Demokrasi ve İnsan Hakları Savaşçısı Ekmekçi

Cevat Geray

Sonsuzluğa uğurladığımız usta gazeteci Mustafa Ekmekçi ile dostluğumuz 1959 yılı sonlarına değin gider. Belleğime çok güvendiğimden günce tutma alışkanlığım olmadığı için bu uzun dönemde Ekmekçi ile yaşadığımız ortak anılarımı günlere, yıllara açıklamam olanaksız. Belirtmem gereken en önemli nokta Mustafa'nın dürüst, içtenlikli, özdenlikli bir insan olduğu gerçeğidir.

Yaklaşık 40 yıllık bir dönemde, çok baskıcı, bunaltıcı ara rejimlerde bile Ekmekçi bu insancıl çizgisinden ödün vermeyen bir aydınımızdı. Kalemini hiçbir koşul altında belli çevrelerin buyruğuna göre kullanmadı. Nerede bir demokrasi, özgürlük ve barış savaşımı, çabası varsa Ekmekçi oradaydı. 12 Eylül bile O'nu yıldıramamıştı.

Mustafa ile tanışmamız 27 Mayıs 1960 devrimi öncesinin karanlık günlerine rastladı. Yurtdışındaki akademik çalışmalarımı bitirip geri döndüğüm günlerdeydi. Siyasal Bilgiler'in genç bir asistanı olarak Demokrat Parti iktidarının son döneminde giriştiği baskıcı, tüze dışı tutumlarına karşı aydınlar arasında duyulmaya başlanan kaygılar, endişeler ve güçlenen tepkiler beni de örgütlü bir savaş verme yoluna itiyordu.

O yıllarda, kitle iletişim araçlarının teknik olanakları ve ulaşım kolaylık hiç gelişmemişti. Yalnızca teleks ve telefonun sunduğu sınırlı olanaklardan yararlanılabiliyordu. Televizyon yoktu. Radyo yayınları da devletin tekelindeydi. İktidarın borazanı olarak ölmüş kşilerin ya da uyduruk adların Demokrat Parti hükümetinin oluşturduğu "vatan cephesi" ne katıldığı yaymacasını yapıyordu. Demokrasi ve özgürlük savaşçısı Muammer Aksoy "Partizan Radyo" ile ilgili kitabında o günlerde bu uygulamaları bütün örnekleriyle sergilemiş, radyonun (sonradan TRT'nin) özerk olması gereğini ilk kez ortaya koymuştu. Sıkıyönetim, gazeteler üzerinde sansür uyguluyordu. Kısacası, yurtta, özellikle siyasal yaşamımızda olup bitenlerden haber alamıyorduk. Sonradan fakültedeki arkadaşlar aramızda iş bölümü yaparak Ulus gazetesi ile Mustafa'nın muhabiri olduğu Vatan gazetesinden yayımlanamayan haberleri her gün gidip almak ve çoğaltarak dağıtmak yoluna gitmiştik.

Hiç unutmuyorum, Ekmekçi bir gün yazı istemek bahanesiyle gazeteye uğramamı istedi. Önemli bir haber olduğunu anlamıştım. Hemen, polisin sürekli gözetlemesi (tarassutu) altında tuttuğu Kızılay'daki Vatan bürosuna koştum. Ekmekçi her zamanki gülüşüyle hemen elime bir teleks metni uzattı. Gazeteye yolladığı, fakat yayın yasağı konduğu için yayımlanamayan bu haberinde Ekmekçi, İsmet İnönü'nün günün Başbakanı Adnan Menderes'e ve arkadaşlarına Meclis'te yönelttiği "Sizleri suçluların telaşı içinde görüyorum!.. Sizi ben bile kurtaramam!.." sözlerinin yer aldığı tarihsel konuşmasını gününde bizlere iletmişti.

Demokrat Parti'nin tüze dışı tutumuna karşı tepki olarak düzenlenen, daha doğrusu çoğu kez Mülkiyeliler Birliği'nde örgütlenen 555K (5. ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da) gibi gösteri ve yürüyüşlere Ekmekçi yalnız izleyici gazeteci olarak değil, yurttaş olarak da katılırdı.

Bu etkinliklerde en çok rastlanan "sima" lar arasında Altan Öymen, Deniz Baykal, Turgut Erdem, Mehmet Selik ile bir arada olurduk. 21 Mayıs Cumartesi günü Kızılay'a çıktığımızda Harp Okulu öğrencilerinin yürüyüşünde Ekmekçi ile buluştuk.

Askeri öğrencileri, bugünkü Genelkurmay kavşağında okullarına uğurladıktan sonra, onların yürüyüşünü izleyen kalabalık bir sivil gençlik topluluğu olarak, polisin müdahalesine karşı direnme gücümüz olsun diye dağılmak yerine, topluca yürümeyi yeğledik. Kızılay'a dek düzenli biçimde "hükümet istifa" sloganları atarak yürürken Ekmekçi ile kolkola idik. Kızılay'a Güven Anıtı'na geldiğimizde güvenlik güçleri askeri okul öğrencilerine gösterdiği hoşgörüyü bir yana bırakarak topluluğu dağıtmak için karşımıza askeri birlikleri dikmişlerdi. Herhangi bir çatışma olmaksızın topluluk dağılırken Mustafa, "Eğer Harp Okulu öğrencileri sokaklara dökülmüşse bir askeri darbe geliyor demektir" diye fısıldamıştı. Demokrat Parti iktidarı durumunu anlayamamış olacak ki subaylara lojman ve maaş zammı vaatlerinde bulundu. Böylece, 27 Mayıs'ta askeri darbelerin ilki gerçekleşmiş oldu.

27 Mayıs olduktan sonra Milli Eğitim Bakanı Prof. Fehmi Yavuz öğretmenime, Ekmekçi'nin ilk sorusu "Köy Enstitüleri ne zaman açılacak?" olmuştu. Fehmi Yavuz öğretmenim, soruyu yanıtlarken konuyu inceleyeceğini söylemekle yetindi. Gerçekten, aralarında Köy Enstitüleri'nin kurucusu Hasan Ali Yücel'in Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil ile eski Karayolları Genel Müdürü Orhan Mersinli'nin de bulunduğu bir kurul oluşturarak Milli Eğitim politikalarını inceletmişti. Mustafa Ekmekçi'nin bu kurulun çalışmalarını en yakından izleyen bir gazeteci olduğunu anımsıyorum. Prof. Fehmi Yavuz Milli Eğitim'den ayrılıp İmar ve İskan Bakanı olduktan sonra adı geçen kurul çalışmalarının nasıl sonuçlandığını ben de anımsamıyorum. Ekmekçi ile bir başka ortak özelliğimiz ikimizin de Köy Enstitüleri hareketinin savunucusu olmamızdı. O denli ki her ikimizi de Köy Enstitüsü çıkışlı olduğumuzu sananlar vardı. Hatta çeşitli toplantılarda Ekmekçi ile benden Köy Entitüsü anılarımızı anlatmamızı isteyenler olurdu. İstanbul'da doğmuş, lise öğrenimimi orada tamamlamış biri olarak enstitü mezunu olmadığımı anlatmam daha kolay olurdu. Fakat, kimi dostlarınca da betimlendiği gibi "köylü" daha doğrusu köy kökenli olarak nitelendirildiğinden, enstitülüler ve enstitüler konusundan bu denli bilgi sahibi bir insan olduğundan Ekmekçi bunu anlatmakta güçlük çekerdi.

Doğru haber yazmakla, anlaşılır bir haber Türkçesi kullanmakla okurları, meslektaşları ve dostları arasında güvenilir kişiliğini yaşamı boyunca sürdürebilen ender rastlanan bir meslek adamıydı. 12 Eylül dönemindeki baskılar karşısında dürüst kişiliğinden hiç ödün vermeden gazetecilik işlevlerini yerine getirebildi. Gerçekte, Ekmekçi'nin bir aydın gazeteci olarak en etkin olduğu dönem 12 Eylül sonrasıdır.

Cumhuriyet' teki köşesi, demokrasi ve özgürlük özlemiyle tutuşan aydınların birbiriyle ilgili gelişmeleri, değişmeleri izlemenin en etkin "iletişim kutusu" durumuna gelmişti. İşkence görenler, tutuklananlar, yargılananlar, hüküm giyenler ile toplumsal muhalefeti oluşturacak etkinliklere katılanlar Ekmekçi aracılığıyla iletişim kurabiliyorlardı. Bu gazetecilik görevleri yanında, aydınlarımızın, halkın demokrasi, insan hakları savaşımında hep onların yanında yer almıştı. Bu anlattıklarım özetleyerek 40 yıllık dostluğun sağladığı bin bir anıdan yalnızca bir kesiti.

O güzel kahkahasıyla, iyimserliğiyle aydınlarımıza ve gelecek kuşaklara en büyük güç kaynağı olmayı sürdürecek, yolumuzu aydınlatacaktır.

Cumhuriyet, 4 Haziran 1997
Olaylar ve Görüşler