Yazıma başlamadan telefon çaldı, ANKA'dan Timur Türkan haberi verdi:
"Mustafa Ağabeyi yitirdik biraz önce."
Şimdi daha rahat uyuyor, diye düşündüm. Yaşama dönüş yolu kapanınca, ölüm de bir kurtuluş değil mi? Oksijen çadırında kalmak Ekmekçi'ye ters bir olay. Ama ölüm daha ters! Son günleri görmedi, yaşamadı diye üzülürken ölümün acısı bastırdı!
Kimi zaman karar veremem, gidenler mi mutlu, kalanlar mı? Bu yozluğu yaşayanlar mı yaşamayanlar mı? Kimi çirkinlikler, cücelikler, terslikler karşısında sevinir, seslenirim dostlarıma:
"Nadir Bey iyi ki görmedi bunları, Hasan Işık bu çelişkileri görseydi kahrolurdu, iyi ki öldü..."
Ölümle avunacağımız dönemler de yaşanıyor ülkemizde!
İçimde kaç tel koptu, derin acılar bırakarak! Yitik sevgililerle ben de kaç kez öldüm, boşluğa, yalnızlığa gömüldüm, ama yaralı, bereli yanlarımı sararak doğruldum yeniden, çünkü yaşamak gerekiyor. Umudu soldurmamak gerekiyor. Sevgili Ekmekçi'den esinlenerek vurguluyorum, "domuzuna" yaşamak gerekiyor. Yarım kalan şarkılara bir soluk katmak, yitik dostların özlemini dindirmek görevini de üstlenmek gerekiyor.
Ölüm güzel bir uyarı aslında, onurlu bir yaşamı sergiliyor kimi ölüler, niçin yaşadıklarını, nasıl yaşadıklarını kanıtlıyor, neler vererek neler alarak. Gerçek yaşam öldükten sonra başlıyor kimi zaman. Tüm değerler oturuyor yerli yerine. O değerlerle yüceliyor bir ölü ya da görkemli bir yaşama karşın fakirliği göze çarpıyor. Yüce değerleri tanımadan yaşamış besbelli. Sevgili Ekmekçi inandığı değerler için yaşayan bir fikir işçisi. Kalemi kırılmadı, boynu bükülmedi hiç. Genç kuşak gazeteciler örnek bir ağabeyi yitirdi gerçekten.
Bugünkü yazımı Ekmekçi'ye mektup diye düşünüyordum aslında. Ölüm geldi çattı, ama toprağa varmadan istediklerim var ona. Paylaşmak istediğim güzellikler var. Son günlerde, sevgili dostu "Hint horozu" na, Erdal Bey'e rastladım kaç kez. İnönü Vakfı'nın düzenlediği pul sergisi ilginç konuşmalara sahne oldu yine. Vakıf Başkanı Özden Toker'i dinlerken düşündüm, kimi kişiler her şeyi güzel yeşertiyor, babasına dönük anılar, belgelerle tarihimizi, coğrafyamızı da yeni açılardan ışıklandırıyor İnönü Vakfı. Dünden söz ederken bugüne de zarif göndermeler yapıyor Özden Toker. İsmet İnönü'nün bir sözünün ilginç çağrışımları var. "İnsan için en önemli olay; iktidar yitirmek değil, itibar yitirmek", diyor İsmet Paşa. Yaşamı da kanıtlıyor bu sözleri. Çankaya tepelerindeki köşklerin trafiğinde saygınlığını hiç yitirmeyen, boşluğunu giderek hissettiren bir devlet adamı. Farabi salonunda neler anımsadım o akşam, İnönü'ye soğuk baktığım yılları yadsıyamam, ama tarihin yargısı genç bir üniversitelinin yargısını değiştiriyor! Sevgili Nezihe Araz'ın "Mustafa Kemal'in Devlet Paşası" nı okudunuz mu? Kuvayı Milliye Kadınları oyunu nedeniyle Ankara'ya geldi, yıllar sonra uzun bir söyleşide buluştuk. Ankara Kız Lisesi, alın duvarında "Yaşamda en gerçek yol gösterici bilim" sözü yazan fakülte döneminden anılarla, cumhuriyet kızlarının onuruyla sarıldık birbirimize. Başkentin kalbinde yaşayan bir kız Nezihe Araz. Kuvayı Milliye ruhunu taşıyanlardan biri. Oyun yazıyor, roman, özyaşam yazıyor, o ruhu soldurma çabalarına karşı çıkıyor. Çabalar tırmanıyor, demokrasimizde tıkanmalar oluyor, parlamento da tıkanmayı aşmayı başaramıyor. Elbet üzücü bir olay, ama parlamento dışında çok güzel, mutlu olaylar yaşanıyor başkentimizde. Kuvayı Milliye Kadınları oyunu büyük coşkuyla izleniyor. Dilek Türker, kırık ayağına aldırmadan dimdik yürüyor sahnede. Sahne değil Anadolu, bir ucundan ötekine, karalardan denizlere, dünden bugüne, bugünden yarınlara yürüyor. Sahnede dokuz kadın var, ama milyonlarca kadını kucaklayan, yeni savaşlara çağıran bir yürüyüş bu. Belli, ağrısı var ama aldırmıyor. Laik cumhuriyetimizin çağdaş bir sanatçısı olarak görevini yapmaktan mutluluk duyuyor.
Bu oyunu Ekmekçi'nin de izlemesini isterdim! Bir de hipodrom konserini dinlemesini. Yüz binlerce başkentli şarkı söylüyor, bir özlemi, bir kalp atışını seslendiriyor. CHP'li Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen'i onurlandıran bir gece bu. Erdal İnönü, Deniz Baykal, Murat Karayalçın, başka CHP'liler yan yana ama eski başkan Ecevit yok! Ankara'nın taşlarına umutla baktık o akşam.
CHP'li yerel yöneticiler güzel bir yarış içinde ülkemizde. Yarışı kazanmaya da kesin kararlı. Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın da güzel bir savaş verdi, sivil toplum örgütlerinin gücü, önemi de kanıtlandı siyanür olayında. Yanlış politika yargıdan döndü, geriye değil ileriye bir atılım bekleniyor şimdi. Sevgili Ekmekçi bu olaya da nasıl gülümserdi kimbilir! Önümüzde daha güzel olaylar var, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin başlattığı mitingleri, yürüyüşleri yenileri izleyecek. Yazımı sona erdirirken çevremden gelen ortak bir isteği de aktarmak istiyorum okurlarıma. Yüz binlerce başkentlinin katıldığı konserin uyarısını kimi politikacıların alamadığı söyleniyor. Alsalardı gensoru oylaması böyle sonuçlanmazdı, deniyor. Ankara'nın taşı türküsünü Meclis bahçesinde söylemeyi, duyarsızlığı aşmayı umut ediyorlar.
Umutlar solmuş değil sözün kısası. Tersine yeşeriyor. Ankara'nın taşına gözlerimiz yaşarmadan bakacağımız günler de uzak değil. Güle güle sevgili Ekmekçi. Gözün arkada kalmasın son yolculuğunda.
Cumhuriyet, 23 Mayıs 1997
Ankara... Anka....