Türkiye'de gazetecinin bir yaşamöyküsü anlatımında şiire girmesinin biricik örneği Nazım Hikmet'e ait. 1935 yılında yazdığı "Kemal Ahmet" başlıklı şiirinin son dizeleri şöyle:
"…
Parça parça insan kafası satılan / kaldırımlarında aç yatılan / bir caddeden / mukaddes bir ıstırap şarkısı gibi gelip / geçti o!.."
ÇGD'den, Mustafa Ekmekçi ile ilgili yazı istediklerinde, yazıya otururken aklıma ilk gelen şeylerin bu dizeler olması raslantısal bir bellek büklümü olabilir mi?
Şiiri severim, hem de pek severim, ama becerim yok. Niyetim olmadı değil açıkçası, ama dilime dolanan (daha doğrusu elime - ayağıma dolanan) yetenek(sizlik) oldu…
İyisi mi… dedim; bir haber yazayım.
Daha doğrusu yazdığım Hollanda Radyosu Türkçe Yayınlar'a okuduğum haberi vereyim, dedim. Yazı yazdığım "Demokrasi" kapatıldı. Yazacak yerim yok…
21 Mayıs günü akşamı Hollanda Radyosu'na geçtiğim haber şu:
"Türkiye basın mesleğinin özgün ve özgür isimlerinden gazeteci - yazar Mustafa Ekmekçi bu sabah Ankara'da, İbni Sina Hastanesi'nde öldü.
40 yılı aşkın gazetecilik yaşamını, doğru haber, bağımsız düşünce ve ödünsüz insanlık değerleri doğrultusunda yoğun bir çabayla örnekleyen Mustafa Ekmekçi'nin kaybı, Türkiye'de gerek yakın, gerek karşıt çevrelerde sevgi ve saygı çınlamaları yarattı.
(Ekmekçi'nin özgeçmişine ilişkin bilgileri burada yinelemeyeyim; devam ettim.)
"… Türkiye'de öğretmen kesiminin de, kelimenin tam anlamıyla sevgilisi olan Mustafa Ekmekçi meslek yaşamı boyunca emeğe ve emek değerleri'ne bağlı ve mücadeleci kimliğiyle tanınıyor.
1990 yılından 1996 yılına değin altı yıl Çağdaş Gazeteciler Derneği genel başkanlığı yapan Mustafa Ekmekçi, geçen yıl görevi devrettiği derneğin son genel kurulunda, 'sunuş' konuşmasında, örgütlü kimliğini de vurgulayan şu son değerlendirmeleri yaptı:
Türkiye'de yaşanılan anti - demokratik uygulama ve politikalar demokratikleşme iddiasıyla son dönemlerde iktidara gelen koalisyon hükümetleri döneminde de sürdü. Toplum umut ettiği açılımları göremedi. Halk seçim sıkıntısından kurtulamadı. Olup bitenlere ilişkin gerçekler, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ve baskılar yüzünden kamuoyu tarafından doğru biçimde öğrenilemedi. Medya görevini yerine getirmedi. Çünkü ülkedeki tekelleşmenin bir parçası haline geldi. Halkın doğru haber alma hakkı sözde kaldı…
… Türkiye'de 12 Eylül hukukunun kıskaca aldığı topluma, ülke kaynaklarına el koyan egemenlerin politikaları çare olarak gösterildi. Bu dayatmalara tepki gösterenler değişik yöntemlerle susturulmaya çalışıldı. Örgütsüzlüğün yarattığı çaresizlik, halka kader olarak sunuldu. Ülke çalışanlarının ayrılmaz bir parçası olan basın emekçileri dayatılan bu politikalar karşısında göreceli biçimde fakirleşirken, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma uygulamaları sonucu ekonomik ve sosyal güvencelerden yoksun kaldı; örgütsüzlük ve işsizlik arasında tercih yapmaya zorlandı…
"Bu yaklaşım ve değerlendirmeler, Mustafa Ekmekçi'nin kendi ağzından kişilik konumu'nun özet anlatımı olsa gerek; kaçınılmaz biçimde değerli dinleyiciler…
Benim de katıksız 30 yıllık dostum, meslektaşım ve ustam Mustafa Ekmekçi, iki yıl önce kaybettiğimiz büyük yazın ustası Aziz Nesin'in dediğince, mesleği 'insan' olan insandı… uğraşı 'insanlık' olan insandı… Habere duyguyu karıştırmamak olanaksız. Hoşgörün değerli dinleyiciler.
Aziz Nesin, yine çok sevdiği ozan Tahsin Saraç ile Mustafa Ekmekçi'yi birbirlerine çok benzetirdi… Renklerinin siyaha yakın olmasıyla birlikte, şöyle derdi:
'İkisi de kestane yemişine benzerler. Bir farkla Tahsin Saraç'ın kabuğu sert; içi yumuşaktır. Ekmekçi'nin ise dışı yumuşak; içi sert'tir… İkisi de dirençli; yemişler gibi de tatlı'dır.'
Güzel insanları anlatmak, onları anmak ve yaşamaktır biraz da.
Mustafa Ekmekçi'nin son yazılarından birinin başlığı şöyle değerli dinleyiciler:
'Yazmak Yaşamaktır...'
Ekmekçi'nin ölüm haberini sizlere seslendirirken, ben de yazdıklarımı okudum.
'Yaşamın ve yazının' başı sağolsun…
Hoşçakalın…"
ÇGD/Çağdaş Basın, 21 Mayıs 1997