Ekmekçi'yle Kültür Şenliklerinde

Oktay Ekinci

Çoğu köşe yazarı, okurlar için "soyut" bir kişiliktir. Ne düşündüğü, neyi tartıştığı çok iyi bilinir, ama "nasıl yaşadığı" pek bilinmez.

Mustafa Ekmekçi ise bu genel tiplemenin dışında, yine okurlar tarafından hemen her yönüyle tanınan, bilinen bir yazardı.

Soyut değil "somuttu".

Çünkü denebilir ki belki de okurlarının hemen tümüyle şu veya bu şekilde birlikte olmuş, kısa ya da uzun söyleşmiş, yine çoğunun özel sorunlarını bile dinlemiş, ayrıca sayısız okurunun da adını yazılarında anarak, onlarla olan birlikteliğini sürekli belgelemişti...

Ekmekçi ile biz, özellikle Anadolu kentlerindeki kültür şenliklerinde sık sık birlikte olduk. Onun konusu elbette ki önce güncel politikaydı. Çevresini saranların düşüncelerini dinlemeyi daha çok yeğler, kendi fikrini ise köşesine saklardı. Böylece yine şu çoğu köşe yazarında gözlenen "sürekli akıl veren" kişi olmak yerine, "halkı konuşturan" bir öğretmen gibi davranır, doğru ve ilginç bulduğu görüşleri de bu kez bir gazeteci olarak kamuoyuna yansıtırdı. Elbette yine isimleri de vererek ve o görüşlerin ne anlama geldiğini de ustalıkla yorumlayarak...

Ekmekçi'nin bende en çok etki bırakan bir başka yanı da yine aynı kültür şenliklerinde bizim işlediğimiz "çevre" konularına olan gerçekçi ve "halktan yana" yaklaşımları olmuştur. Çevreyi kirletenin, tarihsel ve doğal mirası yok eden yatırımları planlayanların, kültür değerlerini tehdit eden imar kararlarını alanların, temelde "halk olmadığını" en iyi anlatan Ekmekçi'ydi. Bu nedenle de çoğu uzmanın "anlaşılır kılamadığı" gerçekler, Ekmekçi'yle yaptığımız çevre söyleşilerinde ve onun kimi yazılarında "açıkça anlaşılır" bir şekle bürünürdü.

Örneğin bir keresinde o çok sevdiği Torbalı'nın kültür şenliğinde yine birlikteyken, bizim çevre panelini dinlemekle de yetinmeyerek konuşmacılara yönelttiği "sorularıyla" daha bir anlamlı kılmıştı. Toprağın, suyun ve havanın hızla kirlendiği doğruydu; ama acaba "kimler" kirletiyordu?

Ya da tarihsel yapıların sürekli yok olması artık durdurulmalıydı; ama acaba bunları yine kimler ve "hangi amaçlar" için yıkıyorlardı?

Soruları da tıpkı kendi yazarlık kimliği gibi "somut" olunca, bunlara verilen yanıtlar da sorunların çok daha gerçekçi olarak sergilenmesine neden oldu. O gün bugündür ben de artık yazılarımda hep sadece sorunlara değil, "sorumlulara" da yer veriyorum.

Doğruları ve güzellikleri belirtirken de bu çabaların "kahramanlarını" tanıtmaya özen gösteriyorum.

Ekmekçi, son rahatsızlığı nedeniyle yazılarını yazamadığında bir yanımız zaten eksilmişti.

Şimdi artık hiç yazamayacak ve bu eksikliğimiz hiç giderilemeyecek. Yani denebilir ki yokluğu da "somut" olacak. Bu zamansız ayrılığa ise ne biz alışabileceğiz ne de sevgili okurları alışabilecek. Hele kültür şenlikleri, belki de hep sönük geçecek...

Cumhuriyet, 25 Mayıs 1997