Haberi alır almaz, Ülkü ile birlikte, Ekmekçi'nin evine koştuk. Aldoğan Hanım konuklarıylaydı. Metin Aksoy oradaydı. Ekmekçi'nin Çağdaş Gazeteciler Derneği'ndeki çalışmalarında onunla birlikte canla başla çalışan Metin Aksoy. Metin Toker ve eşi de oradaydı. Bazı dostlar ve komşular da...
Aldoğan Hanım anlatıyor: Son aylarda hep seni sordu; "Bu çocuk nerede?" diyordu... Doğruydu, son zamanlarda pek görüşememiştik. Ama bu, daha çok Ekmekçi'nin çok meşgul olmasından ve benim de onu rahatsız etmek istemememdendi. Yoksa başka nedeni yoktu. Ekmekçi yorulmak bilmeden çalışıyor, her yere yetişiyor, toplantı ve konuşma isteklerinin hiçbirini geri çevirmiyordu. Çat orada, çat buradaydı...
Bizim Ekmekçi ile tanışmamızın üzerinden yirmi beş yıl geçti. Ekmekçi o tarihte Yeni Ortam gazetesinde çalışıyordu. Ben de Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde. Üniversitede bazı sorunlarımız vardı. Şimdi anımsayamadığım bir dostum Ekmekçi ile görüşmemi önermişti. Ankara'ya geldim. Ekmekçi ile Rüzgarlı Sokak civarındaki Yeni Ortam Ankara Temsilciliğinde buluştuk, tanıştık, görüştük. Birkaç gün sonra Ekmekçi "Dayak Özerkliği" başlıklı yazısını yazdı.
Sonra Ekmekçi'yi Cumhuriyet gazetesi Ankara bürosunda ziyaret etmeye başladık. 1983 yılında üniversiteden istifa ettikten sonra Ankara'ya geri dönmüştük. Artık sık sık görüşür olmuştuk. Fırsat oldukça Ülkü ile birlikte giderdik. Bazen bir lokantada buluşurduk. Ekmekçi konuk severdi. Her zaman çevresinde, masasında birden çok insan olurdu. Pek çok insan onun yanında tanışmıştır birbiriyle. Örneğin Ertuğrul Kürkçü ile onun odasında tanıştık. Ekmekçi gideceği toplantılara da yanında konuklarla giderdi. Bir anda yeni bir çevreyle tanışırdınız.
Yazılarının gazetede yayımlandığı günlerin önceki günler yazı günleriydi. O günler sabah erkenden kalkar çalışmaya başlardı. Çoğu kez sabah saat altıda telefon ederdi. Ya bir telefon numarası sorardı, ya da aklında kalmış olan bir soruyu... Bir keresinde sorduğu kişiyle görüşmeyeceğini, onun yurtdışında olduğunu söylemiştim. Sözleri hala kulağımdadır: "Ulaşılamayacak kişi yoktur. Sen niyet ettikten sonra..."
Geçirdiğim bir büyük hastalık için Londra'ya gitmem gerektiğinde pasaport almakta güçlük çıkarıldı. Erbil Tuşalp başbakana kadar konuyu götürdü. Ekmekçi ise gayretlerini bir yazıyla da pekiştirdi. Sordu: "Türkeş'e pasaport veren Türkiye Cumhuriyeti acil bir ameliyat için neden pasaport vermiyordu?"
Aydınlar Dilekçesi davasında, günlerce Mamak'taki askeri mahkemeye birlikte gittik geldik. Ekmekçi hiç ödün vermeden düşüncelerini sonuna kadar savundu. Savunmasının bir yerinde gazetecilik hakkında şöyle diyordu: "Uğraşım gazetecilik, gazete köşe yazarlığı. Gazetecilik, becerileri, yetenekleri arasında 'dedektiflik' de ister. İyi bir dedektif gazeteci olamayabilir, ama iyi bir gazetecinin 'dedektif' nitelikleri de bulunmalı, bir dedektif gibi de çalışmalıdır, yerinde."
12 Eylül döneminde birçok davaya dinleyici olarak gittik. Konya'daki Aziz Nesin'in oğlu Ali Nesin'in davasına da. Bu gidişlerde bir görev yapma ciddiyeti vardı. Sık sık Dev-Yol davalarına gittik. Dev-Yol sanıklarının tutukluluk sürelerinin uzunluğu dikkatimizi çekiyordu. Bir gün Hollandalı bir uzmanın verdiği konferans çok aydınlatıcı oldu. Ekmekçi konferans metnini köşesinde uzun uzun yazdı. Uzman, tutukluluk süresinin uzamasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürülebileceğini belirtiyordu. O sırada bu konudaki bilgiler çok azdı. Ekmekçi'nin konunun üzerinde durması bizi uyardı. Dev-Yol sanıkları dava açmayı düşündüler ve bunu gerçekleştirdiler. Dava dilekçesini avukat arkadaşlarla birlikte Strasbourg'a götürdük. O arada Sayın Server Tanilli'yi de ziyaret ettik. Başarılı bir gezi oldu.
12 Eylül döneminin baskılarına karşı çıkan her girişimde Ekmekçi'nin desteği vardı. İnsan Hakları Derneği'nin, Dil Derneği'nin ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın kurucusu oldu. Katkılarını esirgemedi.
Bir gece eve giderken bindiği taksi kaza geçirdi. Ekmekçi'nin kolu kırıldı. Aynı zamanda kalbi de kendini sıkıştırıyordu. Uzun süre hastanede kaldı. O sırada 1402'likler üzerine bir dizi yazı yazıyordu. Yazı yarım kalacaktı. Beni hastaneye çağırdı. Yazının yarım kalmaması gerektiğini anlattı. Sonra daha neler yazacağını tek tek not ettirdi. Ben bu notları bilgisayarda temize çekerek kendisine gösterdim. Onayını aldıktan sonra gazeteye verdim. Ekmekçi hasta yatağında diziyi tamamladı. Bu da ondaki görev aşkının bir belirtisiydi.
Çağdaş Gazeteciler Derneği genel başkanlığına seçildiğinde arı gibi çalıştı. Dönem bittiğinde tekrar seçildi. Bir gün şaka olsun diye sordum "Ekmekçi, tekrar tekrar başkan seçiliyorsun. Başkanlığı bırakmıyorsun. Hayrola?" dedim. Gevrek gevrek güldü: "Arkadaşlar ısrar ettiler de ondan..." dedi.
Hey gidi Ekmekçi hey!.. Koca yürekli adam... Yeri doldurulamayan insan... Sensiz bu dünyada kolumuz kanadımız kırık...