Mustafa Ekmekçi hem dil, hem de basın emekçisiydi. Dil kullanımına gösterdiği özen, Türkçeye verdiği emekti çok okunan, izlenen bir yazar oluşunu sağlayan.
Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu (TDK)'nun, "Türkçenin bütün bilim, sanat ve teknik kavramları karşılayacak yolda gelişmesi" amacını benimsemişti. 1964'te, Almanya'daki Türk işçilerini konu alan "Çarıklılar" dizisiyle o yıl, hem Türk Dil Kurumu'ndan, hem de Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nden ödül almıştı. Bir gazetecinin, bilgi görüş aktarırken "dil" i doğru kullanmakla yetinmeyip Türkçenin sözvarlığına katkılı olması gerektiğine inanıyordu. Milliyet' te çalıştığı yıllarda geçtiği haberlerin "hususi" değil, "özel" olduğu konusunda çok direnmiş, ama başarmıştı. Basın artık, habercilikte "özel" i yeğliyordu. Köşesinde sık sık yeni sözcükler öneriyor, önerileriyle alay edenlere, yalnızca gülüyordu. Yazılarında "avukat" demiyor, "savunman" ı, "hasta, hastalık, hastane" demiyor, "sayrı, sayrılık, sayrıevi" ni kullanıyordu. Türkçe sözcüklerin yaygınlaşması çabası, yazılarında "dil" i konu almadığı zamanlarda da geçerliydi. Türkçeyi, dil devrimini, Türk Dil Kurumu'nu ele alan pek çok yazısı yapıtlarındadır.
Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nun 12 Eylül'ce kapatılması, birçok aydın gibi onu da üzmüştü. Yapılanın bir "hukuk ayıbı" olduğuna ilişkin yazılar yazdı. Kapatılan kurumun üyesiydi; eski TDK üyelerinin bir araya gelerek kurdukları Dil Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. Dil Derneği, 1987'de Ankara Valiliği'nce, "kurulması yasak" derneklerden sayılmıştı; derneğin yasal yollarla etkinliklerine başlamasında hem Ekmekçi'nin emeği, hem de Cumhuriyet' in katkısı, desteği büyüktü.
Düşünce özgürlüğünü yaşam biçimi edinmenin, laik öğretimin, bilimsel sanatsal olan her şeyin Türkçe yazılıp Türkçe konuşularak, anlatılarak yaygınlaşacağına inanmış, inancından tek sözcüklük ödün vermemiş bir devrimciydi. "Ankara Notları" ndan pek çok kişi, onun kalemiyle pek çok Türkçe sözcüğün müziğini duydu, tadını aldı. "Muhabir" liği hiç bırakmadığı gazeteciliğinde, pek çok kişi onun soru tümcelerinin yanıtını kendisi vererek "gerçek" i öğrendi. Kısacası o, Türkçenin yeri kolay doldurulmayacak işçilerindendi; emekçisiydi. Yaşamı kendisi gibi olanlarla paylaştı; yüreklerde, ekin yaşamımızda doğru, güzel kullandığı Türkçenin gücüyle unutulmayacak izler bırakarak gitti..
Cumhuriyet, 24 Mayıs 1997