Sunuş

Cumhuriyet kuşağının seçkin adlarından Mustafa Ekmekçi, basın dünyamızda iz bırakmış  gazetecilerden biri­dir. Yeri doldurulamayacak, insan sevgisiyle herkesin gönlünde taht kuran bu büyük gazeteciyi; Türkiye'ye, cum­huri­yete, demokrasiye gönül vermiş  bu usta yazarımızı, Ekmekçi'yi kaybettiğimizde O'nu seven herkes gibi ben de büyük bir boşluk hissettim; O'nu hepimiz çok arayacağız.

Demokrasi, cumhuriyet, laiklik, insan hakları, barış, özgürlük ancak insanların bunlara sahip çıkmasıyla anlam kazan­maktadır. İçi boş bir demokrasi ve özgürlük; toplumsal ya da bireysel mutluluk değil çağdışı bir yönetim dü­zeni geti­re­cektir. Ekmekçi, salt gazeteci, yazar olarak değil, ülkesini seven bir insan olarak her fırsatta demokrasi ve öz­gür­lükleri sonuna dek savunmuştur. Bu konuda örnek bir tutum sergilemiştir. Hele O'nun Anadolu bozkırını aydınla­tan bir meşale gibi gördüğü Köy Enstitülerine olan bağlılığını unutmak mümkün değildir. Ekmekçi, Köy Enstitülerinin gönüllü avukatı olmuş; sonradan kıyılan bu eğitim yuvalarına en ufak bir söz söyletmemiş, derhal karşı çıkmıştır.

Mustafa Ekmekçi adı her şeyden önce Türkçeye saygının bir simgesidir. Yazılarında en fazla Türkçe sözcük kullanan yazarlar arasında O'nun adı ilk sıradadır. Türkçe'nin divanesidir!

Ekmekçi, zor günlerin insanıdır. Demokrasinin askıya alındığı, özgürlüklere kelepçe vurulduğu dönemlerde O'nun onurlu sesi insanlarımıza umut vermiştir. Yazıları yaşama sevinci aşılamıştır, umutsuz insanları yeniden hayata bağlamıştır.

Sıradan insanın sesi, gözü kulağı olmuştur. Öldüğünde arkasından yürüyen genç, ihtiyar, öğretmen, işçi, siya­setçi, toplumun her kesitinden insanlar, sorunlarına tercüman olan bir dostu yitirmenin acısıyla sarsılmışlar, dert or­taklarını kaybetmenin hüznünü duymuşlardır.

Ekmekçi, yaşamı ve mesleğini ciddiye alan biriydi. Aynen şairin dediği gibi:

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
            hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
            Ölmekten korktuğun halde ölümü inanmadığın için,
                        yaşamak, yani ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
            bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
                        en son ajans haberlerini.

Evet, Nazım Hikmet'in dizelerindeki gibi Ekmekçi, 70'inde sağlığını bile ihmal ederek inatla yazı yazmayı sürdür­müştür. Tıpkı zeytin ağacı diker gibi... Genç bir muhabirin heyecanını hiçbir zaman yitirmemiş; her dakika "haberler­den ne var?" diye sormaktan yorulmamıştır. Ölümünden sonra ardından yazılanlar,  bu yargılarımı paylaşmaktadır.

Ekmekçi, her yönüyle tam bir gazetecidir; okuyucularına saygılıdır. Tanıdığım Ekmekçi, en olumsuz koşullarda bile yazısını yazar, sütununu boş bırakmazdı. Ankara Notları, insanların nefes aldığı bir düşünce atmosferi gibidir. Başka hiçbir yerden öğrenemeyeceğiniz haberleri ancak Ekmekçi'nin köşesinde okuyabilirdiniz; çünkü O açık ya da örtülü yasakları aşan bir kalemdir, doğruları aktarmak O'nun için bir namus borcudur.

Türk basını Ekmekçi'yle değerli bir mensubunu daha yitirdi. İnanıyorum ki genç meslektaşları Türkiye'nin ve basın dünyasının bu değerini, yapıtlarıyla meslek anlayışıyla yaşatacaklardır. Bu görevi üstlenenleri  kutluyorum. İnsan, dost, gazeteci olarak ailesiyle birlikte tanımaktan haz duyduğum, onur duyduğum Ekmekçi için hazırlanan bu yapıta katkıda bulunmayı bir vefa borcu sayıyorum. Mustafa Ekmekçi'nin, halktan biri, onun sorunlarıyla iç içe, doğ­ruları ödünsüz  dile getiren  onurlu bir gazeteci olarak Türkiye insanının yüreğinde yaşayacağına, genç meslek­taşla­rına yol gös­termeye devam edeceğine inanıyorum.

M. İstemihan Talay
Kültür Bakanı
Ankara, 1 Nisan 1999