Elli Beş İnsan

Oktay Etiman (Çevirmen)

Bugün (21 Mayıs 1998) Cebeci Asri Mezarlığı'nda 54 kişiydik.

Bir anma daha yaşadık. Belki kaybettiğimize saygımızdandır, mezarlıklarda konuşmacılar alkışlanmaz, ama bugün alkışlandılar. Düşündüm. Neden?

Konuşmacıların sözleri kadar ve ondan da önemlisi hemen yanımızda ya da önümüzde yatan' ın özellikleri baskın geliyor demek ki. O'nun gülümseyen ışıltılı gözlerini anımsıyoruz. Aslında topluluğun içinde Ekmekçi Ağabey. Mustafa Ağabey'in o sevimli şapkası hepimizin görebileceği mezar taşının üzerinden bizi izliyor. Nefes alıp veremeyenle yaşayan arasında her zaman böyle bir hayat ilişkisi kurulamıyor.

Geriye gidiyorum. 1973 yılının kapalısındayız. Ortam puslu, ne olacağımız belli değil. Yeni bir gazete yayınlanmaya başlamış. İlgimizi çekti dikkatle okur olduk. Mustafa Ağabey'in yazılarını daha da ilgiyle okurduk. Çünkü, o günkü hayatla ve hayatlarımızla ilgili bilgiler bulabileceğimizi düşünürdük. Ya da ben öyle düşünürdüm. Yakınları içerde olanlarla görüştüğünü, onların ve bizim sorunlarımızı yakından izlediğini ve aktarmaya, çözümler bulmaya çalıştığını bilirdik. Zor yılların ve yolların yazarının daha sonra gazeteciliği kadar insanlığının da gelişmiş olduğunu anladım.

Bugün Cebeci Asri Mezarlığı'nda 54 kişiydik.

Dışarı çıktıktan birkaç ay sonra, '86 yılının son ayında Ankara'da Selanik Caddesi üzerindeki üst geçitte karşılaştık. İşsizdim ve Ankara'dan bir süre ayrılmak zorundaydım. "Nasılsın?" dedi. "İyiyim abi, bir süre buradan ayrılmak zorundayım. Yarın gidiyorum." Yeni çıktığımı biliyordu. "Gittiğin yerden bana adresini bildir, sana harçlık göndereyim." "Abi çok teşekkür ederim. İhtiyacım olursa bildiririm." Doğrusu bütün ülkede saygınlık kazanmış bir yazardan böyle bir yanıt beklemiyordum. Duygulandım. Toroslar'dan engin Konya ovasına bakan bir yerde doğup büyüyen, insan Mustafa Ekmekçi idi konuşan.

Bugün Cebeci Asri Mezarlığı'nda 54 kişiydik.

Bir Dikili Festivali sabahında deniz kıyısındaki bir kahvede gazete okuyorum. Etrafta hiç kimse yok. Dikili henüz uyanmamış. Göz ucumla bir hareket hissettim. Başımı kaldırdım. Mustafa Ağabey ayaklarına şortunu çekmiş, tempolu bir şekilde yürüyor. O günkü gazetesi de elinde. Seslendim. "O, merhaba" dedi. "Abi gel bir çay içelim." "Olmaz, sabah yürüyüşümü yapıyorum. Sonra görüşürüz." Deniz kenarındaki yolun kıvrımlarında kayboldu... Saygı duydum. Günlük sabah yürüyüşünü bozmuyor. Ve biliyor ki, aslında dışarısı da sadece kocaman bir hapishane. Ve ona göre yaşıyor.

Herkesle dostça, rahat iletişim kurabilen, her yaştaki insanın sorunlarıyla çocukluk arkadaşı imiş gibi ilgilenen kaç insan tanıdık. "Mega dönüşümü" nü yapmamıştı. Yoksulluğu, yoksunluğu, acıyı ve direnişi bilendi Mustafa Ekmekçi.

Bugün Cebeci Asri Mezarlığı'nda 55 kişiydik.