Ekmekçi Hocayı Sevmek

Hasan Mercan (Piriştine/Yugoslavya Türk Şair ve Yazarı)

Mustafa Ekmekçi Hoca ile bir kez karşılaştım: 1968'de, Ankara'da, Yılçağ (mevsim) güz'dü ve "Bilgi" Yayınevi, 'bilgi' kaynağı olduğu için, 'sarı'dan çok, inadına, 'yeşil'e kokuyor, ilkyazın yarattığı sevgi esiniyle dostluk havasını estiriyordu. Şair Ağbim Tahsin Saraç'tı tüm bunların nedeni. Şiiri ördüğü kadar, birini bir başkasına 'Resmetme'yi de -sevdi ise eğer- ustaca beceren kişilikli ağbim, Ekmekçi'ye, "İşte Sana Rumeli'den pak bir yürek, Ekmekçi, şiir yüreği!" demişti ya, kılı kırka yaran Ekmekçi Hoca'ya yeterli olmuştu anlaşılan.

Ölünceye dek hep tel çektik birbirimize ondan sonra, telefon ettik, özlem giderdik, dostluk köprülerinin yıkılmamasına özen gösterdik. O, hastalananda ben 'geçmiş olsun'u hemencecik yollardım, karşılık yerine telefonda: "Herkesten önce gelen tel'in beni emledi (ilaçladı) Rumeli'li Laz kardeşim" diye söylenirdi. Hep böyle...

Peki, neden Ekmekçi Hoca'yı severdim?

Yürekli olduğu için; beni de bu 'hastalığa' bulaştırdığı için. "Gazetecilik oya işine benzer", demişti, "hem incelik, ustalık ister, hem de yüreklilik..."

Şimdi karşımda -ailemizin ayrılmaz bir parçasıdır o eşsiz gülüşü ile- sevecen, imzalı, fotoğrafı; bense yazımı (saygımı) yetiştirmeye çalışıyorum. Anaülkemin de bu dostluktan haberi olsun diye.

"Sevmek diye bir şey"e gönderme yaparak, Ninemin bana söylediği, "Yürek yüreğe karşı / Yürek bi köprü başı!" dizelerini telefonda yinelememi ister, teşekkür yerine de o kimsede olmayan, kimsenin beceremediği 'yüce kahkaha'sını veryansın eder, sonra da, "Seninle birlikte, tüm Yugoslav Türkleri bizim canlarımızsınız, inan yani..." derdi.

İstanbul'a gidip de Hocam Oktay Akbal'ın evinde yazınsal sohbetler -kitap dolusu- yürütürken, saygın eşinin anılara değer saygılı davranışından güç toplarken, büyük yazar telefonla Ekmekçi'yi arar, konuşur, gelişimi bildirir, telefonu uzatıp aramızda geçen konuşmalarımızı dinlemekten zevk alırdı. "Bir hikaye yazmalıyım" derdi Oktay Bey, "böylesi su sızdırtmayan dostluğun eşi benzeri yok çünkü..."

Ekmekçi'nin ölüm haberini Adam'dan ("Cumhuriyet" ten) öğrendimdi. Yas o yas, acı o acı, hüzün o hüzün, bence, bizce, ailece... Sahi, Hocam Ekmekçi öldü mü dersiniz? Saygın Işık Kansu'nun dediği gibi 'kahkahası ile aramızda dolaşmaya devam etmeyecek' mi? Bence, her şeyiyle capcanlı kalacak; ailesinde, dostlarında, gezip tozduğu, izlerini bıraktığı ülkelerde, bizde Rumeli'de, Mercan ailesinde, Yugoslavya Türk Şiiri'nde... "Genç yaşta 50 kitaba imza atmak için yürek gerek, Hasancan, bir sana özgü bu iş!" diyerek yüreklendirirdi beni. "Orada Türklüğe hizmet etmek de cennetlik doğrusu, bunu Türkiye bilmeli, bilecek..." Der, ilk karşılaştığımız anda, huzurlarında söylediğim -Tahsin Ağbimin ısrarıyla- Behçet Necatigil Hocama sunduğum şu üç dizelik şiirimi her telefon konuşmamızda (görüşmemizde) yinelememi isterdi:

Ne mi yapardım
İlhan Berk olsaydım?
Sizi canlandırırdım!..

Sorulabilir: Peki, neden Ekmekçi Hoca beni severdi? Yanıtımdır, şundan: "Senin gözlerin bana sevgiyle bakıyor!" derdi, ondan.

Sevilene 'öldü' diyemiyor şair yüreğim; Rumeli'li dilim. Yüreğimde taht kuran Ekmekçi Hocama karaladığım şiirim şöyledir:

 

'KİLİM'

Sana bir öykü anlatsam kilim
Sinemden kopma!
Bilmem nicelerin bağdaşıyız,
Yarına dönük bir izin yoldaşıyız...

Ekmekçi Hoca, ekmek yiye yiye, Mercan ailesi olarak hep Mustafa'laşıyoruz!
Bizim bura sevgisi Size malum ya hani; malum, öyle değil mi, can Hocam?
Hakkınızda ne güzel demişti Hekimoğlu Hocahanım: 'hep iyilik etti de ölümsüzlüğü ışıl ışıl...'
Nurlar içindesiniz, inanıyorum.
Anılarınız varlanacak, biliyorum....