Birki Döğdü, Birki Geldik...

Konya’nın Hadim ilçesinin köylerinden birinde, ya Gezlevi ya De- demli köyü olmalı, bir kadın kocasının her gün kendisini dövmesinden bıkmış, usanmıştı. Komşusu kadınlar:

-Mahkemeye get giz, gurtul bu herifin dayağından... dediler. O da bir dâva vekili bulup, mahkemeye başvurdu. Kadının açtığı boşanma davası devam ediyordu. Köy, ilçeye yani mahkemeye yaya 'ki saat çeker. Her duruşma günü gitti kadın. Tabii, dayağından yakındığı kocası da. Yargıç bir ara sordu kadına:

-Köyden, buraya kocanla birlikte mi geldiniz?

-Evet...

-Peki yolda gelirken, yine dövdü mü seni?

-Birki döğdü, birki geldik hâkim bey...

Dedemli Gezlevi köylerini Sabahattin Ali, öykülerinde işlemiş, cezaevine düşmüş köylüleri anlatmıştır uzun uzun. Konya cezaevinde hapis de yatmıştır bir süre Sabahattin Ali. Konya Lisesi nde ya da ortaokulunda öğretmen olduğu sıra, ihbar üzerine savcılığa oradan da mahkemeye verilmişti. Sabahattin Ali'nin öğrencileri durmayı demişler Savcı iddianamesini okurken, öyle yan gözle Sabahattin Alı ye bakmış, kükremişti:

-Sabahattin Ali, Türkiye'deki özgürlükleri yeterli bulmuyor, onun aradığı özgürlük ancak Patagonya'da vardır. Patagonya’ya gitsin efendim...

Öğrencileri, Sabahattin Ali'nin, konuşmayı gözleri açılarak dinlemişlerdi belki ne bileyim. "Buradaki özgürlükle yetinmiyorsa Patagonyaya gitsin..." Öyle ya...

Aradan yıllar geçti, belki kırk yıla yakın zaman.

İki buçuk yıldır sürüp giden sıkıyönetim kalkıyor birkaç gün sonra. Meclisler almıştı sıkıyönetim kararını. Bu kez, parlamenterler uzatma için Ankara'lara zahmet etme gereğim bile duymadılar, demek kı bitti bu iş.

Sıkıyönetimin bitip bitmeyeceğini soran biri, ekledi:

-Devam etse de olurdu, alışmıştık.

Artık etkisi kalmadı, süngü düştü mü demek istiyordu acaba? Yer yer eleştiriler, kulaklardaydı:

-Olmaz ki canım böyle. Askeri yargı yaralanıyor. Bunu yaralamaya kimsenin hakkı yok.

-İddianamelerde rolü olan doçentle tanıştım, dün.

İki buçuk yılın hesabını yapacaklar, bu iki buçuk yılda neler olup bittiğini de anlatacaklar ilerde belki. Yüksek trajlı gazeteler, yüksek paralar ödeyip anılar satın alacaklar. Ya da almaya çalışacaklar. Kimse onlara, "peki, iki buçuk yıldır neredeydiniz?" diye sormayacak belki. "Haksızlıklara, kanunsuzluklara, adli yanlışlara neden vaktinde karşı çıkmadınız?" demeyecek ne bileyim. İnsanlar unutkan da oluyorlar, der politikacılar. Göreceğiz...

Bir barış bayrağı açmak geliyor içimden. Gelip geçmiş olayları, her- şeyiyle unutarak kanunsuzlukları, adli yanlışları, insanlık dışı eziyetleri de unutup her şeyin altına bir çizgi çizerek. Mahkemedeki tüm dosyaları kaldırıp, yıllardır sürdürülen aydın ve genç kıyımını durdurarak. Süleyman Bey'i de bağışlayarak bir genel bağışın yani affın, Türkiye'yi demokratik bir mücadele ortamına götürebileceğini düşünerek. Köylü kadının dramındaki gibi:

-Nasıl geldik bugüne?

-Birki döğdü, birki geldik...

22 Eylül 1973