En çok ne zaman sıtkım sıyrılmıştı, işkillenmiştim biliyor musunuz? İzmir Sıkıyönetim Komutanı Cemal Süer, emekli olduktan sonra bilmem ne kadar aylıkla, bilmem ne mağazalarının bilmem ne şubesine müdür olduğu zaman. Karşısında metrelerce uzak durulabilen adam, emekli olduktan sonra, başkalarının karşısında özellikle sermayenin karşısında, ayakta durmamalıydı, derdim kendi kendime. Sonradan bunun örnekleri arttı. Memduh Tağmaç, bankacılığa merak sardı filân. Soluğumu tutarak izledim çok şeyleri.
Sermayenin ve sermayeye kendini kaptırmış bürokrasinin zararını en çok işçiler, DİSK'e bağlı işçiler çekmişlerdi. 12 Mart sonrasında toplu sözleşmeler nasıl yapılmıştı bir düşünür müsünüz?
Daha önceleri, 15-16 Haziran olayları sırasında, Sıkıyönetim Adlî Müşaviri olan Kurmay Albay Orhan Ok, emekli olduktan sonra, o sıralar, açık açık baskı yaptığı bir lâstik fabrikasına müdür oldu. İyi mi? Lâstik fabrikasını bir vakitler işgal etmiş işçilere, açıkça zılgıt geçmişti:
-Fabrikanın yakınına ayak basarsanız, ayaklarınızı kırarım...
İşçiler, aylarca hattâ yıllarca süründüler. İşsiz kaldılar, kırıldılar bu doğru. Ama Orhan Ok'un emekliliğinden sonra, lâstik fabrikasına geldiğini öğrenince daha bir uyandılar. Herhalde içlerinden, "vay canına, demek böyleyken böyle oluyormuş" demişlerdi.
Fabrika, kasıklara kadar çıkan lâstik çizmeler yapmıştı, balık avcıları için, -öyle kadınlarda görülen cinsinden değil, daha biraz kabası- söylentilere göre elde kaldı bu kasık çizmeler. Nereye satıldı sonunda biliyor musunuz? Silâhlı Kuvvetlere, ordunun komando birliklerine...
Bir başka adlî müşavir yardımcısı, emekli olduktan sonra demir- döküm fabrikalarından birine personel şefi oldu, oradan bir ilâç fabrikasına transfer etti.
Bunları neden anlatıyorum: Türkiye şöyle ya da böyle dönemler geçirmiştir. Bu dönemlerde görev almış olanlar, emekli olduktan sonra, nerelere geçmişlerse, bunlar bir anlam taşımakta. Göızleri daha çok açmaktadır.
★
İşçiler uyanmasın diye nelerde yapılmaktadır. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının "İşçilerimiz Nasıl Kandırılıyor?" adlı broşüründen, çok önceleri "Ankara Notları”nda söz etmiştim. Yeni Ortam okurları bunu ansıyacaklardır.
Ben işçileri uyutma uygulamaları arasında bir başkasının, fabrikalarda komando eğitiminin ne derece yaygınlaştığına değinmek istiyorum. Tarafsız olması gereken sıkıyönetim broşürlerinde, bunlara da yer verilseydi, belki yararlı bir iş yapılmış olurdu.
Gerçekte, Türkiye'de toplu sözleşme, grev yasaları çıkar çıkmaz, bu yasaları en iyi kullanarak günlüklerini kazanmak yolunu tutan sendika ağaları türemişti. Bir çok sendikacı -özellikle AP'ye sırtını dayayarak- yasaya sahip çıkmış göründü. Toplu pazarlıklar başlamıştı. Bu toplu pazarlıklar işçiyi kurtarıcı değil ama o toplu pazarlıkları yöneten sendikacılara, kontenjandan -özellikle AP'den- Parlamento'ya girme yollarını da açıyordu. Bunların örneklerini Ankara yakınlarındaki sendikalardan vermek mümkündü. Fakat, bu oyunlar fazla sürmedi. Ortaya, sosyal demokrat sendikalar vs. de çıktı. Bu halde, gerileyenler, çekilenler, bıraktıkları yerlerde "Komando örgütleri" kurarak çekiliyorlardı. Sendika bu kez AP'lilerin elinden çıkıyor. MHP'li militanların eline geçiyordu. Bu sendikalar, sendika çatısı altında çeşitli spor dalları kurmaktaydılar. Buralarda yeni militanlar yetiştiriliyordu. Bu spor antrenmanlarına gelmek isteyenler, fabrikalar yöneticilerince izinli gösterilirler, kayıp saatler fabrika kasasından ödenirdi. Buralarda öyle örneklere rastlanır ki, okuryazar olmayanlardan posta başları bile çıkar. Yeter ki, militan olsun.
30 Mart 1974 günü, bu fabrikalardan birinde işçilerden 20'şer lira toplanarak bir gece düzenlenmiş, burada CHP'li olan işçilere "komünistler" diye bağrılmış, olaylar çıkarılmıştır.
Sıkıyönetim savcılarının okudukları iddianamelerde ağırlığı olduğu söylenen -takma adı Kurt Karaca olan- doçentin, düzmece seminerlerde, konuşturulduğu bilinmektedir. Kurt Karaca'nın savunduğu görüş, "toplumcu-milliyetçi" görüşmüş...
Bütün bunlar, Ecevit Hükümetine de, Çalışma Bakanı'na da bir bir yansıtılmış olmalı aslında. İşçi sınıfı uyanmasın diye neler yapılıyor anlasınlar diye...
18 Nisan 1974