Bizim Barbie, Bizim Pinokyo

Salim Alpaslan

Kürsü de bir sarışın. "Kuran çarpsın, yuhalanmayacaksın, korkma gel" diyorlar. Gidiyor toplantıya. Hep o kandıracak değil ya! Dünyanın lafını yiyor. Yuh çekiliyor, "Ülke mollalara, ona yataklık edenlere kalmayacak"  deniyor. Barbie gülümsemesi çarpılıyor o an. Boncuk boncuk terliyor. Çene zangır zangır. Sarışın baş, yalan rakamları dökerken yine Pinokyolaşıyor. "Kartelciler" e efeleniyor: Erkekseniz sandığa gidelim. Ne sınır tanımaz bir ihtiras, pes doğrusu.

A sulu gözlüm, herkes "dün dündür" "bugün bugündür"  kıvırtmalarının, politikanın omurgası olmadığını biliyor artık. Seçmen, laiklik kılıfıyla sokuşturduğun koltuk yalanını unutmuyor. Hangi destek, hangi sandık, sevgili bacım?

Beybabanız Demirel mi destekçi? En tepedeki rüzgar lodos; adamı sersem eder.

Ayseli Göksoy anlatmış: "Atatürk Barış Ödülü törenine gittim. Bir Paşa 'Bu kadını görmemek için çapraz duruyorum' dedi. Ama hala bundan habersizmiş gibi davranıyor." Askerler mi?

Radikal' deydi: Partideki 41 ağır topu dışlamışsınız. Beyninizin yarısı Osman Ünsal, öteki yarıları Yalım Erez, Necmettin Cevheri... Ayaktakımı yapmak istediğiniz A Takımı... Destekçi onlar mı?

Zamlarla belini büktüğünüz, borç taktığı esnafa akşam dönüşü Okocha çalımı atıp evine zor kaçan memurlar, işçiler mi? Onuru kırılan işverenler mi?

Bacı, ana, şeriat, göğüs, siper edebiyatıyla oyları çalınan analar, bacılar mı?

Tak-Şak Paşa reddediyor, Tevrat yeminli bile reddediyor. Onlar mı?

Göreceksiniz, mitinglerin şakşakçıları da pek yakında boşaltacak arkanızı. O güruhun düzeyinin turnusol kağıdı gibi nasıl ayrıştığını, çıkar ateşiyle dağlanmış yüreklerin ihanetini görmek için fazla beklemeyeceksiniz.

Turgay Gönenç yazıyordu: "'Ne tutku sevdaya dönüşebilir' ne sevda tutkuya. Gerçek sevda, tutkuyu da içerebilir; ama tutkunun gerçek sevdayı içermesi ya da ona dönüşmesi kolay değil."

Hep bana, hep bana tutkusunun Türkiye sevdasına dönüşmesi mümkün mü? Hele o biri için...

Artık sarışın baş, yalnızca partinin oyunu yüzde 10'lara pike ettirmiş lider olarak değil; hakkında en çok komisyon kurulmuş, fezlekeleri, çeteleri kollamış, illegaliteyi topluma şırınga etmiş bir muhteris olarak da anımsanacak.

Tosuncukların bir kanadına ihale kıyağını ve gensoru diyetini, öteki kanadının kongresine 1 trilyonluk transfer haberini Radikal' de okudunuz. Ülkücü lider, Çillerlerin parmağı var diyerek MHP kongresinde benzini döküyor ve kibriti çakıyordu: "İllegaliteyi başlatıyorum."

Bu, ülkücülerin solcu avına çıkması, bir konseri kan gölüne çevirmesi, eski ülkücü liderin tüfeğiyle caddede terör yaratması için ilk kıvılcımdı. İllegalite rüzgarı ekilirse böyle de fırtına biçiliyor işte.

Polis, sağ-sol kavgasında beslemeleri kollarken öte tarafa başı hizasından ateş açıyor, masum bir yürüyüşe savaş elbiseleriyle dalıyor, birbirine sarılmış çocukları un çuvalına benzetiyor. İnsan sevgisinden yoksun vahşetin tablosu!

Cenazelerin el etek öpücüsü, miting amigosu bakan, makamını enişte-abla buyruğuyla yönetir, illegal müdürüyle kaos yaratırsa, derin kimlik sorunu yaşayanlar da körpe beyinlere cop olarak iner; şaşmamak gerekir. İllegalite, bulaşıcı. Sarışın bir Hepatit-B her yanımızı sardı.

İllegalite-silah-şiddet, yeni Türkiye fotoğrafının kareleri. Politikacıdan cüret alan yeraltı karanlığı, vurkaç sisteminin bize özgü versiyonunu yaygınlaştırıyor. 1996'da 100 bin İstanbullu'nun silah ruhsatı almasını, aynı yıldaki 115 bin saldırıyı başka türlü izah edemiyorum.

Bu kadar pislik varken o tertemiz Mustafa Abimizin, bu kadar çirkinlik varken o dünya güzeli Ekmekçi dostumuzun göçmesi bana çok koyuyor. Hakkındaki pek çok yazıdan ikisi, tam oydu.

Şu Çetin Altan Üstad'ın:

Ne Ankara'nın tepelerden esen rüzgarları onu değiştirebildi' ne Ankara rüzgarından kendine çalımlı havalar biçti. Tıknazımsı (orta) boyu; tarla güneş(leri)nin yaktığı yüz (ler)e benzeyen esmer yüzü, (güleç gözleriyle), kasketinin altında gerçekten dürüst ve düzgün yaşadı.

Şu da Ali Sirmen Dostumun:

Sapına kadar halk adamı. Çevresinde haralenen şöhret ve sevgi onu hiç değiştirmedi. Kimliğine eğreti kimlik geçirmedi. Kişiliğini, yapay kişilikle zedelemedi.

Şimdi de siz söyleyin: Ekmekçi kimlere hiç, ama hiç benzemiyordu?

Radikal, 26 Mayıs 1997