Protokol Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı çağrı kartını alan parlamenterlerin çoğu, “Tamam, biz 29 Ekim’de Meclis’e gidemiyoruz” dediler ve öğlene kadar derin bir uyku çektiler. Çağrı kartında, frak, siyah yelek şart koşuluyordu.
CHP Parti Meclisi’nin “Hükümetten çekilelim mi? Çekilmeyelim mi?” tartışmalarının en hararetli döneminde bile, bu konu milletvekillerinin kafalarını meşgul etti. İş bir arada sohbete dökülünce, biri:
-Arkadaşlar, önemli bir mesele var. Gelen davetiyede frak’la, siyah yelek şart koşuluyor. Meclise, Cumhurbaşkanını tebrike gidemeyecek miyiz?
-Frakla, siyah yeleğin yoksa gidemezsin, dedi biri.
-Peki, genel başkan? O ne yapacak?
Bülent Ecevit, meraklı arkadaşlarını teselli etti.
-Benim var... dedi, Bakan olduğum zaman yaptırmıştım.
Tartışmalar devam ediyordu. Bir başkası söze karıştı.
-Fakat, Bülent bey, sizinki frak mı, smokin mi? Malûm ya, bir de smokin var.
-Yakası parlaksa smokindir, diye bir üye söze karıştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu:
-Frak kuyruklu olur.
Herkes birbirine soruyordu:
-Kemal Ataman'ın varmış... Ama, uzun boylu bir arkadaşından aldığı için uzun geliyormuş.
-Orhan Birgit, senin var mı?
-Var...
-İyi...
Tabii Senatör Ahmet Yıldız'ın canı sıkılıyordu. Frak bir sure önce yaptırmış, fakat "Mevlâna Külahı" dediği, frakla giyilen silindir şapkayı bir türlü elde edememiş, alamamıştı. Mevlâna külahı olmadan frak giyip, gidip de törende güç durumlara düşmek istemezdi doğrusu. O da törene gidemiyenler arasındaydı.
Anıtkabir'deki saygı duruşu töreni için, çağrı kartında, "koyu renk elbise" şartı koşulmuştu. Ancak, gösteriler için yine frak, siyah yelek ve "İstiklâl madalyası" yazılı idi kartta.
Anıtkabir'deki törenden sonra, Meclisin "onur salonunda" Cumhurbaşkanının tebrikleri kabul etmesi bekleniyordu. Saat 10.00'a yaklaşıyor, diplomatlar, yabancı ülkelerin elçileri ulusal giysileri içinde, gözleri saatte, bekleşiyorlardı. Çoğu silindir şapkalarını vestiyere, kimi arabasının içine koydu. Bu silindir şapkayı çok kimse bilmez belki. Hani, Zatı Sungur'un sahnede giydiği şapka var ya, içinden tavşan, keklik çıkardığı. Ondan.
Ama, herkesin Protokol Genel Müdürlüğü'nün çağrısındaki kurallara uymadığı da tören sırasında ortaya çıktı. Askerler için zaten, "resmî üniforma" deniyordu. O kolaydı. Ancak, parlamenterlerden bazıları, bu arada Fethi Çelikbaş (Kontenjan Senatörü, MGP'li) kıyafete boş vermiş, günlük giysisi ile gelmişti. Bir başka parlamenter de, günlük giysisinin üstüne kıpkırmızı bir kravat oturtmuştu. Kiminde "siyah yelek" kiminde "beyaz yelek" vardı. Protokol sırasına göre, Senato ve Meclis Başkanları, Başbakan, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Ankara'da kalan birkaç bakan, kuvvet komutanları, Cumhurbaşkanını tebrik ettiler. Parti liderlerine sıra geldiğinde, Ecevit tebrikte bulunurken, televizyon kameralarının gürültüleri arttı. Ecevit fraklıydı. Arkasından, Hüdai Oral, Orhan Birgit. Kemal Ataman'ı göremedim. Frak'ı, kendisine uzun ve bol gelmiş olmalıydı. Bir parlamenterin üstünde de frak şalvar gibi duruyordu doğrusu...
AP Genel Sekreteri Nizamettin Erkmen, MGP Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu, MGP Genel Başkan Yardımcısı Emin Paksüt, eski Başbakan Nihat Erim, frakları ile göründüler. Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Timisi, koyu renk bir elbise içindeydi. MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş de törene gelmeyenler arasındaydı.
Tebrik töreni, sönük geçti denebilirdi. Tabii Senatörlerden bir Mehmet Özgüneş'i izleyebildim. Protokol Genel Müdürlüğü'nün katı ve cesaret kırıcı çağrısı yüzünden pek çok parlamenter Cumhurbaşkanını tebrik töreninden yoksun kaldıklarını söylediler.
Giysi protokolünü tek ihlâl eden galiba biz gazetecilerdik. Bir arkadaşımız, ince pardesüsü ile gelmişti törene. Hepimiz günlük giysiler içinde izliyorduk töreni.
Meclisin giriş kapısında, beni gören polisler:
-Nereye böyle, yasak... derecesine baktılar. Uzun söze gerek yoktu:
-Basın, dedim. Geçtim.
Atatürk’ün “giysi devrimi”ni de galiba yanlış anlamıştık. Atatürk, “bunun adına şapka derler” diye, Türk ulusuna seslendiğinde, fesi ,çarşafı atıp, giysimize biçim vereceğimizi açıklamıştı. Ancak önce, bir taassubun, bağnazlığın yıkılması devrimiydi bu. “Fes çıkarılamaz” diyenlerin taassubunu yıkmıştı. Atatürkün bu emrinden sonra, fesler, çarşaflar atıldı gerçekten. Fötr şapkalar, kasketler çıktı ortaya. Ağalar, beyler fötr şapka, yoksullar, köylüler kasket giydiler. Hatta bunları bulamayanlar, başlarına “poçu” denen, beyaz bez parçasını sardılar. Devrim oydu çünkü. İhtiyaçtan doğmuştu. Atatürk, bir de kalıplaşmış gelenekleri düzene sokabilseydi, ne iyi olacaktı. Örneğin, dairelerde, iş yerlerinde kravatla çalışmayı kaldırsa, herkesin işini rahat görebileceği bir giysiyi önerseydi. Amma, bizler bunu yapabilmeliyiz. Atatürk sadece örnek oldu. Onun devrimlerini kalıplaşmış sayanlar çok yanılırlar. Günün ve çağın ihtiyaçlarına göre, onun yaptıklarını geliştirmek boynumuzun borcu bizim. “Gardrop Atatürkçülüğü”nden bundan dolayı, bir an önce kurtulmalıyız.
30 Ekim 1972