi düşüncesinde hiç ama hiç zorlama yoktur su gibi içilir. Ekmekçi düşüncesinde, kendisi gibi düşünmeyenlere  ölüm fermanı çıkarılmaz. Kuşkusuz bu Ekmekçi düşüncesinin gücünden geliyordu. Kökenleri sağlam bir düşüncenin geleceği kucaklayacağı veri alınır. Ekmekçi böyle yapar, sağlam ve güçlü olan düşüncelerini, dayatmadan, incitmeden, kırmadan-dökmeden, ancak  ısrarla, evet ısrarla ve de tekrar tekrar topluma sunar.

İkincisi yine satışla ilgili. Latince kökenli bir deyim var, özellikle ticarette kullanılır: vendere e vincere yani "sat ve kazan."  Ekmekçi'nin ticareti bilmeyişi asıl düşünce düzleminde  açıklık kazanıyor. Türkiye'nin o çalkantılı yıllarında, insanların  akşam solcu yatıp sabah sağcı kalktığı ortamlarda, Ekmekçi, düşüncesini satmadı. Burada satmadı sözcüğü yalnızca  paraya çevirmedi anlamına kullanılmıyor, kendi düşüncesine ihanet etmedi anlamına da kullanılıyor. Ekmekçi, düşüncesini sonuna dek götürdü, ona baktı, büyüttü, geliştirdi; ama bir an olsun  ondan vazgeçmedi.  Üstelik bunu,  dönekliğin ödüllendirildiği ya da  dönmeyenlerin ezildiği bir ortamda, hem de yıllarca sürdürmek az şey mi?

Sömürünün her türlüsüne, emeğin, çocuğun, kadının, giderek doğanın sömürüsüne karşı sürekli savaşım vermek, Ekmekçi işiydi. Üstelik sömürüye karşı savaşımda en önde olduğu savıyla yola çıkanları, kendilerine önder denilenlerin, bunların yakınlarının ve yandaşlarının birer birer yolun kenarına  düştüğü; düşünsel ve fiziksel özgeçmişlerinin ve benliklerinin içini boşalttığı ve teslim olduğu bir ortamda Ekmekçi'nin düşüncesinden ödün vermeden durması, anıtlaşması, başlı başına ve kalın harflerle yazılması gereken bir büyük destandır.

Burada "imece bunun neresinde?" sorusu akla gelebilir. Ekmekçi'nin etişimsel yönteminin ya da çelişkisinin güzelliği burada belirir. İmece çok kişiyle birlikte iş görmedir. Çok kişiyle iş görme kolaydır.

Ekmekçi, kolaycı olamazdı; olmadı da. O'nun imecesi kendisidir. O, tek kişilik imeceydi.

Nasıl mı? Bunu anlamak için Ekmekçi'nin o güzelim yapıtlarını okumalısınız.