Sevgili Mustafa Ekmekçi Ağabeye

Erdinç Sezen (Cumhuriyet Ankara Bürosu Sayfa Sekreteri)

Gazetemiz Cumhuriyet' in; insancıl yönü ağır basan, ilgili, şefkatli ve bir harf hatasına bile önem verecek denli titiz emektar büyüğüne...

1984 yılından 1997 Mayıs ayına kadar Cumhuriyet' te beraber görev yaptık. Ben işimiz gereği geceleri matbaada bulunduğumdan, pek fazlaca görüşebilme olanağımız yoktu. Ancak yüz yüze görüşemememiz, her gün telefonlaşmamıza engel teşkil etmiyordu; çünkü kendisi günde en az 2-3 kez arıyor ve tüm gazeteyi baştan aşağıya incelediği her halinden belli oluyordu. Öyle ki; düzeltmen arkadaşlarımızdan evvel, en küçüğünden en büyüğüne hataları görüyor ve titizlikle düzeltilip düzeltilmediğinden emin olana dek sanırım uyumuyordu. Bu sadece kendi yazısı için geçerli değil; tüm köşe yazıları, her paragraf, her satır içindi, taa ki ilanları bile okuyordu sanırım. Ve bu nedenledir ki, Mustafa Ağabey büyük bir köşe yazarı olmaktan ziyade, başkaca yönleriyle de, insancıllığı, işe verdiği büyük önemle de gazetemize büyük katkılarda bulunmuştu. Sadece gazeteciliğine duyulan bir saygı yoktu bizler için, bunun yanında büyük bir sevgi vardı.

Okurlarına ise belki hayatında her şeyden çok fazla önem veriyordu. Onlar yaşamının birer parçası olmuşlardı. O, gazeteciliği bir araç olarak değil, bir amaç olarak seçmişti ve de hep öyle kaldı. Dürüst, mütevazi ve insancıl. Pek çok insanın olamayacağı denli...

Şöyle bir anım oldu: Hastaneye yatmadan bir gün evvel yazdığı yazısının son cümlesinde okurlarıyla İzmir Çeşme'de söyleşeceği yazılıydı. Akşam her günkü gibi telefonda onun yine o tatlı ve sevecen sesiyle "şekerim, yazının sondan üç satırını çıkarmamız gerekiyor. Çünkü doktorumla konuştum ve Çeşme'ye gitmeme izin vermedi. Okurlara ayıp olmasın; bu cümleyi mutlaka atalım" dediği sözler, içimde bir burukluğa sebep oldu. Rahatsızlığı yüzünden oraya gidememiş olmak belli ki onu üzmüştü. Tabii bizleri de. Belki benim Mustafa Ağabey'e olan sevgimin en büyük belirleyicisi de bana ve herkese karşı olan sağlıkla ilgili hassasiyetiydi. Öyleki büroya yanına uğradığımda, ilk sorduğu "sağlığın nasıl" olurdu. Tabii konuşma arasında "şekerim" kelimesi bulunurdu. Ve 1994 yılında geçirdiğim bir kalp rahatsızlığım sırasında, göstermiş olduğu duyarlılığı ömrüm boyunca unutamam. Hastalığım hakkında konuşmamızın ardından, İbni Sina Hastanesi'nde görev yapan Sayın Prof. Dr. Şinasi Yavuzer'den benim için randevu almış ve telefonla arayarak bana bildirmişti. Doktora gidip anjiyomu yaptırdığımda ben bile henüz sonuçları öğrenmeden, benden önce Sayın Şinasi Yavuzer'i arayarak sonuçları almış ve beni hemen arayıpta "turp gibiymişsin. Ben Şinasi Hocadan durumunu öğrendim, hadi geçmiş olsun, ama kendine dikkat et" sözlerini duyduğumda, gerçekten çok duygulanmıştım. O denli yoğun bir iş temposunda bile benim sağlığımla ilgilenmiş olması gerçekten onun insancıllığının bir kanıtı ve insan sevgisindeki duyarlılığının bir göstergesi bence.

Şimdi böylesine bir büyüğü, ağabeyi, gazeteciyi, unutabilmek mümkün mü? Hoş zaten unutmak diye bir şey yok; her akşam "şekerim yazıda küçük bir yanlış yapmışım, düzeltebilir miyiz" sözlerin matbaada çalan her telefon sesinde yankılanıyor, Mustafa Ağabey.

Seni unutmayacağız.

Not: Yaşasaydın eğer, bu yazıda da bir yanlışlık bulurdun elbet.