Yiğit Yürek Mustafa Ekmekçi

Mustafa Karataş

1947 - 1948 öğretim yılında Konya Valisi Şefik Soyer, İvriz Köy Enstitüsü Müdürü İ. Safa Güner'den Cumhuriyetin 24. yılı kutlamalarına ulusal oyun ekibiyle bir grup sporcu Köy Enstitülünün Konya'da yapılacak kutlamalara katılmasını istemiş. Diğer yıllardaki kutlamalardan daha coşkulu olmasına çalışıyormuş. Enstitü Kurulu, Vali'nin isteğini yakışır görmüş. Ekim ayının sonları yaklaşıyordu. Kızgın çalışmalar sonlanmış, dersliklere girilmiş, teorik dersler hızla ilerliyordu. Bir öğleden sonra Köy  Enstitüsünün kampanası uzun uzun çaldı. İvriz Köy Enstitüsü tümüyle alanda toplandı. Sınıflar yerini aldı. Eğitim Başı Ferruh Senan sınıfların ortasına geldi. Elindeki listeyi okudu. 50 kişi ayırdı. Bana da Konya'da şiir okuma görevi verildi.

27 Ekim 1947 gününe değin, ders aralarında toplanılıyor, alıştırmalar yapılıyordu. Enstitünün yönetici ve eğiticileri de çalışmaları izliyorlardı. 27 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'ndan bir tam gün önce üstü açık fargo kamyonla Ereğli tren istasyonuna gelindi. Trenin gelmesi beklenirken ulusal oyunlar gösterisi orada başladı. Şehrin insanı oraya akın etti. Sümerbank'tan dağılanlar alanı doldurdu. İlk coşku orada yaşandı. Beş saat süren tren yolculuğunun sonunda akşam karanlığı basarken Konya garına indik. Trampet grubu önde, düzenli biçimde Konya Gazi Lisesi'ne vardık. Bizim için çatıya yakın odalarda ranza kurulmuş. Kız öğrencileri revire götürdüler; indiğimiz yerde üç gece kaldık.

29 Ekim 1947 sabahı çok erken kaldırıldık. Cep aynalarıyla tek musluk başında herkes sakal traşı oldu. Ulusal oyun ekibi giysilerini giydi. Hiç aklımdan çıkmıyor; on bir zeytin bir yumurta, dörtte bir ekmekle ikindiye kadar coşkulu biçimde Konya'da Cumhuriyetin 24. yılını kutladığımızı... O istek, o coşku, o enerji acep nereden geliyordu? Köycülük ülküsünden olmalı. Tören parlak biçimde sürdü. İvriz Köy Enstitüsü karaşınları, Atatürk Heykeli'nin önünde o günkü yapısıyla boz alanı çınlattı. Mikrofon yoktu, şiirleri arada sesimin gürlüğü ile gücüm yettiğince yükselterek okuyordum. Koca insanlar, valinin önünden geçip çenemin altına giriyorlardı. Bizi Konya'ya götüren görevli öğretmenlerimiz toplananları arada bir dağıtıyorlar, aynı insanlar başıma yine toplanıyorlar; sesim kesiliyordu.

Konya Gazi Lisesi'nin bize benzer bir karaşın öğrencisi sürekli bizimleydi. Kızlara Konya'yı gezdirmiş; döneceğimizde tren zamanına yaklaşıncaya değin, yakın yerlerde bizleri de gezdirdi, içimizde Konya köylerinden olan arkadaşlarda vardı. Tren istasyonundan başkaca yerleri bilmiyorlardı. Köylerinden istasyona yayan gelip gittiklerini anlatırlardı.

Konya Gazi Lisesi'nin, karaşını, İvrizlileri sevmişti. Üç gün aramızdaydı. Gündüzleri hiç ayrılmadı. Başımızda görevli Beden Eğitimi öğretmeni Melek Şengül, Resim öğretmeni Etem Aydın, Kafile Başkanı Eğitim Başı Ferruh Senan'a da bu karaşın liseli rehberlik ediyordu. Yıllar sonra kendinden öğrendik. O karaşın, yiğit yürek Mustafa Ekmekçi'ymiş. Ankara Notları' nda yazdı.

Ben daha sonraki yıllarda Eğitim Başlığı görevini on bir yıl sürekli yaptım. Adı Eğitim Şefi olmuştu. Köy Enstitülerinin adı da İlköğretmen Okulu oldu. O günün Konya Valisi merhum Şefik Soyer emekli oldu.  Köyü olan Niğde'nin Fertek köyünde dört yıl köy muhtarlığı yaptı. Orada gömüldü. Büyük eğitimci İ. Hakkı Tonguç "her köyde bir aydının mezarı olmalıdır" demişti. O vali akıncı bir cumhuriyet aydınıydı.

Yiğit yürek Mustafa Ekmekçi'de Köy Enstitülerine hayranlık,  sevgi o günlerden sürüp gelmekte. Kendisi bir Köy Enstitüsü çıkışlı değildi. Ona gönül verenlerden daha ilerideydi. Bir atılımcıydı, inançlıydı. Sevgi insanıydı. Atatürk'ün hayranıydı. Köy Enstitülerini o günlerden günümüze taşırdı. Prof. Kürşat Bumin bir seminerde "Ben köy Enstitülerini Mustafa Ekmekçi'den öğrendim" dedi.

O günlerin Köy Enstitülüleri bugün yetmiş ve daha yukarı yaştadırlar. Onunla aynı çağın insanlarıdır. Bir zamanlar herkesin birbirinden çekindiği dönemlerde Köy Enstitülerinden ve Köy Enstitülülerden haberi onda bulurdunuz. Bizi birbirimize yaklaştırırdı. Sürekli izledikleri de vardı. Bilebildiğim kadarıyla Sayın Mahmut Makal, Talip Apaydın, Mehmet Başaran'la çokça birlik olurlardı. Seksenli yılların başındaydık. Ankara'da Cumhuriyet bürosuna gittiğimizde Fakir Baykurt'un kızının pasaport işlemleriyle uğraşıyordu. Başkalarının işini kendisininmiş gibi izlerdi. Sıkıyönetim mahkemelerinde, tutuk evindekilerle kendiliğinden ilgilenir, köşesinde satır aralarında bunları duyururdu.

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı'nın kuruluşunda Ankara dışındakilerle bağlantıyı sağlamıştı. Her 17 Nisan'da O önde olurdu. Üstelik çok Köy Enstitülüyü, İvrizli'yle, Pamukpınarlı'yı, Arifiyeli'yle Akpınarlı'yı o birleştirirdi.

25 Nisan 1997'de Cumhuriyet'e Sayın İlhan Selçuk, Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, İbrahim Yıldız, Dinç Tayanç, Orhan Bursalı ve Mustafa Balbay'a birer mektup yazmıştım. Sayın Dinç Tayanç ilgi gösterdi. Gönlümü aldı. Bu mektuptan Sayın Ekmekçi'ye de yollamıştım. Bilişiyorduk. O günlerde kendinin adlandırdığı sayrılarevine yatırılmış, hep izledik. Bir daha kalkamadı. Yolladığım uzun sarı zarf şu anda Cumhuriyet' in Ankara bürosunda masanın üstündedir. O zarfı açacak el yok. Sonsuzluğa gitti. İz bırakarak gitti.

Uğur Mumcu için Ereğli gazetesinde yazmıştım. Çok sevinmişti. Uğur Mumcu öldürüldüğünde yurt dışındaydı. Dönüşünde Ereğli' yi masasında bulmuş, Ereğli' yi aradı. Yazıya sevincini söyledi. O'nun içinde söylenecektir buna inanıyoruz.

Toprağın bol olsun, Köy Enstitülünün istemezler karşıtı "Yiğit Yürek" Mustafa Ekmekçi.

abece Eğitim, Ekin ve Sanat Dergisi
Haziran 1997, Sayı:130