Gözlerim Dolu Dolu

Mehmed Kemal

Ekmekçi denilince akla haber gelirdi, haberin doğrusu gelirdi.

Gazeteciliğe başladığında haberin içinde bulmuştu kendisini. Ülkede Köy Enstitüleri kavgası vardı. Köy Enstitüleri bir ortaöğretim kavgası demekti. Hasan Âli Yücel'le Reşat Şemsettin Sirer'in kapışması gibi görünürdü, ama altında cumhuriyetin temelleri vardı.

Mustafa Ekmekçi, bu kavgada görevini yapıyordu.

27 Mayıs 1960 olmuştu, her şey yarım ışıklı bir ortama kavuşmuştu. Ortalığın aydınlanması için hangi ışık bulunursa o yakılıyor, ortalık bu ışıkla aydınlanıyordu. Tonguç ve arkadaşları da bu kavgaya katıldılar.

Bugün karanlığını gördüğümüz ortaöğretim seferberliği kendini göstermişti. Arapça ezan ve imamhatip okullarının fışkırması bu döneme rastlar.

Ulus' un Yazıişleri Müdürü İhsan Ada telefon etmişti. Sana güçlü ve inanılır bir gazeteci gönderiyorum.

"Sen niçin kullanmıyorsun?"

"Bizim gazete pek kaldırmaz."

Yeni İstanbul gazetesinde mesleğe böyle başlamıştı, mavi başlıklı gazete. Daha önceleri taşra gazetelerinde çalışmıştı;  ama onları başlangıç saymıyordu.

İstanbul gazetelerinin Ankara büroları Ekmekçi'yi kapışıyorlardı. Fakat o doğru habercilikten vazgeçmiyordu.

Bu arada askeri darbeler oldu, haber değerlendi. En değerli haber Ekmekçi'de gelip düğümleniyordu. Sıkıntıya düştüğü günler oldu. Sağlam haber...doğru haberden şaşmadı.  Ankara ile İstanbul arasında doğru haberin trafiği Ekmekçi'nin elindeydi. Birçok gazete dolaştıktan sonra Cumhuriyet' te yerini ve değerini buldu. Nadir Nadi'yi çok sevmişti. Nadir Nadi'nin hem gazeteciliğini sevmişti, hem dostluğunu.

Yıllardır aynı sütunda Müşerref Hekimoğlu, Mustafa Ekmekçi birlikte yazıyorduk. Sütun demeyin, bir sütunda Ekmekçi harikalar yaratıyordu. Yeni bir gazetecilik örneğini o bulmuştu. Gözden kaçan, kaybolan haberleri bulur, satır aralarından anlamlar çıkarırdı. Sanıyorum "satır araları" deyimi de onun bulgusuydu. Nice gözden kaçmış olayı satırlar arasından süzüp çıkarmanın ustasıydı. Kendine özgü bir gazetecilik çığrını açmıştı. Bir sütuna bir kitap sığdıracak kadar yazıları vardı. Son zamanlarda geçmiş olayların üstüne giderek onlara yeni anlamlar vermesini bilmişti.  Kendine özgü kişiliği altında sessiz, sakin durur, sonra fırtına çıkaracak olayları keşfederdi.  Son zamanlarda sağlığını bozacak kadar sıkı bir çalışmaya kendini vermişti. Bilinmeyen olaylara ışık tutmaya hazırlanıyordu.

"Şu yaptığımız gazetecilik bana az geliyor" diyordu. Gazeteciliğin ötesinden de ötede bir gazetecilik arıyordu.  Her şeyin karman çorman olduğu bir dönemde bir hastalığa tutulması bizi elbette çok üzmüştür. Uğur Mumcu'nun ardından giden bir değerdi. İkisi de araştırmacı gazeteci. Ayrı ayrı alanları araştırıyorlardı.

Elli yıldır bir tezgâhta haber dokuduk, hem yazdık hem okuduk. Uğurlarken, gözlerimin dolu dolu olması yetmiyor.

Cumhuriyet, 24 Mayıs 1997
Politika ve Ötesi