Ekmekçi'den Bize Kalan

Oral Çalışlar

Sevgili Mustafa Ekmekçi'nin kalp krizi sonrası bitkisel yaşama girdiğini yurtdışında öğrenmiştim. Döndükten sonra onunla bir daha konuşamadık. Mustafa Ağabey, bizim mesleğin örnek isimlerindendi. O her şeyden önce insandı.

Kimin bir derdi olsa önce ona koşardı. Mahkemesi olan, pasaport alamayan, yurtdışından siyasi nedenlerle Türkiye'ye dönemeyenlerin ilk başvurduğu adres hemen her zaman Ekmekçi olurdu. İşini gücünü bırakır, dertli insanların, sorunlu insanların derdine çare bulabilmek için koştururdu.

Böyle zor ve zahmetli işi gönüllü üstlenirdi. 12 Mart, 12 Eylül askeri darbelerinin meşakkatli günlerinde Mustafa Ağabey bir başvuru kapısı, bir halk avukatıydı. En olmaz diye düşündüğümüz işleri ısrarla izler ve sonuca ulaştırırdı. Mustafa Ekmekçi, bir alternatif devlet gibiydi. Devletin horladığı, baskı yaptığı, haklarını gasp ettiği kişilere bunları sağlamak için kendisini sanki özel bir görevli gibi görür, ona göre davranırdı.

Ekmekçi, kumaşı çok çok farklı bir gazeteciydi. Çağdaş Gazeteciler Derneği'ni, basındaki yozlaşmaya karşı bir merkez olarak geliştirdi, kimselerin meslek adına sesini çıkarmadığı koşullarda o hep yüksek sesle konuşmaktan çekinmedi. Ekmekçi'yi 12 Mart'ın zor günlerinde, bir demokrasi kalemi olarak tanımıştım. 12 Mart askeri darbesine karşı en sert muhalefeti yapanlardan birisiydi. Kendine özgü üslubu, konuşur gibi yazışıyla yazarlığı da oldukça farklıydı.

Ekmekçi, kelimenin tam anlamıyla ayakta öldü. İki ay kadar önce Ankara'ya "Köktendinciliğe Karşı Aydınlanma Kurultayı" için gitmiştim. Ankara bürosundan kurultayda tebliğ sunmak üzere giderken Mustafa Ağabey'in evine uğradık, onu da bir başka toplantı için araca aldık. Onunla son sohbetimiz bu araç yolculuğu sırasında oldu. Yorgun görünüyordu. Yol boyunca karşılıklı şakalaştık. "Mustafa Ağabey, artık Anadolu'ya otobüslerle yolculuk yapıp her gün bir yerde konuşmaya gitmiyorsun değil mi? Kendine dikkat et, sana ihtiyacımız var" demiştim. O da bana, "Yok yok, artık o kadar dolaşmıyorum" cevabını vermişti.

Öyle demişti, ama o gün bile neredeyse dört yerde toplantıya katılmıştı. Bana da "Senin konuşmayı çok merak ediyorum, diğer toplantı erken biterse yetişmeye çalışacağım" demeyi ihmal etmemişti. Yine koşturuyordu. Ondaki enerjiye her zaman hayranlık duymuştum. Hep bir yerlere yetişmeye çalışırdı. Çok yerde onunla bir nedenle karşılaşırdık. Acelesi vardı. Tez canlıydı. Kendine yaraşır bir şekilde de ölüme gitti. Koşarak yaşadı, ayakta öldü.

Ekmekçi, kimselere benzemeyen dirençli, alçakgönüllü, şan şöhret peşinde koşmayan, özgürlük ve demokrasi için mücadele eden bir basın neferiydi. Gösterişi sevmezdi, mesleğimizin büyük ustalarındandı. Ondan insan olarak, gazeteci olarak çok şeyler öğrendim. En zor zamanlarda desteğini arkamda hissettim. Bir büyüğüm olarak onu her zaman özlemle anacağım.

Cumhuriyet, 22 Mayıs 1997
Sıfır Noktası