Gazeteler Satmıyor Ama Herkes Medya Kuruluşu Sahibi Olmak İstiyor...

Nezih Demirkent

Kendini bilmezler tarafından suçlanan, hedef gösterilen, hatta kurşunlanan medya her zaman olduğu gibi toplumun ilgi odağını oluşturuyor. Bir tarafta kamusal görevlerini yapanlar, öte yanda medyayı ele geçirmek isteyenler vardı. Bunlara medyaya gözdağı vermek isteyenler de eklendi. Son yıllarda tartışılan sahiplik yapısındaki çarpıklığı fırsat bilenlerin başlattığı eylemin nerede noktalanacağı belli değil. Halbuki herkesin bilmesi gereken husus, medya hepimize lazım, soluk alan her insan için zorunlu, Çiller'i başbakan yapan da medya, sanırız parti liderliğinden olmasına da katkıda bulunacak yine medya olacak. Aynı şekilde Refah Partisi'ni iktidara taşıyan medya, şu günlerde rejimi korumak uğruna partiye başkaldırmış bulunuyor. Bu medya iyisi ve kötüsü ile bizim, bizden bir parça. Bu gerçekleri unutanların zavallıların eylemleri kimseyi korkutmuyor, üstelik kenetlenmeye yol açıyor, ancak bu arada yine yanlışlar yapılıyor. Çünkü bizim insan malzememiz bunu gerektiriyor. Herkes medyaya egemen olmak arzusu içinde, kimi satın alıyor, kimi etkiliyor, kimi katılımda bulunuyor ve bazıları da suçlamayı tercih ediyor.

 

EKMEKÇİ'NİN ÖLÜMÜ VE BİR YAZI...

Bu gerçeği dile getirenler arasında, genç gazeteci Can Dündar da yer alıyor. Dostumuz, meslek arkadaşımız Mustafa Ekmekçi'nin ölümünden sonra yazdığı makale son günleri yansıtan güzel bir belge oldu. Öncelikle kutlamak isteriz, hele bu duyguların bir genç arkadaş tarafından aktarılmasından yaşı ermiş gazetecilerin tümünün mutluluk duyacağını hatırlatmak isteyeceğiz. Can Dündar, "Dinazorun Ölümü" başlıklı yazısında şunları anlatıyor:

Yeni yetmelerin, o'nun kuşağından olanlara dinazor demesinin boşuna olmadığını farkettim.

Bizim mesleğin bir kesimi, o bildikleri, alıştıkları dünyanın acımasızca şekil değiştirmesi karşısında şaşırmış ve bu çalkantıya ayak uydurmakta zorlanmıştı.

Nasıl zorlanmayacaklardı ki?..

Değişim denilen şey bir kirlenmeydi aslında. Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında ticarileşmenin, yozlaşmanın, küfürleşmenin, yüzeyselleşmenin çağı açılmış, dinazorlar çağının bütün gelenekleri, bütün ilkeleri ayaklar altına alınmıştı.

Onlar, dev cüsseleriyle bu değişimi yukardan sessizce izlediler. Ayaklarının dibinde türeyen cehalete, ticarete, itiş-kakışa bulaşmadılar, ama bu insafsız müzayedede çevrelerindeki eş dostun birer ikişer satışa sunulmasının acısını da yüreklerinde hissettiler. Modeli giderek eskiyen daktiloları ile geçmiş onurlu günlerin yasını tuttular bir süre. Ekmekçi gibi örgütlenme çabasına omuz verenler oldu. Lakin, bir süre sonra çevrelerine baktıklarında 'tür'ün hızla yeryüzünden silinmekte olduğunu farkettiler.

Yeni çağda ekmek kadar temiz dinazorlara yer yoktu.

Köşelerine çekilip çığlıklarını satırlara döktüler.

Hafta içinde aramızdan ayrılan Ekmekçi sanırız medyada çalışanları bir defa daha silkeledi. Bugüne kadar haber yazan Ekmekçi giderayak haber konusu oldu. Kırk yıllık dostun, gelecekte yaşanması muhtemel kötü olaylara tanık olmaması belki de şansı olacak. Ancak onun aramızdan erken ayrıldığına, toplumun onun gibilere ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Yerinin doldurulacağına da inanmıyorum. Çünkü o ve onun gibiler halk içinden gelmiş, halktan kopmamış kişilerdi. Bugün benzerlerini bulmak tesadüften öte şans oluyor...

 

AĞUSTOS SENDROMU NASIL OLACAK?..              

Medyanın tükenmişliği içinde medyayı yok etmek isteyenler, basın dünyasındaki gelişmelerden habersiz yaşıyor. Şu günlerde gazeteler hala tiraj alamıyor, yaz ayları okullar kapandıktan sonra satış rakamlarının daha azalması kaçınılmaz olacak. Ucuz gazete fikri ilgi görmedi, insanlar iki yüz bin liraya varan ücretleri ödeyerek kupon toplamayı sürdürüyor. Halbuki istenilen kuponlu gazete okurunu azaltmaktı, olmadı. Üstelik halkın gazete okumaktan daha çok kupon toplamakta olduğu ortaya çıktı. Bunu değiştirmek isteyen bazı gazeteler güzel girişimlerde bulunuyorlar. İlgi çekecek yazı dizileri yayınlıyor ve sansasyona ağırlık veriyorlar. Televizyon reklamlarıyla sağlanan desteğe rağmen okur sayısı artmıyor. Adeta promosyonlu gazetelerin okur sayısı donuklaştı. Her halde okurun aradığı bir şeyler var. İstekleri farklı, öyle olmasa mevcut koşullarda ucuz gazeteler az da olsa tiraj alırlardı. Belki de son zamanlarda aleyhte yapılan yoğun kampanya etkisini gösterdi. Gazetelerin yanlı olmasının tesiri oldu. Ama bütün bunlar gerçek değil, çünkü şu günlerde yeni gazeteler çıkıyor. Hatta bazıları yenileniyor, önce biraz tiraj alınıyor sonra rakamlar süratle düşüyor. Yedi yüz binlere kadar çıkan "fikir" gazeteleri şu günlerde iki yüz bin satamaz oldu.

Her gazetenin kötü çıktığını iddia etmek de mümkün değil. Ancak genelde sorun var, ağustos ayında promosyon kuponları bitecek, o tarihte yüksek oranda tiraj kaybı olursa bugünkü dev kuruluşlar sıkıntılı günler yaşayacak. Siyasi ortamdaki karışıklık sonrası erken seçimden söz edenler medya için umut veriyor. Bu arada akıl almaz çirkinlikler de yaşanmıyor değil. İkiye parçalanan medya dünyası, haksız infaz yaparak yayın kuruluşlarının susturulmasına kadar varan düşünceler sergiliyor. Kazanmak uğruna her yol deneniyor, henüz başarı elde eden yok, ama gelecekte daha çirkin olayların yaşanması muhtemel. Çünkü medya organları güç oluşturmak uğruna her yolu deniyorlar. Bu arada ilginç olaylar da yaşanıyor. Kartel basını diye tanımlanan üç büyüklere savaş açan Akşam gazetesi yanlış bir yöntemle bazı gazetecilere ve kişilere yönelik yayın yapıyor. "Nasıl mı?" diye sormayın. Öncü adı altında bir gazete yayınlanıyor. Kimin olduğu, desteğinin nereden geldiği tartışma konusu. Bu gazetenin ilanları Akşam' da oldukça büyük yayınlanıyor. İlan o günkü gazetenin birinci sayfasından ibaret ve orada küfürler var, suçlamalar yer alıyor. Bunun bilincinde olan Akşam gazetesi ilanının altına bir not düşüyor. Bu ilanın hukuki sorumluluğu ilan verene aittir. Böylece başlangıçta suç işlendiğine karine yoluyla karar vermiş oluyor. Sonra okurunu rahatsız eden bu ilandan uzak durmaya gayret ediyor. İlandan kaç para aldığını bilmiyoruz. Sadece neden yayınladığını merak ediyoruz. Rahmetli Kemal Ilıcak bu konularda oldukça titizdi, buna rağmen bir bira ilanı yüzünden az eleştiri almadı. Neden başkalarına alet olunuyor ve Öncü'nün küfürleri Akşam gibi bir gazetede yer alıyor? Kaldı ki; Öncü' nün yazdıkları Adnan Hoca'nın faks bültenlerine benzer düzeyde.

MEDYA KİMİN ELİNDE-KİMİN MALI?..

Medyanın kimin elinde olduğu aylardır tartışılıyor, ancak bundan da önemli olanı medyayı kimin kullandığıdır. Şu günlerde iktidarı alaşağı etmek isteyenler ve kartelci basın olarak tanımlananların kime ait olduğu ve neye hizmet ettiğini herkes biliyor, ancak onların ötesinde kan isteyenler, bazılarının öldürülmesine fetva verenler var. Onların kime hizmet ettiği de belli değil, sahibi de ortalıkta görünmüyor. Sanki bilinmeyen bazı güçler onları yönlendiriyor. Öyle olmasa en azından Milli Gazete kadar haysiyetli yayıncılık yaparlardı. Aramızda üçkağıtçılıktan hapse girenlerin at oynattığı gazeteler de var, onlar iddialara giriyor, insanları karalıyor ve her gün yeni bir gruba uşaklık ediyorlar. Bu arada satılık gazeteler, el değiştiren televizyonlar çoğunlukla tartışılan kişilerin eline geçiyor. İktidar gazeteci besliyor, muhalefet gazetecileri kullanıyor ve medya ayakta can çekişiyor. Kirlendiği aşikar, güvenilir olma özelliğini de yitirdi. İçimizde ur gibi yer eden bu olaylardan kurtulmamız gerekirken batağa düşmüş insanlar gibi dibe doğru gidiyoruz.

Medya kimsenin malı değildir, toplum onun sahibidir. Kirlenmesi toplumun karası olur, hizmeti insanları aydınlığa çıkarır ve en önemlisi medya herkese lazımdır. Başbakan'ın da sıradan insanın da medyaya ihtiyacı olacaktır. Kurtulmak veya yeni bir medya yaratmak isteyenler medyayı satın almaya veya karalamaya kalkışacaklarına vatandaş olmayı kabullenmeli ve medyadan faydalanma yollarını ararken doğruların öğrenilmesine gayret sarfetmelidir.

Bir televizyon kanalının kapatılmasından rahatsızlık duyarak RTÜK'e karşı çıkanlar bir gazetenin kapatılmasına veya el değiştirmesine de karşı çıkmalı ve medyaya sahip olmalıdır.

Yeni yetişen muhabirler, medya dünyasına gelen genç yöneticiler veya büyüklerinden öğrendiklerini unutanlar, geçmişi inkar ederek yaşayanlar, medya sizin malınız değildir. Başkalarının sahiplenmesine de olanak tanımayınız. Medya size emanet edilmiş ilkeleri, kuralları olan iletişim ortamıdır. Sesiniz kısılsa bile medyayı suskun kılmayın ve başkalarının gölge etmesine izin vermeyin. Bunlar işveren olsalar da karşı durma gücünüz olduğunu akıldan çıkarmayın. Medya hepimize gereklidir. Toplumun soluk almasıdır. İnsanın suya gereksinimi sürdükçe canlılar için de medya var olmalıdır.

Dünya, 27 Mayıs 1997
Salı Yazıları