Bir Örgüt, Bir Özveri, Bir Sevgi Adamı

Ali Tartanoğlu (Gazeteci)

Sabahın 6.00'sı. Telefon çalıyor.

"Ali'ciğim günaydın, ben Ekmekçi. Nasılsın?"

"İyiyim abi. Hayırdır?"

"Yav, öğleden sonra saat dörtte Demokrasi Platformu'nun toplantısı var. Ben gidemeyeceğim. Sen gidiver diyecektim."

"Peki abi."

Ya da bir başka gün dernekte, yolda, takside...

"FİJ'in yazısına cevap verdik mi? Aman unutma!"

Genel Sekreter Metin Aksoy'a, bana, hepimize kızıyor; yeterince titiz olmadığımız için; ayrıntıları yeterince gözetmediğimiz için. Metin'le "dil" ve "öz Türkçe" üzerine tartışıyorlar.

Balkan Gazeteciler Konfederasyonu'nun kuruluşu için Selanik'teyiz. Hazırlık toplantıları yapılıyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri de bu arada Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne üyelik öneriyor. Mahmut Tali Öngören'le birlikteyiz. "Peki, ama genel başkanımız da  gelecek. Onunla da görüşün." Geliyor. Hemen "müzakere" ye geçiyor.

"Hayatı, ÇGD idi" diyeceğim ama, eksik olur. "Hayatı, örgüt idi" demek daha doğru. Türkiye Gazeteciler Sendikası, İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Demokrasi Platformu ve ötekiler...

Yaşamının, son bir yıl dışında, altı yedi yılını ÇGD Genel Başkanı olarak geçirdi. Torunu yaşındaki gencecik gazetecilerin her telefonuna çıktı; her sorunuyla ilgilendi, yer yer sömürülse de her eleştiriyi, hatta bazen kaprisi, sakin sakin dinledi, yanıtladı. Dernekle ilgili her görevi "delikanlı yaşlılığına" karşın asla ihmal etmedi.

"İnsan" ı da hiç unutmadı. Üzülenle üzüldü, sevinenle sevindi. Sadece genel başkan olarak değil; aynı zamanda arkadaş, "abi" olarak... Kiralık ev arayanlardan, basın kartı olmadığı için Anıtkabir'deki bir törene alınmayan gazeteciye kadar herkesle ilgilendi. Kutlu Esendemir PKK tarafından tutsak edildiği zaman, bıraksalar dağlara gidip, alıp gelecekti Kutlu'yu. Bunu yapamadığından duyduğu eksikliği de, hiç öyle olmadığı halde, "bir kişisel kusur" olarak her fırsatta dile getirdi. Bursa'da Güney Marmara Şubesi kapatıldı; Ankara'da gerekenleri yaptıktan başka, koşa koşa Bursa'ya gitti; ilgilendi.

Gelmiş geçmiş hükümetler, akla gelmedik kuruluşlara verdiler de, bir ÇGD'ye "kamu yararına dernek statüsü" nü vermediler. Buna hep içerledi; hep üzüldü. Hükümetlere kızınca bize, yani yönetim kurulu üyelerine de söylenirdi tatlı tatlı. Acaba gerekenleri eksik mi yapmıştık?..

"Bütün bunları yapmak, zaten sorumluluğunun bilincinde bir örgüt başkanının göreviydi" mi? Hayır. Hepsini değil en azından... Çünkü başkaları da yapabilirdi...

Çok şey öğrendik ondan. Metin Aksoy'u aradığımda aynı sözler döküldü ikimizin ağzından da:

"Babamı kaybetmiş gibiyim..."

Evin direği derler ya... Ekmekçi, Kara Mustafa, Anadolu'nun has, saf çocuğu sevgili Mustafa Abi'm, sen de ÇGD'nin, gazetecilerin, Ankara basın camiasının direğiydin. Benzerlerinle birlikte "nadide" bir çiçek gibi bakıp korumamız gerekirdi seni. Ama ne yapalım! Sen, kara yüreklilere inat, apak yüreğinin yansıdığı esmer yüzünle hep ışıl ışıl, mavi mavi güleceksin. Ben çok özleyeceğim; ama sen rahat uyu abi'm!..