Bir duyuru okudum Cumhuriyet' te, "Ankara Notları" nın yazarı için bir kitap hazırlığı varmış. Tanıyanlarca anılarının, ellerindeki ilginç fotoğrafların gönderilmesi isteniyor. Kuşkusuz, sevenlerinin, yakınlarının, onu hep yaşatmak isteyenlerin güzel bir girişimi bu. Ekmekçi'yi kim tanımaz? Kimlerin anıları yoktur ki ona ilişkin... Bugün yazdığı gazeteyi açanlar, hala onun köşesine bakınca burkulup kalmıyorlar mı ki...
Belki bin yıllık dostumdu benim, "dost" sözcüğü onun sıcak ilişkileri, yakınlığıyla bambaşka boyutlar kazanıyordu. Evi evim, sofrası soframdı. Tüm acılarımı, sorunlarımı paylaştı. Ne zaman "yukarı" yla başım derde girse, Ankara'da Ekmekçi var diyordum. Bir ben mi böyleydim; tüm başı sıkılanların dert ortağıydı o...
Ülkenin her yanından, öğretmenlerden, işçilerden, halktan sesler ulaşıyordu ona. Sorunlar iletiliyordu. Toplumun nabzındaydı eli. Güzelim kahkahaları Nasreddin Hoca bilgeliğinde, Aziz Nesin bilincindeydi. Kendisine ulaşanlara lafla değil, eylemle yanıt veren çağdaş bir bilgeydi. Sanırım en çok benim başıma gelenlerle başı ağrıdı, canı terledi. Bunları Yasaklı adlı kitabımda, Giz Kokan Suskunluk' ta ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. Diyebilirim ki o kitapları beraber yaşadık, beraber yazdık.
"Karaoğlan Köy Enstitüsü" çıkışlı derdik biz ona. Özgürleşme eylemi Köy Enstitüleri'nin yılmaz savunucusuydu. Türk halkının eğitim hakkına; uyandıran, bilinçlendiren eğitim hakkına kavuşmasına Mustafa Kemal aydınlanmacılığının sürdürülmesine adamıştı kendini. Köy Enstitüleri'nin kuruluş günü olan her 17 Nisan'da aramızdaydı. Foça'da, İstanbul'da, Ankara'da düzenlenen en zor günlere kan veren, can veren oydu. Aydınlar Dilekçesi'nin pırıl pırıl aydını, İnsan Hakları Derneği'nin atan yüreğiydi. Barışın, özgürlüğün, insanca yaşamanın "Ta gün ışıyıncaya kadar/Vakur metin, sade çalan çanıydı."
Yaratıcıydı. Yürekli bir gazeteci ve yazardı. Alnının damarları kabara kabara yazardı yazılarını, sancılarını çekerek. Makale, söyleşi, fıkra dururken ne demekti "Ankara Notları" Elbet kendisine özgü yepyeni bir tür. Kimi zaman onların tümü tadında... İçlerinde anılar, güncelin canlı devinimleri, pek duyulmamış fıkralar, dumanı üstünde okuyucu mektupları... Toplantıları, çeşitli yerlerde verilen yemekleri, toplumsal yaşamın burgaçlarını, çevrimlerini kaçırmaz; bir başkentin civcivli ortamından, bir Sinop'tan, bir Kırklareli'nden gelirdi sesi. Yasalara göre yazılamayanlar, söylenemeyenler ustaca satır aralarında pırıldıyordu. Yanan bir "satır arası" uzmanıydı o...
Konulara yaklaşımı, kıvrak anlatım ustalığıyla yepyeni bir tür dedim "Ankara Notları" için. Tıpkı Nazım Hikmet'in "İnsan Manzaraları" nda uyguladığı kendine özgü işleyimiyle toplumsal, siyasal yaşamımızın en can alıcı kesimlerinden "görünümler" çizerdi Ekmekçi de.... Anılar, fıkralar, mektuplarla geliştirilen sıçramalarla bütünleşiverirdi okurlarıyla..
Kimse onun kadar cesaretle, sevimlice tabulara yüklenememiştir; Türkçeyi, Türkçe ezanı, domuz yetiştirmenin yararlarını savunamamıştır.
En son yapıtı Öksüz Yamalığı Köy Enstitüleri' ne araştırmacı gazeteciliğinin yüreğini, kafasını koymuştur. Onun yayımlanışını görmek, yaşadığı en büyük mutluluktu. Ekmekçi fırınında pişmiş, doyurucu bir somundu o. Enstitüler üzerine yazılan yüzlerce kitap arasında ayrı bir yeri olacaktır o kitabın. Hem aydınlatıcı, hem belgeleyici yaklaşımla işleniyordu konular. Ekmekçi'nin yazılarıyla sürekli gündemde tutulmuştur enstitüler. Kapaktaki tanıtım yazısında vurgulandığı gibi Ekmekçi'nin son kitabına bir tür "Köy Enstitüleri Ansiklopedisi" diyebiliriz.
Her yıl katıldığı Kırklareli Sabahattin Ali Ekin Günleri'nde bu yıl Köy-Koop'ça bir Mustafa Ekmekçi Ödülü verilmeye başlandı. Ben o toplantıda "Ekmekçi aramızda" diyerek, son kitabından "Köy Enstitülü Nadir Nadi" yazısının son bölümünü okudum: "Köy Enstitüleri'nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç, enstitülülerin çocuklarını da köy enstitülü sayar, enstitüleri savunanları da onlardan ayırmazdı. Enstitülerde okumadığım halde 'köy enstitülü' diye adım çıkmıştı. Gazeteciler, 'O, Karaoğlan Köy Enstitüsü'nden' derlerdi. Tonguç'a göre Nadir Nadi, dört dörtlük bir Köy Enstitülüydü. Köy Enstitülü olmak, uygarlığın, çağcıllığın, Atatürkçülüğün de ölçüsü değil miydi? Köy Enstitüleri bu denli baskılarla kapatılmasalar, belki bugün o kurumları savunan değil eleştiren durumunda olacaktım; daha güzel olmaları için. Gericilerin 'Komünist yuvası' dediği, karaladığı kuruluşlara gülle dokunamazdım!
Bugün piyasada, 'Atatürkçü' geçinen yığınla kişi var; bir inceleyiniz: Nazım Hikmet'e 'vatan haini', Köy Enstitülerine 'Komünist yuvası' gözüyle bakıyorlarsa, bunlar gerçek değil, düzmece Atatürkçülerdir!"
Giderayak, bunları söylüyordu halkına Ekmekçi, Kanal E'deki açıkoturuma telefonla katıldığındaki titreyen sesi, coşkusu sevenlerinin kulaklarında, yüreklerinde sonsuza değin yankılanacak...
Dostluğun, sevginin, barışın, demokrasinin, emeğin güzel "enstitüsü" sevgili Mustafa Ekmekçi, sana 17 Nisan'larca sevgiler, saygılar...
Cumhuriyet, 12 Aralık 1997
Olaylar ve Görüşler