Çivilerle Tahtalar...

Hazreti İsa, dünyaya dönmüş yeniden. "Gideyim de şöyle, uygar ülkelerden birine yerleşeyim. Bundan sonra rahat edeyim" demiş. Nereye gider, İsviçre'ye gitmiş sokmamışlar adamı sınırdan içeriye, "Aaaaa, hipi..." diye. Avrupa ülkelerine giremeyince, gelişmekte olan bir ülkeye, Türkiye'ye gelip yerleşmek istemiş. Türkiye'de de fazla yüz veren olmamış, "Pis turist" filân diye horlamışlar.

İsacık bakmış olacak gibi değil, "Bari kendi memleketime gidip yerleşeyim" demiş ve gitmiş. Bir kapıyı çalmış, kapıyı açan Yahudi, içeri karısına seslenmiş:

-Raşel, seninki yine geldi. Çivilerle tahtaları hazırla...

Süleyman Bey, seçimlere şurada ne kaldı ki, tek başına iktidar olma düşünün verdiği heyecanla konuşuyor babam konuşuyor. Hadi geldi tek başına iktidara. Çeşitli çevrelerde konuşmalar:

-Albayım, seninki geldi yine. Muhtırayı neyi hazırla...

Ondan sonra şapkayı alır gidersin, gitmezsin tartışmaları. Gücümüz yoktu da, karşı duramadık da. O zamana kadar çevrende kim varsa toz. Elinden tutup, adam ettiklerin Karun gibi zengin ettiklerin, "Ne yapsak da görünmesek" diye, kaçacak yer ararlar. Ortalık artık eskisi gibi de değil hani, ona "Komünist", buna "Anarşist" diyerek geçinip gidemezsin de.

Gazeteleri seyrediyorsunuz sabahları, bol bol resimler, birinde bir resimaltında yazısı: "Oruç açmadan önce dua etti...", öbüründe, bir başka resim ve resimaltı: "Demirel oruç tutmuyor ama, iftarı da kaçırmıyor..."

Bir kişi ya oruçludur, ya değildir. Gerçekte ikisi de kimseyi ilgilendirmez, kendisini ilgilendirir. Yok, ama, kazın ayağı öyle mi ya... Oruçlu görünerek oy toplama şansı daha gitmedi Türkiye'de. Bir daha neden denememeli? Yüksek Mühendis Mektebi mezunu değil de sanki Kur'an kursu mezunu.

                                                                                                                                            ★

Voltaire, anaokulunda okurken, sınıfa bir eşek girer. Bütün çocuklar, kahkahayı, yaygarayı basarlar tabii. Öğretmen sınıfı susturmada hayli güçlük çeker, sonunda onlara bir ödev vererek susturmak ister:

-Çocuklar, hepiniz kâğıt kalem çıkarın ve şu anda ne düşündüğünüzü yazın...

Kalemlere sarılan çocuklar, sınıfa eşeğin girdiğini kaleme almak için kahkahaları keserler. Voltaire, defterine şunu yazar:

-O, tekrar aralarına gelmek istedi. Fakat arkadaşları onu tanımadılar.

Bu fıkra, Konya'da "Öğüt" gazetesinde, 1951 yıllarında çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'dı. Liseyi yeni bitirmiştim. Savcı ne yapıp etmiş, fıkranın üstündeki bir küçük bölümü de buna katarak, "Cumhurbaşkanına ima yolu ile hakaretten soruşturma açmıştı. 13 ay hapsini istiyordu. İfade verdim, aşağı yukarı şöyleydi:

-Efendim, burada sınıfa giren eşek sembolik bir eşektir. Voltaire'in kastettiği İsa'dır. Yani İsa’yı havarileri yani arkadaşları tanımamışlar, ona karşı çıkmışlardır. Burada, Cumhurbaşkanının dâva açmaya hakkı yoktur. Olsa olsa İsa dâvacı olabilir...

Savcı dinlerken uyukluyor muydu ne? Birden gözlerini açtı.

-Çocuk mu kandırıyorsun? Yok İsa'yı kastetmiş de, yok İsa dâva açabilirmiş de.

Doğrusu savcıdan hayli korkmuştum. Sonra bana öğüt de verdi:

-Şiir yazsana sen, hikâye yaz, şiir yazamazsan. Fakat karıştırma böyle, İsa'yı Musa'yı. Politik şeyler yazma, yazık olur sonra sana...

Nasıl bir gerekçeyle "kovuşturmaya yer olmadığı" kararı verdi hâlâ bilmiyorum. Amma mesele savcılıkta kaldı, mahkemeye çıkmadım.

Süleyman Bey de, Celâl Bey de ikisi de bitti mi ne?

4 Ekim 1973