Sevgili Mustafa,
Senin yokluğuna alışmış değilim. Zamanla alışırsın, diyebilirsin. Daha Emil Galip Sandalcı'nın yokluğuna alışamadım ki... Yılmaz Güney'in de, Adem Yavuz'un da...
Onlar senin de dostlarındı. Sen de onların... Sensiz ve onlarsız dünya gerçekten de eskisi gibi değil. Her gün bunu daha iyi anlıyoruz, anlıyorlar. Kaç kişiyiz dersen, emin ol, bilmiyorum. Kimsenin adına da konuşmuyorum. Ama Varlık'la, Metin'le, Selçuk'la konuşurken; Cumhuriyet' e her uğradığımda, eşine ve kızlarına her rastlayışımda konuşmadan bile seni andığımızı duyumsuyorum. Ya Haluk'la dersen, bak onu ne görebiliyoruz, ne de konuşabiliyoruz. Çünkü Haluk yine biraz içerde. Daha kendisini ziyaret bile edemedim. Ama onun da aynı duygular içinde olduğuna eminim. Eminim sen de eminsindir.
Anımsıyorsun değil mi, senin başkanlığında Çağdaş Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu olarak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e gitmiştik. Sen kendisine, "Efendim, Haluk Gerger'in size selamı var. Antitezini arıyorsa, Haymana'da (cezaevinde) olduğumu söyleyin diyor" diye söze başlamıştın.
Yıllarca önce Haluk Gerger ile Süleyman Demirel Ankara'da bir açıkoturumda beraberlermiş. Bir köşeye çektiği Haluk'a, Süleyman Bey şöyle demiş: "Bakın Haluk Bey, ben tezim, siz benim antitezimsiniz. Siz olmasanız, ben olamam. Ben antitezimi arıyorum. Antitezimi arıyorum ki, sentezler gerçekleşsin."
Sevgili Ekmekçi, Haluk hala bir antitez. Hem de şimdi bir başka cezaevinde antitez olmayı sürdürüyor. Acaba öte yanda sentezler oluştu mu? Haluk inatla antitezliğini sürdürüyor. Sentezler de inatla olmamayı...
Eğer senden sonra neler olup bittiğini sorarsan, "antitezler" sımsıkı yerlerindeler, sentezler de pek görülmüyorlar.
Bunda senin de payın var. "Antitezler" in sımsıkı yerlerinden ayrılmamasında... Ben Mustafa Ekmekçi'yi 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinden çok iyi anımsadığım için onun yokluğuna hiç alışamıyorum: "Ne oldu? Bir şey mi var? Mahkemelerin ne oldu? İşten mi atıldın? Pasaport mu alamıyorsun? Dur bakalım, bakana bir sorayım? Doğramacı mı seni üniversiteden atıyor, şimdi ben onunla konuşurum." Kendi antitezlerden biri ya, herkesin antitezini de araştıracak, başına gelenleri öğrenecek ve kendince gerekeni yapacak. "Yahu beni bırak, çok daha ağır durumlarla karşılaşanlarla ilgilen" diyemezsin Ekmekçi'ye. Çünkü o benim gibi hafiften ağırlıklarla ilgilendiği gibi, gerçekten ağır durumdakilerle de ilgilenir, bilirim. İnanmazsanız, yazılarını okuyun. Yazılarında bu ülkenin, başına gelmeyen kalmamış en temiz, en yürekli, en saygın, en değerli, en önemli, en dürüst ve en saygın insanlarının en acı gerçeklerle dolu serüvenleri vardır.
Eminim, yıllarca sonra Türkiye'nin bu içten ve önemli insanlarının başına gelenleri araştıranlar bu yazılardan yararlanarak geçmişin fotoğraflarını çıkaracaklardır. Yine eminim, Ekmekçi için "Ne yaman gazeteciymiş" diye onu saygıyla anacaklardır.
Ama Ekmekçi'nin kahkahasının tadını yalnız onu tanımış, onunla beraber çalışmış ve onu okumuş bizler almış olacağız.
Bir türlü alışamıyorum.