Biten Hayat Filmleri ve Bitmeyen Siyaset Hırsı

Çetin Altan

Mustafa Ekmekçi de, yeryüzünde geçirdiği 70 yıla hafifçe bir el sallayıp kaydı gitti hayattan...

Ne Ankara'nın tepelerden esen rüzgarları onu değiştirebildi, ne o içinde dolaştığı Ankara rüzgarlarından kendine çalımlı havalar biçti.

Tıknazımsı orta boyu; tarla güneşlerinin yaktığı yüzlere benzeyen esmer yüzü, güleç gözleriyle, kasketinin altında gerçekten dürüst ve düzgün yaşadı...

Ya geçen yılın sonunda, ya da bu yılın başında Mete Akyol'un evinde karşılaşmıştık son kez...

Otuz beş yıl önce tanıdığım gibiydi. Ne kravatının, ne gömleğinin, ne giysilerinin yeni mi, yoksa eski mi olduğunu kestirebileceğin bir kalenderlikte...

Vagonları görünmez, çoluklu çocuklu bir treni, yıllar içinden çekip götürmek 70 yaşına kadar, salt kalem işçiliğiyle... Üstelik vitrinlere hiç özenmeden ve asla kaybolmadan...

Mustafa Ekmekçi'nin benimle aynı yaşta olduğunu bilmiyordum. Ankara gazeteciliğinde benden sonraki bir kuşağın döneminde başlamıştı mesleğe. Yaşdaş olduğumuz hiç aklıma gelmemişti o nedenle...

Öyle ki konuşurken bana ağabey rolünün düştüğünü sanırdım hep...

Mete Akyol'a da kısa bir zaman önce, evde:

"Çık yukardan bana sigara getir" demiştim.

Babası rahmetli Hüsnü Bey'le eski zamanlardaki dostluğun ve Mete'nin ilk yazısının çıktığı günü bilmenin rahatlığıyla onu da, kendi evimde sigara getirmesini isteyecek kadar genç sanıyordum.

Yemek yerken laf arasında 60'ında olduğunu öğrendim.

Şaştım, şaştım, utandım; utandım, utandım, şaştım...

19'unda başlamışsanız gazeteciliğe, 70'inde bu tür falsolara düşmeniz kaçınılmaz oluyor. Yazı kervanına daha sonra katılmış olan meslektaşların nüfus takvimleri hep aynı yerde duruyor sanıyorsunuz.

Mustafa Ekmekçi'nin sesini bir daha telefonda duymamak, Cumhuriyet'teki yazılarını bir daha okuyamamak...

Ve her gün yokluğa süpürülüşünü kendinizin de gördüğü, akıp giden bir filmin sadece son karesindeki bitişi izleyememek ve daha öncekilerin arkasından bakakaldığınız gibi, sonuncusunun arkasından bakıp kalamamak...

Bu böyle efendim, ne yapacaksınız?

Dünyamızın çiğnene çiğnene bitmeyen sakızlarından olan siyasetin, bugün içerdeki durumu nedir?

Necmeddin Bey, Yargıtay Başsavcısı'nın partisi hakkında Anayasa Mahkemesi'nde açtığı davayı demokratik bulmuyor mu?

Oysa aynı Necmeddin Bey, TCK'nın 160. maddesini demokrasiye pek uygun buluyordu...

Yani bir siyasetçi olan Adalet Bakanı'nın devleti eleştirenler hakkında kamu davası açılmasına, kendi keyfine göre "evet"  yahut "hayır" demesini...

Bize kalırsa Necmeddin Bey, dizginsiz ve tutarsız ihtirasının sakıncalı zigzaglarına dolanmakta boyuna...

Ondan üç yaş daha küçükken dünyadan kayıp giden Mustafa Ekmekçi, uzaklardan, çok uzaklardan sanırım gülüp duruyordur Necmeddin Bey'in cennetmekan takkeli ihtiras danslarına...

Sabah, 23 Mayıs 1997
Şeytanın Gör Dediği