Cenaze Töreninden

Attila Aşut

Mustafa Ekmekçi'yi, 23 Mayıs günü Ankara'da çiçeklerle, alkışlarla, içten sevgi gösterileriyle uğurladık...

Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin Selanik Caddesi'ndeki Genel Merkezi ile Cumhuriyet'in Atatürk Bulvarı üzerindeki Ankara bürosu, o gün Ekmekçi'yi son yolculuğuna uğurlamak için gelenlerle dolup taştı.

Dostları, okurları ve meslektaşları, Ekmekçi'yi bütün gün hiç yalnız bırakmadılar; törenlerin her aşamasına katılarak, son görevlerini eksiksiz yapmaya çalıştılar...

Türk bayrağına sarılı tabutunun ardından, binlerce insan gözyaşı dökerek yürüdü...

Yaşarken başından hiç çıkarmadığı o ünlü kasketi de tabutunun ucuna iliştirilmişti...

* * *

Maltepe Camisi'nin avlusu, kızgın mayıs güneşinin altında, yurdun dört bir yanından, hatta yurtdışından gelen "Ekmekçi dostları" yla tıklım tıklım dolmuştu...

Ali Kaymak Hollanda'dan, Nebahat Pohlreich Almanya'dan, Nabi Yağcı Antalya'dan, Eşber Yağmurdereli İstanbul'dan koşup gelmişlerdi...

Ekmekçi'nin ilerici, demokrat, yurtsever kişiliği, törenlerde göz kamaştırıcı bir "Türkiye mozaiği" yaratmıştı...

Türk'ü-Kürt'ü, Alevi'si-Sünni'si, Doğu'lusu-Batı'lısı, kadını-erkeği, liberali-muhafazakarı, sosyal demokratı-komünisti, Ekmekçi'nin tabutu başında saf tutmuştu...

Eski ve yeni Cumhuriyet' çiler, kırgınlıkları bir yana itip, güzel bir dayanışma tablosu içinde buluşmuşlardı...

İlhan Selçuk, Orhan Erinç, Hasan Cemal, Hikmet Çetinkaya, Yalçın Bayer, Şükran Soner, İsmail Gülgeç, Ataol Behramoğlu, Atilla Coşkun, Mustafa Balbay, Yılmaz Gümüşbaş, Işık Kansu, Ahmet Tan, Mehmet Açıktan, Ekmekçi'nin cenazesinde yan yanaydılar...

Ben bile, yıllardır görüşmediğim Nabi Yağcı ile, bu duygusal ortamda kucaklaştım...

Cenazede, Erdal İnönü'den Mesut Yılmaz'a, Bülent Ecevit'ten Deniz Baykal'a, Hüsamettin Cindoruk'tan Suphi Karaman'a, Sırrı Sakık'tan Işın Çelebi'ye, Ahmet Türk'ten Sadun Aren'e, Hasan Yalçın'dan Fikret Başkaya'ya, Tarık Akan'dan Ahmet İsvan'a, Halit Çelenk'ten İffet Aslan'a, Müşerref Hekimoğlu'ndan Metin Toker'e uzanan çok geniş bir yelpazenin insanları buluşmuştu. Ne renkli bir tablo, değil mi?

Ekmekçi, sağlığında başaramadığı bir işi ölümünde gerçekleştirmiş ve tabutu başında, Refah/Yol'a karşı görkemli bir "laik demokrasi cephesi" oluşturmuştu!

Tablo, gerçekten heyecan vericiydi; ama bir ara enikonu kaygılandım...

Ya şimdi Ekmekçi tabutundan doğrulup, "Yahu, bir araya gelmek için benim ölmemi mi bekliyordunuz?" diye sorarsa ne yanıt verecektim?

* * *

Ekmekçi, vasiyeti üzerine, Cebeci'deki "Asri Mezarlık" ta, Ahmed Arif'in yakınına gömüldü...

RP yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi, kırk yılın başında "hayırlı" bir iş yaparak, Ekmekçi ailesinin bu konudaki isteğini yerine getirdi.

Ekmekçi şimdi, çok sevdiği Rafet Genç, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Tahsin Saraç, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok'la aynı gömütlükteler...

* * *

Ekmekçi'nin iki kızı Eylem  ve Özlem, 12 Mart karanlığında doğup büyüyen bütün çocukların simgesiydiler...

Onların, Yeni Ortam gazetesindeki "Ankara Notları" nda anlatılan "satır arası" öykülerini okurken, kendi çocuklarımızın "macera" sını izler gibiydik!

Kimimiz zindanda, kimimiz sürgündeydik...

Anlatılan, gerçekte bizim çocuklarımızın dramıydı...

O yüzden, Eylem ve Özlem, "toplumsal" bir kimlik kazanmıştı bizim gözümüzde...

İlk kez cuma günü gördüm onları cenaze töreninde...

Birer genç kız olmuş ikisi de...

Babalarının gömütüne toprak atarken, kara gözlükleri, göz pınarlarından sızan yaşları gizlemeye yetmiyordu.

Ama, dikkat ettim; üzüntülü oldukları kadar gururluydular da... Çünkü, Mustafa Ekmekçi'nin çocukları olmak, onlar için büyük onurdu.

Eylem ve Özlem'in gözlerinde, hüzünü ve mutluluğu bir arada gördüm ben...

Ne mutlu onlara ki, Ekmekçi soyadının onurunu yaşam boyu taşıyacaklar...

SiyahBeyaz, 25 Mayıs 1997
Üçüncü Göz