Ali Galip'in Oyunu...

Feyzioğlu’nun CGP'yi ayakta tutmak için Irmak Hükümetine böylesi- ne sızdığı söyleniyordu. Radyoları dinleyenler fazla birşey öğrenmediler ama, gazete haberleriyle Bedri'nin karikatürleri açık-seçik anlatıyordu herşeyi. Muhsin Batur, Ulaştırma Bakanlığı'nı reddetmiş, CHP'ye girme­yi yeğ tutmuştu. Son günlerde bazı CGP'lilerin daha CHP'ye geçecek­leri söylentileri yaygınlaşınca usta oyuncu Turhan Bey, adları çıkacakla­rı bir bir piyasaya sürdü. Nebil Oktay'a zaten öteden beri solcu derlerdi. Fakat, ne yapılır, edilir de CHP'den uzakta tutulabilirdi? Biri, bakan yapmak, ¡kincisi Meclis kürsüsünde CHP'ye sövdürmek. Turhan Bey, Nebil Bey e ikisini de uyguladı. Meclisle CGP'lilerin konuşmalarını titizlikle izlemişimdir. CGP sözcüsü çıkıp konuşuyor, bırakın adamı konuşsun, de­ğil mi? Hayır, Turhan Bey boyuna yerinden hademe ile kâğıtlar gönde-

Şunu da söyle... "Komünistler" de, "Anarşistleri korudunuz" de... Kürsüdeki, okur bu gönderilenleri. Vee, bağlanır partisine, ayrılamaz. Bu eski bir kuraldır, her dönemde geçerli oldu Türkiye'de...

-    Şu CGP'liler olmasa vallahi içime sindireceğim kabineyi.

Böyle dedi bir CHP'li. Bir başkası -o tarafsız- şöyle düşündü, sesli:

- Ruşen Keleş ile Safa Reisoğlu kazık yemişler diye duydum ama, Ruşen Keleş'e zaten teklifte bulunmamıştı kimse. Keleş çoktandır İs­tanbul'daydı.

Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Teoman Köprülüler adını Sadi Irmak'a-Ecevit vermişti. Fakat o ad da çok sivri bulunmuş olmalı ki, ka­bul görmedi. Çok kimse yabancı şirketlerin bile kolları sıvadığını söylü­yordu.                                                                                   3             7

... Ecevit bir de İsmail Ertan'ı önermişti, Irmak'a... Turizm ve Tanıt­ma Bakanlığı için Kurtul Altuğ'un -dolaylı yollardan- çaba gösterdiği söylentileri çıktı. Kurtul'un yeni bir kitap yazmasını istemeyenler Kurtul'u atlattılar.

Millî Eğitim Bakanlığı bekleyen Zekâi Baloğlu, Gençlik ve Spor'daydı. TÖB-DER herhalde, derin bir soluk aldı bu açıdan... Safa Reisoğlu, ne yapacaktı Mustafa Üstündağ’dan sonra bakalım? Mustafa Üstündağ'ın tuttuğu yolu izlerse iyi eder. Bana sorarsa.

Hani, yirmi otuz yıl önceleri bakan olsalar, kimsenin pek ses çıkar­mayacağı kişiler, düşündürdü aydınları uzun uzun. Anlaşılan dalga ge­çiliyordu açık açık.

-    Çok maksatlı bir liste doğrusu...

İçlerinde bir teknisyen olarak, günlük işleri görecek biri olarak beğe­neceğiniz kimse yok mu, olmaz olur mu? Şimdi onlardan söz etsem, bi­liyorum öyle diyecekler:

-    Kabinede solcu da varmış bak...

Bir de yeni hükümetin en büyük yararı, CHP'yi MSP'den kurtarmak oldu, yalan mı? Şimdi herkes seyirci, kimse iktidar değil...

Ama, bütçe geliyor, bütçe nasıl görüşülecek? Madem teknisyenler hükümetidir, onlara yardımcı olmak gerek eleştirerek, konuları kurcala­yarak değil mi? Bütçenin görüşülebilmesi için Anayasa'ya göre, bir ikti­dar partisinin bulunması zorunlu. Bu duruma göre, CGP'yi mı iktidar sa­vacağız. Bütçe Plan Komisyonu'nda iktidar üyelerinin sayısı muhalefet­ten fazla oluyor, başkan da iktidardan. CGP'nin, verseniz bile adamı yok oturacak sandalyeye. Grubu güç belâ ayakta duruyor, işte böyle...

Herhalde büyük anayasal tartışmalar çıkacak bu nedenlerden.

Halil Tunç da, önünde sonunda dediğini yaptırdı Şimdiye değin hep, "Çalışma Bakanı bizden olsun" yahut "bizim dediğimiz olsun diye çırpınırdı. Baktı olacak gibi değil, kontenjana girdiği gibi, kabineye de adamların, sokuverdi işte. Kabinedeki "komando" bakanları düşünüyorum...

"Erken seçim" sözünü belki de ettirmezler, yasaklarlar ne bileyim. Erken kalkma, erken yatmak da yasaklanır artık. Akşama dek uzan yat, ona karışmazlar belki taktikçilerimiz...

Sadi Irmak Hükümeti’nin üyelerine şöyle bakınca, eski Başbakan Ecevit, rahat bir soluk alabilir. "Bu bizim hükümetimiz değil” diyebilir. Galiba, onun ve CHP'nin istediği buydu.

Süleyman Bey de, "Bunların çoğunu hiç tanımıyoruz ki, programa bakalım" diyecektir. Programda "erken seçim" sözü geçmezse, arka­daşlarını toplayıp, bir güzel "kebap yiyecektir.

Kim ne derse desin, kim ne yerse yesin, siyasal olaylar çok çabuk gelişecektir Türkiye'de.

Refik Necdet Aktaş'ın "Atatürk'ün Bağımsızlık Savaşı Nasıl Başla­dı?" kitabını okuyordum. Kitabın yüzüncü sayfasında Harput Valisi Ali Galip'in ihaneti ve oyunları anlatılıyor. Ali Galip, Mustafa Kemal'i yaka­latıp İstanbul'a teslim etme düşleri kuran adam. Kitabın 106'ncı sayfa­sında Mustafa Kemal ile Ali Galip'in karşılaşmalarını şöyle anlatıyor Re­fik Necdet Aktaş:

Sanki tutukluymuş gibi, Ali Galip ve yanındakiler Mustafa Kemal'in, karşısına çıkarıldı. Kaşları çatık, yüzü asıktı Mustafa Kemal'in. Ali Galip'i çok ağır bir biçimde payladı. Bir yandan onun alçaklığını, bayağılıklarını anlatıyor, öte yandan da Anadolu'daki ulusal direnmeyi kafasına sok­maya çalışıyordu Ali Galip'in. Ali Galip neye uğradığını şaşırmıştı. Yut­kunup duruyordu. Mustafa Kemal birden elindeki teşbihi sehpanın üze­rine atıverdi. Yüksek sesle konuşmaya başladı:

- Benim bildiğim askerler mert olur. Mertlikten de öte, civanmert olurlar. Askerlikten ayrılmakla, Türk askerine özgü bu niteliklerden uzak mı düştünüz? Nedir bu yaptıklarınız?.. Kimlere hizmet ettiğinizin ya da kimlere ihanet ettiğinizin bilincinde misiniz? Hiç düşündünüz mü bunu?

Ali Galip, Mustafa Kemal'e karşı davranışlarının dış yüzüne önem verilmemesini dileyerek, söze başlamış, Elâzığ Valiliği'ni kabul edişini, ulusal savaşa katılma gibi bir isteğe bağlamıştır. Buyruk almağa hazır olduğunu belirten Ali Galip, Mustafa Kemal'i sabaha dek oyalamayı ba­şarmış, hattâ O'nu bu oyuna inandırmıştır.

(18 Kasım 1974)