Kısım 3: Ekmekçi Sayrılarevinde

Mustafa Ekmekçi Yoğun Bakımda

• Çift taraflı zatürree geçiren yazarımız Mustafa Ekmekçi, Ankara Üniversitesi Kalp Merkezi'nde tedavi altına alındı.

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Yazarımız Mustafa Ekmekçi, solunum yetmezliği ve çift taraflı zatürree tanısıyla Ankara Üniversitesi (A.Ü.) Kalp Merkezi'nde yoğun bakım altına alındı. Çift taraflı zatürree geçiren Mustafa Ekmekçi, 30 Nisan Çarşamba günü A.Ü. Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Merkezi'ne kaldırıldı. Burada iki gün süren tedavinin ardından 2 Mayıs Cuma günü A.Ü. Kalp Merkezi'ne nakledilen Ekmekçi, Koroner Yoğun Bakım Servisi'ne alındı. Tedaviyi yürüten A.Ü. öğretim üyelerinden Prof. Dr. Güneş Akgün,  yazarımızın "çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği" tanısıyla yoğun bakıma alındığını bildirdi. Ekmekçi'ye bağlanan oksijen aletini henüz çıkaramadıklarını bildiren Akgün, "Zamana ihtiyacımız var. Bu durum birkaç ay da sürebilir. Umudumuz, toparlanması" dedi. Akgün, Ekmekçi'nin narkoz altında bulundurulduğunu belirtirken, yazarımızın yanına bir süre ziyaretçi kabul edilmeyeceğini söyledi. Kroner Yoğun Bakım Servisi yetkilileri, yaklaşık 9 yıl önce kalp krizi geçiren Ekmekçi'nin, böbrekleri ile kanama geçiren midesinde de tedavi uygulandığını bildirdiler.

Cumhuriyet, 6 Mayıs 1997

* * *

Gazeteci Ekmekçi Yoğun Bakımda

ANKARA - Cumhuriyet  gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi, solunum yetmezliği ve çift taraflı zatürree nedeniyle yoğun bakıma alındı. Ekmekçi'nin geçen çarşamba günü rahatsızlandığı ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Merkezi'ne kaldırıldığı öğrenildi. İki gün süren tedaviden sonra aynı hastanenin Kalp Merkezi'ne nakledilen Ekmekçi, Koroner Yoğun Bakım Servisi'nde tedavi altına alındı. Durumu dün ağırlaşan Ekmekçi'ye, çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği tanısı konulduğu bildirildi. Yetkililer, yaklaşık 9 yıl önce kalp krizi geçiren Ekmekçi'nin, böbrekleri ve kanama geçiren midesine de tedavi uygulandığını bildirdiler.

Ateş, Dünya, Radikal, Sabah, Son Çağrı, Zaman, 6 Mayıs 1997

* * *

Ekmekçi'nin Durumu İyi

ANKARA - 30 Nisan Çarşamba günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Merkezi'nde tedavi altına alınan Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Mustafa Ekmekçi'nin sağlık durumu iyiye gidiyor. Doktorlar, çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği tanısı konulan Ekmekçi'nin tedavisinin olumlu sonuç verdiğini bildirdiler.(AA)

Radikal, 7 Mayıs 1997

* * *

Mustafa Abi Saçmalama!

AYDIN ENGİN

N'oluyor Mustafa  Abi? Sırası mı şakanın? Yoğun bakımlara yatmak filan nerden çıktı şimdi?

Habercilik mesleğini yoğun yaşamayı öğrettiğin yetmedi, şimdi de yoğun bakımda yaşamayı mı öğretmek niyetin?

Ağabey, bırak saçmalamayı...

Bencileyin alaylı gazeteciler mesleği ustalardan öğrenir. Ustalarım benimle övünmeyebilir. Ama bak, ben ustalarımla övünürüm. Kimiyle yan yana çalıştım. Kimileri dolaylı ustalarım oldu.

En çetrefil konuyu yalınkatlaştırmadan yalınlaştırmayı, en okunmaz haberi okunur kılmayı Hasan Pulur Ağabeyimden öğrendim. Kemal Bisalman'dan haber yazmayı, bir haberi dört kez yazmayı, yine beğenmeyip, yırtıp atıp, beşinci kez yazmayı öğrendim: "Ölçü sensin avanak! Bak yazdığın habere. 'Ben bu haberi okur muydum' diye sor kendine. Evet diyene kadar da yazdıklarını çöpe atmayı öğren."  Bir haber fanatiği, Abdi İpekçi bana bir haberi en az iki kez doğrulatmadan Yazıişlerine teslim etmemeyi öğretti. Çetin Altan'dan gizli dil lezzetlerini bulup çıkarmayı öğrendim: "Şiirden tat alamayan dangalaktan muhbir olur, ama muhabir olamaz!.." Cüneyt Arcayürek haber kaynağı uyumadan yatmamayı, uyanmadan kalkmayı belletti bana. İlhan Selçuk küfretmeden tepeden tırnağa boyamanın, yağlamadan övmenin örneklerini serdi önüme. Ve Mustafa Ekmekçi...

Geri kalanını ve ille de haberle yatıp haberle kalkmayı da senden öğrendim ağabey:

Bizim meslekte en büyük rütbe muhabirliktir. Köşe yazarıymış, yazı müdürüymüş, genel yayın yönetmeniymiş, geçicidir. Muhabir kalıcı!..

Yeni Ortam' la başlayan eski, çok eski, yirmi altı yıllık bir usta-çırak ilişkisi bizimki. Usta-çırak, ağabey-kardeş.

Oya Baydar senin için "insan ilişkileri sanatçısı"  der. Doğrudur. Beni kovduğu gün patrona telefonda söylediklerini nasıl unuturum:

Patronsunuz. Sizinle maaşları, Ankara bürosunun idari sorunlarını, kağıt stoklarını filan konuşurum. Ama haberi yazı müdürümle konuşmam lazım. Lütfen söyleyin yazı müdürüm arasın beni...

Bir usta çırağına başka nasıl omuz verirdi acaba?

* * *

Ya uzun siyasal göçmenlik yıllarımda, o karanlık, zor günlerde handiyse gün aşırı çalan telefon ve Ankara'dan Frankfurt'a ulaşan o bildik soru:

"N'aber?"

Senin çırak, belki birkaç dakika önce Frankfurt'tan İstanbul'u, Ankara'yı aramıştır. Eski tanıdıkların, meslek arkadaşlarının sesini duymak istemiştir. 12 Eylül karanlığında üşüyen yüreğini ısıtmak istemiştir. Ah, açılan telefonlardaki o yüzyıllar gibi gelen sessizlikleri iyi bilir. Sessizliği izleye, tekleye, duraklaya:

"Burada durum çok kötü. Telefonlar filan dinleniyor biliyor musun? Evren Paşa da yurtdışındaki kaçaklara çok kızıyor zaten..."

Telefonu, yüreğin daha üşümüş kapatırsın sessizce. Çok geçmez telefon çalar birden

"N'aber?"

Saçmalama Mustafa Abi! Ne demek şimdi? Yoğun bakımlar, böbrek yetmezlikleri, kalp spazmları, çift taraflı zatürreeler...

Daha bir hafta önce grip olup yatağa düştüm, üç-dört gün yazı yazamadım diye telefonda beni fırçalayan sen değil misin? Her biri tek başına bir adamı götürebilecek hastalıkların tümünü kuşanıp yoğun bakımlara yatarak neyi kanıtlamak istiyorsun ki? "Sen bir gribe boyun eğdin. Bak gör bakalım Mustafa Abin nelerin üstesinden gelir"i mi söylemek niyetin.

Gözünü seveyim Mustafa Abi saçmalama. Kalk lütfen. O hilesiz hurdasız kahkahanı patlat gene n'olur. Öyle içten kahkaha atmayı İstanbul'da Semih Balcıoğlu, Ankara'da sen tekelinize almışsınız. İyi, tamam. At öyleyse kahkahanı.

Ağabey, sen bu yazıyı okurken ben Süleyman (Demirel) amcamla Polonya yolunda olacağım. Üç gün sonra döndüğümde doktorlardan kaçamak bir duble atarız ağabey. Haydi bırak saçmalamayı. Ben üç-dört gün yokum. Türkiye sana emanet. Haber sana emanet...

Beni üzme ağabey...

Ağlatma beni usta!..

Cumhuriyet, 7 Mayıs 1997

* * *

Mustafa Ekmekçi'de Kısmi İyileşme

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği tanısıyla Ankara Üniversitesi (A.Ü.) Tıp Fakültesi Kalp Merkezi'nde kontrol altına alınan yazarımız Mustafa Ekmekçi, tedavisinin ikinci aşaması için İbni Sina Hastanesi'ne nakledildi.

Yazarımızın Kalp Merkezi'ndeki tedavisini yürüten A.Ü. öğretim üyelerinden Prof. Dr. Güneş Akgün,  Ekmekçi'nin mide ve böbreklerine uygulanan tedaviden olumlu sonuç alındığını, kısmi iyileşme görüldüğünü bildirdi.

Ekmekçi, solunum yetmezliği tedavisi için dün A.Ü. Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi Reanimasyon Servisi'ne nakledildi. Doktorları, Reanimasyon Servisi'nde oksijen aletine bağlanan Ekmekçi'nin durumunda görülen kısmi iyileşmenin sürdüğünü bildirdiler.

Henüz yanına ziyaretçi kabul edilmeyen yazarımızın bilincinin açık olduğu belirtildi.

Çok sayıda okurunun yanı sıra meslektaşları, bazı siyasetçi ve hükümet üyeleri de hastanede bekleyen ailesini ziyaret ettikleri Ekmekçi'nin sağlık durumu hakkında sürekli bilgi alıyorlar. Sağlık durumu hakkında bilgi almak üzere Ekmekçi ailesini arayanlar arasında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile eski SHP Genel Başkanı Erdal İnönü de yer aldı.

Cumhuriyet, 9 Mayıs 1997

* * *

Mustafa Ekmekçi İyileşiyor

ANKARA - Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi'nin sağlık durumunda kısmi iyileşme görüldüğü bildirildi. Alınan bilgiye göre, çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği tanısıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Merkezi'nde kontrol altına alınan Ekmekçi, tedavisinin ikinci aşaması için İbni Sina Hastanesi'ne nakledildi.

30 Nisan günü hastaneye kaldırılan Ekmekçi'nin Kalp Merkezi'ndeki tedavisini yürüten Prof. Dr. Güneş Akgün, mide ve böbreklerine uygulanan tedaviden olumlu sonuç alındığını, solunum yetmezliği tedavisi için A.Ü. Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi Reanimasyon Servisi'ne nakledilerek oksijen aletine bağlandığını ve kısmi iyileşme görüldüğünü bildirdi.

SiyahBeyaz, 9 Mayıs 1997

* * *

Çarliston

MÜŞERREF HEKİMOĞLU

 (.....) Eskimeyen Oyun'da bir söz var, ihtiyarlamadan nasıl uzun yaşanır, diye soruyor kadın.

Oysa uzun yaşamak gerekiyor. Bir süre görüşmediğim dostlar, "Sizi çok iyi gördük" deyince çok seviniyorum, iyi olmak zorundayım, diyorum, sevgili Mustafa Ekmekçi'nin de bir an önce iyileşmesini diliyorum. Çünkü, görmek istediklerimiz gerçekleşmedi henüz. Özlemimiz dinmedi. Burası bizim ülkemiz, güzel Türkiye'miz diye şarkılar söyleyeceğimiz günler de gelecek yakında. Dansa çağıracağız sevdiklerimizi. Belki de çarliston yapacağız hep birlikte ya da halay çekeceğiz, yan yana, can cana. Mustafa Ekmekçi'nin bir an önce Cumhuriyet'e, köşesine, dostlarına dönmesini diliyorum.

Cumhuriyet, 9 Mayıs 1997
Ankara.. Anka...

* * *

Ateşten de Yakıcıdır Beklemek

SERVER TANİLLİ

Keyfim yerinde değil sevgili okurlarım. Hemen aklınıza politika alanındaki sinir bozucu olaylar gelmesin. Bu kez neden başka. Duymuş olacaksınız, bizim Mustafa Ekmekçi hasta. Bütün okurları, bütün sevdikleri gibi, ben de günlerdir, bir müjdeli haber alırım diye telefon başındayım.

Bir Arap atasözüdür: "Bekleyiş, ateşten daha yakıcıdır"  der.

Benimkisi, daha doğrusu hepimizinki de öyle.

Sevgili Ekmekçi'nin, aziz dostumun tez günlerde sağlığına kavuşmasını diliyorum.

Ve kalemini eline almasını bekliyorum.

* * *

Bekleyişten açıldı, sürdürelim.

Mitolojinin, edebiyatın, hele hele şiirin önemli temalarından biridir bekleyiş.

Aklınıza ilk gelen de, kuşkusuz Penelopeia'nın bekleyişidir.

Troia dönüşü, Kral Odysseus, yurduna hemen kavuşamaz; oradan oraya sürüklenip durur yıllarca. İthaka'da bıraktığı eşi Penelopeia pek güç durumdadır. Kocasının öldüğüne inanmaz ve oğlu Telemakhos'la beraber bekler. Ne var ki komşu adalardan, onunla evlenmek isteyen krallar, savaşçılar, soylu kişiler, adaya doluşur. Odysseus'un sarayına yerleşir ve Penelopeia içlerinden biriyle evlenmeden İthaka'dan ayrılmayacaklarına and içerler.

Ne yapar Penelopeia?

Onları bıktırıp adadan kaçırtma yoluna başvurur: Eline aldığı bir örgüyü bitirmeden kimseyle evlenmeyeceğini söyler. Gündüz ördüğünü geceleri çözer. Bu böylece sürüp giderken, hizmetçilerden biri Penelopeia'nın kurnazlığını anlar, onunla evlenmek isteyenlere haber verir. Kraliçe, suçüstü yakalanınca, "Biraz daha bekleyin, bir süre sonra içinizden birini seçeceğim" der.

Sonunu biliyorsunuz öykünün.

Kazanan Penelopeia olur, Odysseus'la kavuşmaları baldan tatlıdır.

Beklemesini bilmek gerek...

Mitolojinin yine bekleyiş üstüne başka güzel öyküleri varsa da, şiire geçelim.

* * *

Divan şiirimizde, halk edebiyatımızda bekleyişi dile getiren pek güzel şiirler yazılmıştır.

Çağdaş şiirimizde de konu ustaca işlenmiştir.

Örnekler arasında, Attila İlhan'ın, nedense antolojilere alınması unutulmuş, bireyselle sosyalin iç içe geçtiği nefis bir şiiri vardır ki, çok severim. "Sakın ha"  adını taşıyan bu şiirle bitirelim yazımızı.

Sabiha bu adamlar beni alıp götürecek
sakın ha ağlamanı istemiyorum
soracakları varmış yıllardır sorarlar
anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek
ilk götürülüşümü bak hatırlıyorum
sendikaya yazıldığım günlerdi sanıyorum
otomobil farlarına yağmur yağıyordu
cıgaram ıslanmış sokaklar nedense dar
bu defa aksi gibi zilzurna ilkbahar.

çocuğa bir şey söyleme Sabiha belli olmaz
sakın ha ağlamanı istemiyorum
bakarsın çabuk biter akşama evdeyim
uzayacak olursa git Hüseyin'i bul!
eli kızıl kanda olsa bizi bırakmaz
çantamı hazırlarsın pijamam terliklerim
izin verirlerse seni de beklerim
hani bir gülümsemen vardır sanki İstanbul
gözlerin gözlerimi bulur bulmaz
içimde bütün şehir atlıkarınca gibi
döner ha döner ışık renk ve pul.

hay Allah bu ilkbahar beni öldürecek
rüzgardaki kokular dudaklarımdaki tuz
bu adamlar Sabiha beni alıp götürecek
günlerden cuma sabah saat dokuz
sakın ha ağlamanı istemiyorum
paran var mı yok mu bilemiyorum
al şu yüz lirayı yanında bulunsun
yüz de bana kalıyor varımız yoğumuz
çocuğa bir şeyler al onunla avunsun
beyler ben hazırım haydi gidiyoruz.

Sabiha unutma seni bekliyorum

Cumhuriyet, 9 Mayıs 1997
Bir Bakıma

* * *

Mustafa Ekmekçi'ye Mektup

ATTİLA AŞUT

Sevgili Ekmekçi,

Ben sana hep sürgünden ya da cezaevinden yazmaya alışmışım... Şimdi böyle evimden yazmak, garibime gidiyor!

Ama, yazmak zorundayım...

Çünkü, günlerdir senden doğru dürüst bir haber alamıyorum...

Cumhuriyet' teki köşen boş...

Evindeki telefon yanıt vermiyor...

"Ben Mustafa Ekmekçi..." diyen sesini özledim...

Telesekretere bıraktığım notları sana kim ulaştıracak?

Gazetedeki dostlar, sağlığından yana enikonu kaygılı...

Sağınlar, "kısmi bir iyileşme" den söz ediyorlar; ama yine de umut verici bir açıklama yapmaktan kaçınıyorlar...

Bütün bildiğim şu:

30 Nisan'dan beri Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi görüyorsun...

Önce, Göğüs Hastalıkları Merkezi'ne kaldırmışlar seni...

Oradan, Kalp Merkezi'nin Koroner Yoğun Bakım Servisi'ne...

Dün de İbni Sina Hastanesi Reanimasyon Servisi'ne naklederek oksijen aygıtına bağlamışlar...

Şimdi "sayrılarevi" nde, o çok sevdiğin "sağın" ların ve "bacı" ların denetiminde "yoğun bakım" dasın...

Üstelik, maşallahın varmış!

Bilcümle "sayrılığı"  kuşanıp öyle gitmişsin...

Çift yanlı zatürree, mide kanaması, solunum yetmezliği, böbrek yetersizliği, yürek sancıları, falan filan...

Ne oluyor yahu, birdenbire bu kadar "illet"  nereden çıktı?

Bilirsin, Talibi Coşkun adında dev cüsseli pehlivan yapılı bir halk ozanımız vardı...

Dolaştığı kent ve kasabalarda, kendisini, "Aşkın Pehlivanı" diye tanıtırdı!

Sen de şimdi "Sayrılıkların Pehlivanlığı" na mı soyundun?

Senin bunca rahatsızlığı bedeninde taşıman, nedense bana, Edip Cansever'in ünlü "Masa"  şiirini anımsattı:

"Masa da masaymış ha /  Bu kadar yüke bana mısın demedi!"

Sen de bu kadar sayrılığa "bana mısın"  deme, e mi!

Zaten, sen bu işlere şerbetli sayılırsın Ekmekçi!

1988 yılında yediğin o büyük yürek vurgununu düşün!

Nasıl üstesinden gelmiştin, unuttun mu?

Bu vartayı da atlatacağından kuşku duymuyorum.

Çünkü, işimiz çok ve bu kavgada sana gereksinmemiz var!

Şu sıralar ülkede yaşananları bir bilsen!

Yoğun bakımdasın ve olup bitenlerden haberin yok...

Oysa, "şehir eşkıyası", İstanbul'un göbeğinde televizyon basıyor, gazeteci dövüyor, barmen öldürüyor..

Baksana, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz bile, "Eşkıya iktidardadır!" diyor...

Böyle bir dönemde, bizim sayrı olma hakkımız bile yok, sevgili Ekmekçi!

Haydi, sık dişini ve kalk ayağa!

Cumhuriyet' teki "Ankara Notları"  seni bekliyor!

"Yazı günleri" nde "çatısı çatılacak"  konular seni bekliyor!

Dostların, arkadaşların, meslektaşların, okurların, sevdiklerin seni bekliyor!

Yokluğun bize yabancı!

Biz buna hazır değiliz!

"İki eli kanda olsa, yine de aksatmaz yazılarını Ekmekçi!.." diyor okurların.

Çünkü, öyle alıştırmışsın onları, suç senin!

Hacı  ile Bacı' nın uğursuz saltanatı yıkılmadan, çetelerin defteri dürülmeden, mafyanın kökü kazınmadan, "ekmek, gül ve özgürlük günleri" gelmeden bir yerlere çekip gitmek yok, tamam mı?

Halkımız bizi seviyor, bize güveniyor, bizden çok şey bekliyor!

Şu günlerde, "basın"  olarak halktan büyük sevgi ve saygı görüyoruz..

Hangi kuruma gitsek, "İyi ki sizler varsınız! Sizlerle gurur duyuyoruz!" diyen insanlarla karşılaşıyoruz.

Demek ki, yalnızca Erbakan' la, Çiller' le, Ağar' la "gurur duyan" insanlar yaşamıyor bu ülkede!

"Bir kısım medya"  emekçilerini sevenler de var!

Kırk yıllık gazetecilik yaşamımda, -27 Mayıs dönemi dışında- şu son günlerdeki kadar "itibar"  gördüğümüzü hiç anımsamıyorum.

Mesleğimize yönelik bu büyük ilgi ve güvenin kaynağında, senin gibi namuslu kalemlerin emeği, alın teri var!

* * *

Haydi Ekmekçi, kalk ayağa!

Şimdi ölmenin sırası değil!

Meydanı hırsıza, uğursuza, namussuza bırakmayalım!

Vurguncunun, soyguncunun, yalancının ve talancının üstüne, hep birlikte yürüyelim!

Düşmana inat, biraz daha uzun yaşayalım ki, domuzların sevinci kursaklarında kalsın!

 

 

SiyahBeyaz, 9 Mayıs 1997
Üçüncü Göz

* * *

Cezayir Olmak

MEHMED KEMAL

Olaydan sonra herkes kınıyor. Alan da kızıyor, satan da kızıyor. Flash TV bir yarış atı oldu.

Şöyle diyor:

"Hangi nedenle olursa olsun bir televizyona yapılan silahlı saldırıyı kınıyoruz. Televizyonu kim almak istiyorsa satarız. Özer Bey'e de satarız, parası olana satarız. Parası var biliyoruz, isterse taksit yaparız."

Görüyorsunuz TV ne kılıklara girdi.

Hoppppp....

Haraç mezat satıyorum.

Hedef doğrultusunu şaşırırsa polis yanlış konferansı basar, yanlış kapıyı çalar.

Her şey ilk bakışta karman çorman görünüyor, ama aslında bir dümeni, bir mantığı var. Bu düzen içinde deviniyor her şey. Akşener'e siyasal tetikçi dediler, doğru mu? Tetikçiliği mafya çıkardı, uyguladı da. İlk şaşkınlığın belirtileriydi. İlk rüşvetçiler birbiriyle çatışınca acemi olanı "makbuz" istemişti de "Rüşvetin makbuzu mu olur?" yanıtını almıştı.

İngiliz seçimleri sonuçlandı da işler biraz tavsadı. Resmi demeçlere göre hukukun gereği yapıldı, iktidardakiler "eşkıya" oldu. Mafyanın kökü ancak böyle kazınırdı, kazınmaz. Şuna bakın:

"Flash TV'ye yapılan saldırıdan Tansu Çiller mi sorumlu" sorusuna verilen yanıt:

"Türk milleti ariftir" oluyor.

Ariftir.

Açıktan açığa, gizliden gizliye bir korku dolaşıyor. Herkes bu korkunun etkisinde.

"Türkiye Cezayir olur."

Olur mu?

Dalga dalga dolanan korku böyle...

Cezayir'de her gün birçok insan ölüyor. Ölülerin yüzlere çıktığı oluyor. Niçin ölüyor bu insanlar? İslam uğruna... Fanatik bir İslam tutkusu almış başını gidiyor.

Cezayir bir Fransız sömürgesiyken de böyle bir kıyım geçirmişti. Bu savaş, dahası bu kıyım Fransız'la Cezayirli arasındaydı. Epeyce uzun sürdü. Cezayir özgürlüğünü kazanarak bağımsız oldu.

Bu savaş ne oluyordu? Kör bir dövüştü.

İslamın fanatik İslamla dövüşü.

Gazeteler bunun kör bir dövüş olduğunu yazıp duruyordu. Tahran Times:

"Türkiye Cezayir olur"  diyordu.

"Cezayir gibi olmak."

Korkmasa da insanı ürperten bir çekingenlik insanın çevresinde dolaşıyor.

Türkiye bir Cezayir olurdu, olmazdı, ama bir fanatik İslam çemberi, Pakistan, Afganistan, İran, dağınık İslam alemini sarıyordu. Önü alınmazsa bu çember daha da saracaktı. Bunu aklı başında olan görüyordu. Bir partinin güdümündeki bu akım almış başını yürüyordu.

Tehlikeyi ilk gören askerler olmuştu. Tehlike iki türlüydü: Bir askerin gördüğü bir de gösterdiği...

"Türkiye Cezayir olmamalı."

Gözlerimiz Ekmekçi'nin sağlık haberlerinde, sağlık haberleri de geliyor. Mutluyuz. Doktorlar konuştukça rahatlıyoruz.

Cumhuriyet, 10 Mayıs 1997
Politika ve Ötesi

* * *

Ekmekçi'nin Tedavisi Sürüyor

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği tanısıyla kontrol altına alınan yazarımız Mustafa Ekmekçi'nin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi'ndeki tedavisi sürüyor. Tedavisi narkozla sürdürülen Ekmekçi'nin yanına ziyaretçi kabul edilmediğini bildiren doktorlar, çok yoğun telefonlara da yanıt veremediklerini, yazarımızın sağlık durumu hakkında gerekli açıklamaları aileye yaptıklarını söylediler.

Çift taraflı zatürree ve solunum yetmezliği rahatsızlığı görülen Mustafa Ekmekçi, geçen çarşamba günü kaldırıldığı A.Ü. Kalp Merkezi'nde gördüğü tedavinin ardından önceki gün İbni Sina Hastanesi'ne nakledildi. İbni Sina Reanimasyon Servisi'ne yatırılan Ekmekçi'nin akciğerlerine yönelik tedavinin sürdüğü bildirildi. Doktorları, Ekmekçi'nin sağlık durumu hakkında net bir açıklama yapmak için erken olduğunu, yoğun tedavinin sürdüğünü söylediler. Yanına ziyaretçi kabul edilmeyen Ekmekçi'nin bilincinin açık olduğunu, ancak narkozla tedavi uygulandığını bildiren doktorlar, yazarımızın okurları ve dostlarından gelen yoğun telefonları yanıtlayamadıklarını söylediler. Doktorlar, Ekmekçi'nin sağlığı hakkındaki gelişmeleri ailesine bildirmekle yetinmek zorunda kaldıklarını açıkladılar.

Yazarımızın eşi Aldoğan Ekmekçi de, yoğun ilgiye teşekkür ederken doktorların telefonlara yetişemediklerini, gelişmeler konusunda bilgi almak için arayanlara evden yanıt vermeye çalıştıklarını söyledi.

Cumhuriyet, 10 Mayıs 1997

* * *

Mustafa Ekmekçi'nin Filmleri Umut Verdi

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Solunum yetmezliği ve çift taraflı zatürree tanısıyla geçen çarşamba günü yoğun bakıma alınan yazarımız Mustafa Ekmekçi'nin tedavisi sürüyor. Yazarımızın tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi A.Ü. İbni Sina Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Asuman Uysaler, "İyiye gidiş var. Son filmleri bizi biraz daha umutlandırdı" dedi. Solunum yetmezliği ve çift taraflı zatürreeden rahatsız olan Mustafa Ekmekçi, geçen çarşamba günü A.Ü. Kalp Merkezi'nde tedavi altına alındı. Burada kalp, böbrek ve midesine tedavi uygulanan Ekmekçi, daha sonra A.Ü. Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi'ne nakledildi. Halen İbni Sina Reanimasyon Bölümü'nde bulunan Ekmekçi'nin narkoz altında tedavi gördüğü bildirildi.

Cumhuriyet, 16 Mayıs 1997

* * *

Aman Ekmekçi, Sakın Ha!

GÜLŞEN KARAKADIOĞLU

 

Daha yapacağımız çok şey var.. Sevda Cenap And Vakfı'nın konserine gittiğimizde bana iki kitabınızı getirmiştiniz,  beni mutlu eden ithaflarınızla...

"Çarıklılar" ve "Eylül Yazıları..."  "Şöyle bir yere saklayalım da kimse görmesin, elimde fazla yok" demiştiniz. Sonraki birkaç günlük tatilde keyifle okundu ailem tarafından...

Konser dönüşü arabaya aldığımız üç genç kızı hatırlıyor musunuz? Bir süre gittikten sonra sormuştum: "Hangi gazeteyi okuyorsunuz?" diye... "Cumhuriyet" dediler... "Peki biliyor musunuz, yanımda oturan kim?" dediğimde Mustafa Ekmekçi'yle birlikte olduklarını fark ettiler. Birisi çığlık attı "Ah, şimdi annem burada olacaktı"  diye. Konya'da üniversitede okuyorlarmış. Yola çıktığımızda Beethoven'dan bir şey var mı dediniz. Konserde protestocuların zaman zaman hırpaladıkları 10. senfoniyi teybe yerleştirmiştim bile. "Bu ikinci şölen oldu dediniz."  Kaseti alıp kopya etmek istediniz, "Ben size en kısa zamanda getireceğim"  dedim. Kaset hazır haberiniz olsun...

Sizden çok şey öğrendik, biz okurlarınız. Dayanışmayı, hoşgörüyü, tevazuyu, doğru sözlüğü. Ama çok şey daha istiyoruz.

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na gereken özen ve ilgi gösterilmediği için Bakanlık adına bana nasıl kızmıştınız bir sabah 06.00'da arayıp. Bir başka gün, birlikte çalıştığım bir yetkili hakkında bilgi istemiştiniz. Ben, birlikte çalıştığım bir arkadaş hakkında böyle bir şey yapmanın olanaksız olduğunu söylediğimde bir an susup, "Aferin, sana da böylesi yakışır"  demiştiniz...

Demokrasi adına kimin desteğe, dayanışmaya gereksinimi varsa onun yanındaydınız.

Biliyor musunuz, her yerden, herkes sizi arıyor, iyileşmenizi bekliyor. Cumhurbaşkanı arıyor  "Kara Mustafa'yı benim için öp"  diyor Aldoğan Hanım'a. Deniz Baykal ne yapabileceğini soruyor. Akhisar'dan bir şoför gece yarısı arıyor "Mustafa Abim nasıl?"  diye. Eylem ile Özlem, "kızlar"  diye seslenmeni bekliyor.

Bakın Ankara Müzik Festivali sürüyor. Jan Garbarek konser verdi. Danimarkalı bir perküsyonisti vardı, şaşırtıcı bir yetenek. Jan Garbarek'e dinleyici defalarca bis yaptırdı. İdil Biret konserleri müthişti. Yarın gece Antonio Canales Flamenko Balesi var.

Ekin Tiyatrosu'nu turnelerde yasaklıyorlarmış. Biliyorsunuz "Memleketimden İnsan Manzaraları" nı oynuyorlar. Onlara yardım olanağı aramak gerek.

Emre Kongar'ın "Demokrasi ve Laiklik"  isimli kitabı çıkmış Remzi Kitabevi'nden. Bugünlerde yaşamımızı karabasana dönüştüren konulara çok net, berrak ve bilimsel yaklaşımları var. Çok seveceğinize eminim. Pazar günü Anneler Günü'ydü. Sık sık sağlığını sorduğunuz, dünyanın en güzel annelerinden biri olan annem de yazılarınızı bekliyor.

Daha yapacağınız çok şey var, kasketiniz ve küçük daktilonuzla sizi bekliyoruz, hadi...

 

Radikal, 13 Mayıs 1997
Değinmeler

* * *

Emekçi'nin Sağlık Durumu Düzeliyor

İbni Sina Hastanesi'nde tedavisi sürdürülen Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Mustafa Ekmekçi'nin sağlık durumunun iyiye gittiği bildirildi. Solunum yetmezliği ve çift taraflı zatürree tanısıyla geçen çarşamba günü Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi'nde yoğun bakıma alınan Ekmekçi'nin doktoru Prof. Dr. Asuman Uysaler, Ekmekçi'nin durumunun iyiye gittiğini söyledi. Ekmekçi'nin durumunda, akciğerlerine uygulanan tedavi sonucu kısmi bir iyileşme görüldüğünü ifade eden Uysaler, ancak kesin bir şey söylemek için erken olduğunu, zamana gereksinim duyduklarını belirtti.

Günaydın, 18 Mayıs 1997

* * *

Ekmekçi

MÜJDAT GEZEN

Aman Mustafa Ağabey... Sakın haa... Gözünü seveyim. Bilirsin ben böyle şakalardan hiç hoşlanmam. Aziz Ağabey, sen, ben, bizim Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver, az mı güzel günler geçirdik. Gene kalk ayağa ve gel İstanbul'a. Seni gezdirip eğlendireceğim. Aman, sakın soğuk bir şaka yapma. Seni çok seviyorum. Seni çok seviyoruz. Sonra ola ki gene bana Ankara'da bir ödül verirlerse kim alacak?.. "Müjdat'ın Ankara Ödül Temsilcisi" olduğuna göre beni yalnız bırakmazsın. Sen kalpten yırtmış adamsın, ciğerden mi kurtulamayacaksın?.. Haydi gözünü seveyim canım ağabeyim. Beni ve sevenlerini, özellikle Cumok'larını üzme.

Cumhuriyet, 18 Mayıs 1997
Sak Üstünde