12 Mart öncesinde bir gün bir arkadaşımla, Yüksel Caddesi'ndeki Rüyam Lokantasından çıkarken, Alpaslan Türkeş'le karşılaşmıştım. Türkeş takıldı:
- Bizimle konuşmuyorsun, halbuki asıl sosyalist biziz...
- Anneeeeee... diye bağırmak geldi içimden.
Geçirdiğimiz dönemde, hep birlikte izledik, birer maşa olarak kullanıldı Türkeş'in komandoları. Daha ne "marifetler" seyredeceğiz bakalım.
14 Ekim ve 9 Aralık seçimlerinde o da öbürleri gibi tam bir yenilgiye uğradı, ama yer yer bir Süleyman Bey, bir Turhan Bey, bir Alpaslan Bey, aynı silâhı kullandılar iktidara karşı. Gözdağı ve faşizan baskı. Zaman zaman aklıma gelir. Demokratik Parti, Celâl Bayar'ı bekleyeceğine neden MHP ile birleşmez, diye. Zaten tümü birleşmiş görünmüyor mu?
Türkeş'e bağlı -aldatılmış gençler- komandolar. İstanbul'da olduğu gibi, Ankara'da da öğrenci yurtlarını tutmuşlardı bir bir. Atatürk Lisesi'nin bir müdürü vardı, liseyi komando yuvası haline getirmişti. Her yerlerde yazılar, "Başbuğ Türkeş", "Bozkurtlar" vs... Görevinden alındı gitti. Kimler korurdu, ne diye, bilemem orasını. Atatürk Lisesi'ne emekli yahut görevli, subaylar bile sokmuşlar söylentilere göre...
Ancak, oyların gücü baskın geldi tümüne. Onlar da artık işin farkındalar bir yandan. Olaylar çıkarmaları, baskınlara, baskılara geçmeleri güçlerinin değil, çaresizliklerinin belirtileridir.
Eski Türklerin "Bozkurt"unu da simge yapmışlar, ne hakları var? Bir Türk onlar mı? Biri de Türk Bayrağını alıp simge yapsa, onu siyasal amaç ve çıkarlarına kullansa, ne hakkı olur buna? Kim izin verir?..
- İlkokullarda da izcilere "yavrukurt" deniyor. Küçücük çocuklar, kurt gibi uluyorlar;
- Uvvvvvvvvvv... Böyle uluyorlar. Kim çıkarmış bu yavrukurt deyimini. Bir gün gelip, bunun da siyasal hırslar, amaçlar için kullanılacağını düşünmüş mü, "yavrukurt" yaratıcısı. Yoksa, bile bile mi öyle koymuş adını. Anlayacağım bakalım...
Milli Eğitim Bakanlığı durmalı bence bu konunun üstünde. "Yavrukurtlarını kaldırmalı hatta, "yavru-izci" demeli ne bileyim. Onu da sömüreceklerdir çünkü göreceksiniz.
12 Mart öncesi olaylarda maşalık edenler, 12 Mart'tan sonra el üstünde tutuldular Türkiye'de. Tek yönlü işledi uygulamalar. Mahkemelerde öyle, üniversitelerde öyle, okullarda öyle.
12 Mart deneyini de usundan yani aklından çıkarmayan üniversite gençliği sabırlı davranmasını bildi. Kışkırtmalara karışmadı. Yine de karışmamasını diliyorum.
Başbakan Ecevit'in Senato kürsüsünden dinlediğim açıklaması da bunu doğrular nitelikteydi. Üniversite gençliğini, işe karıştıramayanlar, bu kez eğitim enstitülerini, öğretmen okullarını, hatta liseleri seçtiler. Buralarda olaylar çıkardılar.
Amaç belliydi, çıkacak affı engellemek. Bunun için ne mümkünse yapmak.
Öğrenci yurtları, yurt değil in gibiydi. Ankara'da Site Öğrenci Yurduna Melen Hükümeti, Talu Hükümeti, daha öncesi Erim Hükümeti hiç biri giremediler. Hani hükümettiler...
"Ankara Notları”nı izleyenler, hemen her olayı zamanında ele alıp yazdığımı iyi bilirler. Ne çıktı, o kadar yazıdan çiziden?
★
İstanbul'dan yazan bir üniversite öğrencisi bakın ne diyor?
Yazılarınızı sürekli okuyorum. Aylardır aynı nakaratı tekrarlıyorsunuz: Barış, barış, barış...
Ama nerede? Hangi barış? Sizin barış ve özgürlük düşünceleriniz yalnızca bir hayalden ibaret. Son günlerin olayları bir kez daha kanıtladı bunu.
5 Mayıs akşamı Atatürk Yurdu, kendilerine "komando" adı veren faşistler tarafından basıldı. Polis de onları destekliyordu. İki öğrenci, başlarına demirle vurularak, ağır yaralandılar. Ve tutuklanıp, Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sevkedilenler, devrimci öğrencilerdi...
6 Mayıs sabahı öğrenciler, İstanbul Üniversitesi merkez binası önünde yaptıkları protesto gösterisinde yine faşistlerin saldırısına uğradılar. Polis, saldırıya uğrayanları dağıttı. Saldırganlara hiç bir şekilde müdahale edilmedi.
7 Mayıs günü, yani o gün saat 13.00 - 13.30 sıralarında Hukuk Fakültesi Ceza Enstitüsü'nün önünde yine bir öğrenci, on kişilik bir faşist grup tarafından dövüldü. Ve bıçaklandı. Kürsüdekiler, kapıyı içerden kilitleyerek kendilerine sığınmak isteyen öğrenciyi içeriye almadılar.
Şimdi, soruyorum size, halen cezaevinde bulunan devrimci öğrenciler, fikir suçluları neden tutuklanmışlardır?
İki satır yazı yazdı, fikirlerini açıkladı diye bir çok kişiyi tutuklayanlar uyuyorlar mı şimdi? Bu saldırılar ne zaman engellenecek, daha ne zamana kadar sürecek bu öğrenci kıyımı? Faşistler, yığınak yapıyorlar, örgütleniyorlar. Bunlara "dur" demenin zamanı gelmedi mi?
Okuruma, bilgime, aldığım sağlam haberlere dayanarak karşılık vereyim hemen: Hükümet dışında yöneticiler de, faşist baskıları yapıp, yürütenlerden yana. Bir ara, seçimlerden hemen sonra bunlar devlet gücünün arkalarından çekildiğini görür gibi olmuşlardı. Ondan durmuşlardı. Fakat, koşullandırılmış yöneticiler, faşist kafa ile yetişmiş kişiler ne yazık, desteklerini sürdürüyorlar bunlara karşı. İçişleri Bakanlığı'nın MSP'den oluşundan bile yararlanıyor, valiler, valilik derecesine gelmiş kişiler. Güvenlik kuvvetleri -gerçekten- görevlerini yapmıyorlar.
(15 Mayıs 1974)