Sevgili Ekmekçi

Saniye Başer

Siz uyudunuz. Ve bitti! Ya biz?

On beş yıldır yazmamı mı söylediniz. İşte yazıyorum. Öyle de görünüyor ki yazmaya devam edeceğim... "İnsanlar sanırlar ki, yaşamak kolay ölmek zor. Halbuki gerçek bunun tam tersidir, yaşamak zor ölmek kolay" derdiniz. Siz kolayı seçtiniz.

Anılar, düşünceler, nereden başlasam? Beynim ağrıyor...

Balkondaydım telefon çaldı. Ablamdı, kötü bir haber için "hazır ol" dedi. Tahmin etmemi istedi. Heyecan mı? Kaza mı geçirdi? "Hayır" dedi. Beni oyalıyor bir şeylere hazırlıyordu. "Halam öldü" dedim. "Hayır!"  Etraf dönmeye başladı. Balkon demirine tutundum. "Ekmekçi"  diye bağırdım! Ablamda uzun bir sessizlik... Duymuştum gittiğinizi ama bunu anlamak ve içselleştirmek kolay mıydı? Lütfen söyler misiniz bunu nasıl başaracağım?

Evinize Gürbüz Tüfekçi ile beraber geldik. İnsanlar, bahçedeki bankların ve çimlerin üzerine oturmuş, kimileri öbek öbek ayakta duruyordu. Çoğu tanıdık ortak dostlarımızdı. Kameramanlar Metin Aksoy'un yardımıyla albümlerden ilk haber için görüntüler hazırlıyorlardı. Kapıda Özlem'i gördüm. Sarıldık birbirimize, sessiz sessiz ağladık. İçeride dostlar vardı. Ali Yüce boynuma sarıldı ağlıyordu. "Ne yaptı Ekmekçi ne yaptı" dedi. Salon dostlarla doluydu. "Aldoğan Hanım'a bir şey söyleyemiyorum" dedim. Söylenecek ne var ki... Çıktık. Güler Baran'ın evinin balkonunda Gürbüz Tüfekçi ile beraber sizin için rakı içtik...

Sonra;

Sonra 23 Mayıs, Çağdaş Gazeteciler, Cumhuriyet gazetesi ve yürüyerek Maltepe Camisi. Sahi bizim ölülerimiz için bir tören yerimiz ne zaman olacak? Bir vaizin ağzından..... savaşa övgüler düzmesini uzun uzun duymak zorunda kaldık. "Bir gün bunun bir yolu yok mu" dediğimde, "Var; A kentinden cenazeyi alır, yıkayalım, namaz kılalım dediklerinde B kentine götürüyoruz orada yaptıracağız, B kentine vardığınızda da, yok biz bütün işlemleri A kentinde yaptırdık dersiniz" demiştiniz.

Abit Dursun ve Gürbüz Tüfekçi ile birlikte Cebeci Asri Mezarlığı akağacın altı... Bizden önce beş altı kişi gelmişti. Mezarcı çalışıyordu. Gömütün içine yakamdaki karanfili attım. Mezarcı işini görürken karanfile dokunmamaya hep özen gösterdi...

Güldikeni Yayınevi sahibi, yayıncınız ve arkadaşınız Mustafa Beyköylü, o günün Cumhuriyet gazetesi ve kendi bastığı Eylül Yazıları adlı kitabınızı gömütünüze koymak için getirmişti. O'na kitabı zaten sizin yazdığınızı, ne Eylül'ü ne de yazılarını unutamayacağınızı, halbuki yazmak için kalem ve kağıda gereksinim duyacağınızı söyledim, biz cami avlusunda beklerken, M. Beyköylü gidip bir tomar kağıt getirdi. Sabahattin Ali gibi yeşil mürekkeple yazmayı sevdiğinizi bildiğim için yanımdaki yeşil tükenmez kalemle birlikte bunları sizin gömütünüze koymak istedim. Sevgili M. Açıktan ve sevgili M. Aksoy "olur" dediler. Ne sevgili bir can taşıdıklarının bilinç ve duyarlılığı ile, sizi sonsuz uykunuza bıraktıktan sonra, verdiklerimi size ilettiler. Sonra karanfil ve kır çiçeklerinin yağmuruna polenler de eşlik etti... Gömütünüzün içinden alarak bir zarfa koyduğum toprağı Aldoğan Ekmekçi'ye verdim.

Sizden ayrıldıktan sonra Uğur Mumcu ve Turan Dursun'a da sevdiğimizi ve bıraktıkları yerden devam edeceğimizi söylemek için uğradık, Duygu Aykal'a da karanfil bıraktık, mezarlarını suladık..

Akşam Mülkiyeliler de Gülay Öktem, Akın Birdal ve kızı, Nebahat Pohlreich, İstanbul'dan gelmiş bir bayan okurunuz, Gülşen Karakadıoğlu, Gürbüz Tüfekçi, Mahmut Makal, Abit Dursun, Engin Tonguç ve Mustafa Beyköylü sizi anmak için birlikte kadeh kaldırdık...

Zaman zaman sizi özledim dediğimde, gözlerinizde sevildiğinizden emin olmanın muzip ışıltılarıyla, Atatürk'e de gönderme yaparak "Beni görmek demek yüzümü görmek demek değildir, beni görmek istediğinizde eserlerime bakın" derdiniz. Baktım! Uyanın Heeey adlı  "imzasız"  kitabınızıın  içinden Cumhuriyet' ten toplu  istifalar  "kesiği", ağabeyiniz Halit Ekmekçioğlu'nun ölümünde yakama taktığım fotoğrafı, Konyalı arkadaşınız Fatma Duru Bahar'ın adresi ve notu bir de İtalya'dan yeşil mürekkeple yazmış olduğunuz kartpostal çıktı. Gün Ola Harman Ola'nın 2. cildini 9.12.1984'de "en iyi duygularla, en iyi dileklerle"  diye imzalamışsınız. İçinden Çağdaş Basın' ın İzzet Kezer özel sayısı çıktı. Kılçıklı Balıklar' ı 16.11.1987'de "Mustafa Ekmekçi'den sevgili Saniye Başer'e", Ankara Notları/1 Tilkiyle Kuyruğu' nu 26.4.1995'te "Sevgili Saniye Başer'e Ankara Notları'ndan bir kesit" diye imzalamışsınız. Ankara Notları/2 Çarıklılar'ı 18.6.1996'da "Sevgili Saniye Başer'e en iyi dileklerle"  diye imzalamışsınız, içinden -15 Ocak 1993'te bizim evde Abit Dursun, Metin Aksoy, ablam Hanife Başer'le birlikte yemek yerken dinlediğimiz "Unutturamaz Seni Hiçbir Şey" adlı şarkının makamını uzun uzun tartışmıştık. Ben nihavend demiştim Metin'se karcığar olduğunu söylemişti. Yemeğine iddiaya tutuşmuştuk, sonra ben şarkının anımsayabildiğim kadarını yazıp Metin'e; sen bunu sonra unutursun diye tarih düşüp paraf ettirmiştim. - işte o not çıktı. Domuzuna Yazılar' ı 18.6.1996'da "Saniye Başer için Domuzuna Sevgiler, Mustafa Ekmekçi" diye, Eylül Yazıları' nı 21.11.1996'da "Sevgili Saniye'ye en iyi, en güzel günler için, Mustafa Ekmekçi" diye imzalamışsınız.

Size kendimi tanıtmam, atmalara kıyamayarak, yıllarca biriktirdiğim Cumhuriyet gazetelerimi nereye verebileceğimi ve bundan sonra nasıl değerlendirmem konusunda beni yönlendirmenizi istemekle olmuştu, sonra çok sevgili Hasan Hüseyin'in hastalığı...

Sizi niye bu denli sevdim? Sanırım sizde biraz da kendimi buldum. Anadolu insanı kalemsiz yazar, kitapsız okurmuş.

Tanıştığımız yıllar 12 Eylül faşizminin ilk yıllarıydı. Memurdum, hepimizin sistem ve yönetimle sorunları vardı, hep yanımda oldunuz... Ve bana "Yaşadığım sürece seni izlemek istiyorum, izleyeceğim" demiştiniz...

Engin gönüllü arkadaşım, özleyerek dostluğunuzu, yokluğunuzu kesik bir kol gibi omuz başımda hep taşıyacağım...

Kitle, Haziran 1997, Sayı: 20
Ankara Notlarım